Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Serbest kürsü
âb-ı hayât
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="(((__meftun__)))" data-source="post: 21490" data-attributes="member: 1120"><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><strong>ÂB-I HAYÂT</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">İçene ölümsüz bir hayat verdiğine inanılan su. Âb, Farsça'da "su", hayat ise Arapça'da "yaşam" demektir. Buna, âb-ı hayat, âb-ı Hızır, aynü'l-hayat, nehru'l-hayat da denilir. Anlamları; hayat suyu, Hızır suyu, hayat pınarı ve hayat ırmağı demektir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Kur'an-ı Kerîm'de Hz. Musa ve Hızır kıssası anlatılırken âb-ı hayata dolaylı olarak temas edilir. (el-Kehf, 18/60-82). Ayetlerde anlatılanlar şöyle özetlenebilir: Hz. Musa bir gün genç arkadaşıyla birlikte, kendisine Allah tarafından "rahmet ve gizli ilim" verilen Hızır (a.s.)'la buluşmak üzere yola çıkar. Buluşma yeri "iki denizin birleştiği yer" (Mecmau'l-Bahreyn)'dir. Yanlarına azık olarak aldıkları tuzlu balığın canlanıp denize atlaması buluşma yerini belirleyen bir işaret olacaktır. Deniz sahilinde rastladıkları bir kayanın yanındaki pınarın suyu tuzlu balığa temas edince balık canlanır ve denize atlar. Genç arkadaşının elinde gerçekleşen bu olağanüstü olayı daha sonra öğrenen Musa Peygamber geri döner ve hayat pınarının başında Hızır (a.s.)'la buluşarak, ibretli olayların geçeceği yolculuğa çıkarlar (bkz. Kehf Suresi mad.). Buhârî'deki bir rivayette, buluşma yeri olan Mecmau'l-Bahreyn'den maksadın hayat pınarı olduğu ifade edilir. Bu hadîse göre; "Hızır'la buluşacakları kayanın dibinde bir kaynak 'ayn' vardı ki buna hayat kaynağı (aynü'l-hayât, ab-ı hayât) deniyordu. Bu suyun temas edip de diriltmediği hiçbir şey yoktu. İşte balığa bu sudan sıçramış" (Buhârî Tefsîr, Suretü'l-Kehf, 4).</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Halk arasındaki mitolojik anlayış ve inanışa göre yeri bilinmeyen bu pınardan içen kimse, uzun ömre veya sonsuz yaşayışa kavuşmuş olur. Hızır (a.s.)'ın uzun yaşayışı da bununla açıklanmak istenir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Wensinck, L. Massignon ve Friendlaender gibi müsteşrikler, İskender efsanesi ile Hz. Musa ve Hızır kıssası arasında ilgi kurmaya çalışmışlardır. Çünkü âb-ı hayât unsuru bu hikâyelerde ağırlık noktasını teşkil eder. Müfessirlerin bu bilgilere yer vermesi, muhaddis ve tarihçilerin yaptıkları aktarmalar, Kehf Suresindeki (18/83-98) Zülkarneyn kıssası onların başlıca delilleri olmuştur. Müfessirler IX. yüzyıldan itibaren, İskender efsanesini Kur'an-ı Kerîm'deki Zülkarneyn kıssasını açıklarken geniş ölçüde kullanmışlardır. Buna göre, İskender-i Zülkarneyn, içene sonsuz hayat veren ve insanüstü güçler kazandıran âb-ı hayattan söz edildiğini duyar ve bunu aramaya karar verir. Halasının oğlu olan ve Hızır diye anılan Elyesa ile ordusunun refakatinde yolculuğa çıkar. Âb-ı hayât, "karanlıklar ülkesi"ndedir. Yolda fırtına yüzünden ordudan ayrı düşerler. Karanlıklar ülkesine gelince Zülkarneyn sağa, Hızır sola giderek yollarını tayine çalışırlar. Günlerce yol aldıktan sonra, Hızır ilâhî bir ses duyar ve bir nur görür. Orada âb-ı hayâtı bulur. Bu sudan içer ve yıkanır. Böylece hem sonsuz bir hayata kavuşur ve hem de olağanüstü güçler kazanır. Sonra Zülkarneyn'le karşılaşır. O da, âb-ı hayâtı ararsa da bulamaz ve bir süre sonra ölür (Buhârî, Tefsir, 18/4; Zemahşerî, el-Keşşaf, Kahire 1307, I, 575; Taberî, Câmiu'l-Beyân, Bulak 1323-29, Beyrut 1398/, XV, 163-167; Beyzâvî, Envâru't-Tenzîl, Kahire 1285, II, 19-20; A. Yaşar Ocak, İslâm-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara 1985, s. 43-58; İ. Hakkı İzmirli, "Âb-ı Hayât ", İTA, 1, 48-49; A. J. Wensinck, "Hızır", İA, V/I, s.457-462).</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Âb-ı hayât tasavvufta Cenâb-ı Hakk'ın "el-Hayy" isminin gerçeğinden ibarettir. Bu ismin sırrına erenler âb-ı hayâttan içmiş olurlar. Dinî, tasavvufi edebiyat türlerinde bu anlamı bulmak mümkündür. Mevlânâ'nın şu mısraları örnek verilebilir: "Hızır, Tanrı keremiyle âb-ı hayâta kavuştu", "Sen ya baştan başa cansın, yahut zamanın Hızır'ı, yahut âb-ı hayât; onun için halktan gizlenmektesin", "Sana nasıl Hızır demeyeyim ki âb-ı hayat içtin, sen âb-ı hayatsın; sula, kandır bizi" (Dîvân-ı Kebîr, trc. Abdülbâkî Gölpınarlı, İstanbul 1957, I, 92, 166, 352, II, 62, 355-434).</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Hamdi DÖNDÜREN (Prof.Dr.)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">NOT: Hz.Musa ile Hz.Hizi diyalogunda müstesrikleri birakiniz tasavvufun önde gelenleri de bir anlamda Islam'in özüne sigmayan ifadelerde bulunmuslardir, mesela bu makaleyi yazan Hamdi DÖNDÜREN Hocaefendi bunlari bizlerden iyi bilir, neden kol kirilir yen icinde kalir anlamadim. Tasavvufun ileri gelenleri bu kissaadan yola cikarak velileri Peygamberlerden dahi üstün görmüsler, onlar Kur'anla veliler bilmem neyle amel ederler denilerek velilere Peygamberler karsisinda farkli ve baril bir gömlek giydirilmistir. Bunu söylemenin bir sakincasi olmasa gerek.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bir de su var, Fikih kitaplarimiz da olsun diger dini kitaplarimiz da olsun, Hz.Hizir örneginde oldugu gibi, </span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Ilham,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Kesif,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Keramet,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Rüya,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Ruhaniyet,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">kelimeleri üzerinde durulmus, Mevla Tala'nin bir kuluna bazi özel yetenekler verebilecegi ama bu özel yeteneklerle muhataplarinin ilzam edilemeyecegi üzerinde durulmustur. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Yani, bir veli ya da sey bize de gelebilir böyle bir sey bana ilham edildi sunlari yerine getireceksiniz diyebilir, denilse dahi bunlarin muhataplari baglamayacagi ifade edilmistir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Mesela daha yeni bir hadise oldu. Seyh denilen biri burada söylemeye teeddüp ediyorum, müritlerinin aileleriyle kötü iliskileri ortaya cikti, o da bundan sebep, yani seyhimize ilham geldi demek böyle bir sey yapilacakmis diyerek kötü seyler yapiliyor arkasindan da kocalari tarafindan hic bir sey olmamis gibi hanimlar evlerine götürülüyorlar. Iste ilham, rüya, kesif ve keramet muhataplari Mevla'nin bir emri igi ilzam ederse buralara gelecegimiz asikardir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Ben aslinda Hizir (AS) üzerinde durmak istiyorum.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Hizir (AS)'min Musa (AS)'dan istedigi seyler normalde insanin aklini, bilgisini, ilmini asan seyler. Bugün bizim yanimiza böyle biri gelse ve bizlerden bunlari istese ayni tepkiyi bizler de veririz. Lakin bu mesele tasavvufcularin anlattigi gibi degildir ya da kol kirilir yen icinde kalir mantigi ile birilerini korumak icin yazi yazanlarin anlattigi gibi de degildir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Madem ilham muhatabi baglamaz ilim bunu ifade ediyorsa, Hizir As neden muhataplari baglamayacagi bir seyi muhatabindan istiyor? Bura önemli. Buradan yola cikarak Hizir AS'min bir veli degil onun bir gönderilmis Peygamber oldugu ifade edilmistir...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bir de su vardur...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Hizir AS'min Musa AS'dan istedikleri hususlara daha önceden vakif olan biri. Vakif oldugu icin Hz Musa AS'ma da bu konuda bilgiler veriyor lakin hemen bunlari ifade etmiyor. Olayin sonunda Hizir AS konuya önceden vakif oldugunu Hz Musa'yla paylasiyor. Burada Hizir AS'min istedigi seyler cok da ilhamla alakali degil. Önceden bilgisine vakif oldugu seylerin Hz Musa'nin vakif olmamasi. Hepsi bu. Bu da normal bir hadisdir. Tasavvufcular bu kissadan kendilerini ali ya da ulvi bir makam nasil tahsis ediyorlar anlamak güc tabi ki.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Mesela Peygamberimiz bir savasta dag eteklerinde kalinmasini istiyor sahabiler de buyuruyor ki bu bir vahiy mi yoksa sizin görüsünüz mü diyorlar, peygamberimiz de benim görüsüm diyor, o zaman sahabiler diyor ki ey Allah'in rasülü bizim askerlerimiz genc yasli yok saha savasi meydan savasi yaparsak stratejik olarak cok daha iyi olur vs vs.. Peygamberimiz de haklisiniz buyuruyor. Buradan Hz Peygamber'in sahabilerden daha az bildigi yorumu cikabilir mi? Burada sahabilere peygamberimizden üstpn bir keramet cikarabilir miyiz? Yine peygamberimiz bir hurma asiliyor ama yanlis yapiyor yanindakiler de fark ediyor ama bir sey demiyorlar. Bir iki ay sonra hurma kuruyor, bu sefer sahabiler ey Allah'in rasülü siz su sekilde asiladiniz yanlisti, o yüzden tutmadi diyorlar, Peygamberimiz de hay Allah iyiliginizi versin neden uyarmadiniz bazi seyleri benden iyi bilebilirsiniz buyuruyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Aslinda Hizir'in olayinda cok da sasilacak bir sey yoktur...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Hizir daha evvel somut manada bildigi seyleri Hz Musa'nin bilmemesiidir...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Örnekler coktur..</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Peygamberimize iki üc müfaik geliyor niyyetleri batil ama peygamberimiz bunu bilemiyor, onlar peygamberimizden 10 tane müderris saha be istiyorlar peygamberimiz de secmece sahabileri veriyor. Yolda bu 10 sahabinin 8 ni öldürüyorlöar diger ikisini de sonra öldürüyorlar...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Ne olacak simdi bu olay karsisinda Peygamberimiz'i neyle ifade edeceksiniz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Peygamberimiz'in insanlarin kalplerini okuma yetkisi verilmemis ki, yani buradan o münafiklara ne gibi bir pay cikar ulvilik baglaminda.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Hizir AS'min durumu da böyledir ama,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Tasavvufcularin bir cogu bu kissadan yila cikara seyhlerini ilahlkastirmislardir...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Ama ne bileyim bizim bu isleri bilen hocalarimizdan artik ne sebepten ötürü ise bu konulara ilgisiz ya da ilgileri var ama yazmiyorlar, yazamiyorlar nedendir bilemiyorum...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Saygilar...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="(((__meftun__))), post: 21490, member: 1120"] [FONT=Verdana][SIZE=2][B] ÂB-I HAYÂT[/B] İçene ölümsüz bir hayat verdiğine inanılan su. Âb, Farsça'da "su", hayat ise Arapça'da "yaşam" demektir. Buna, âb-ı hayat, âb-ı Hızır, aynü'l-hayat, nehru'l-hayat da denilir. Anlamları; hayat suyu, Hızır suyu, hayat pınarı ve hayat ırmağı demektir. Kur'an-ı Kerîm'de Hz. Musa ve Hızır kıssası anlatılırken âb-ı hayata dolaylı olarak temas edilir. (el-Kehf, 18/60-82). Ayetlerde anlatılanlar şöyle özetlenebilir: Hz. Musa bir gün genç arkadaşıyla birlikte, kendisine Allah tarafından "rahmet ve gizli ilim" verilen Hızır (a.s.)'la buluşmak üzere yola çıkar. Buluşma yeri "iki denizin birleştiği yer" (Mecmau'l-Bahreyn)'dir. Yanlarına azık olarak aldıkları tuzlu balığın canlanıp denize atlaması buluşma yerini belirleyen bir işaret olacaktır. Deniz sahilinde rastladıkları bir kayanın yanındaki pınarın suyu tuzlu balığa temas edince balık canlanır ve denize atlar. Genç arkadaşının elinde gerçekleşen bu olağanüstü olayı daha sonra öğrenen Musa Peygamber geri döner ve hayat pınarının başında Hızır (a.s.)'la buluşarak, ibretli olayların geçeceği yolculuğa çıkarlar (bkz. Kehf Suresi mad.). Buhârî'deki bir rivayette, buluşma yeri olan Mecmau'l-Bahreyn'den maksadın hayat pınarı olduğu ifade edilir. Bu hadîse göre; "Hızır'la buluşacakları kayanın dibinde bir kaynak 'ayn' vardı ki buna hayat kaynağı (aynü'l-hayât, ab-ı hayât) deniyordu. Bu suyun temas edip de diriltmediği hiçbir şey yoktu. İşte balığa bu sudan sıçramış" (Buhârî Tefsîr, Suretü'l-Kehf, 4). Halk arasındaki mitolojik anlayış ve inanışa göre yeri bilinmeyen bu pınardan içen kimse, uzun ömre veya sonsuz yaşayışa kavuşmuş olur. Hızır (a.s.)'ın uzun yaşayışı da bununla açıklanmak istenir. Wensinck, L. Massignon ve Friendlaender gibi müsteşrikler, İskender efsanesi ile Hz. Musa ve Hızır kıssası arasında ilgi kurmaya çalışmışlardır. Çünkü âb-ı hayât unsuru bu hikâyelerde ağırlık noktasını teşkil eder. Müfessirlerin bu bilgilere yer vermesi, muhaddis ve tarihçilerin yaptıkları aktarmalar, Kehf Suresindeki (18/83-98) Zülkarneyn kıssası onların başlıca delilleri olmuştur. Müfessirler IX. yüzyıldan itibaren, İskender efsanesini Kur'an-ı Kerîm'deki Zülkarneyn kıssasını açıklarken geniş ölçüde kullanmışlardır. Buna göre, İskender-i Zülkarneyn, içene sonsuz hayat veren ve insanüstü güçler kazandıran âb-ı hayattan söz edildiğini duyar ve bunu aramaya karar verir. Halasının oğlu olan ve Hızır diye anılan Elyesa ile ordusunun refakatinde yolculuğa çıkar. Âb-ı hayât, "karanlıklar ülkesi"ndedir. Yolda fırtına yüzünden ordudan ayrı düşerler. Karanlıklar ülkesine gelince Zülkarneyn sağa, Hızır sola giderek yollarını tayine çalışırlar. Günlerce yol aldıktan sonra, Hızır ilâhî bir ses duyar ve bir nur görür. Orada âb-ı hayâtı bulur. Bu sudan içer ve yıkanır. Böylece hem sonsuz bir hayata kavuşur ve hem de olağanüstü güçler kazanır. Sonra Zülkarneyn'le karşılaşır. O da, âb-ı hayâtı ararsa da bulamaz ve bir süre sonra ölür (Buhârî, Tefsir, 18/4; Zemahşerî, el-Keşşaf, Kahire 1307, I, 575; Taberî, Câmiu'l-Beyân, Bulak 1323-29, Beyrut 1398/, XV, 163-167; Beyzâvî, Envâru't-Tenzîl, Kahire 1285, II, 19-20; A. Yaşar Ocak, İslâm-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara 1985, s. 43-58; İ. Hakkı İzmirli, "Âb-ı Hayât ", İTA, 1, 48-49; A. J. Wensinck, "Hızır", İA, V/I, s.457-462). Âb-ı hayât tasavvufta Cenâb-ı Hakk'ın "el-Hayy" isminin gerçeğinden ibarettir. Bu ismin sırrına erenler âb-ı hayâttan içmiş olurlar. Dinî, tasavvufi edebiyat türlerinde bu anlamı bulmak mümkündür. Mevlânâ'nın şu mısraları örnek verilebilir: "Hızır, Tanrı keremiyle âb-ı hayâta kavuştu", "Sen ya baştan başa cansın, yahut zamanın Hızır'ı, yahut âb-ı hayât; onun için halktan gizlenmektesin", "Sana nasıl Hızır demeyeyim ki âb-ı hayat içtin, sen âb-ı hayatsın; sula, kandır bizi" (Dîvân-ı Kebîr, trc. Abdülbâkî Gölpınarlı, İstanbul 1957, I, 92, 166, 352, II, 62, 355-434). Hamdi DÖNDÜREN (Prof.Dr.) NOT: Hz.Musa ile Hz.Hizi diyalogunda müstesrikleri birakiniz tasavvufun önde gelenleri de bir anlamda Islam'in özüne sigmayan ifadelerde bulunmuslardir, mesela bu makaleyi yazan Hamdi DÖNDÜREN Hocaefendi bunlari bizlerden iyi bilir, neden kol kirilir yen icinde kalir anlamadim. Tasavvufun ileri gelenleri bu kissaadan yola cikarak velileri Peygamberlerden dahi üstün görmüsler, onlar Kur'anla veliler bilmem neyle amel ederler denilerek velilere Peygamberler karsisinda farkli ve baril bir gömlek giydirilmistir. Bunu söylemenin bir sakincasi olmasa gerek. Bir de su var, Fikih kitaplarimiz da olsun diger dini kitaplarimiz da olsun, Hz.Hizir örneginde oldugu gibi, Ilham, Kesif, Keramet, Rüya, Ruhaniyet, kelimeleri üzerinde durulmus, Mevla Tala'nin bir kuluna bazi özel yetenekler verebilecegi ama bu özel yeteneklerle muhataplarinin ilzam edilemeyecegi üzerinde durulmustur. Yani, bir veli ya da sey bize de gelebilir böyle bir sey bana ilham edildi sunlari yerine getireceksiniz diyebilir, denilse dahi bunlarin muhataplari baglamayacagi ifade edilmistir. Mesela daha yeni bir hadise oldu. Seyh denilen biri burada söylemeye teeddüp ediyorum, müritlerinin aileleriyle kötü iliskileri ortaya cikti, o da bundan sebep, yani seyhimize ilham geldi demek böyle bir sey yapilacakmis diyerek kötü seyler yapiliyor arkasindan da kocalari tarafindan hic bir sey olmamis gibi hanimlar evlerine götürülüyorlar. Iste ilham, rüya, kesif ve keramet muhataplari Mevla'nin bir emri igi ilzam ederse buralara gelecegimiz asikardir. Ben aslinda Hizir (AS) üzerinde durmak istiyorum. Hizir (AS)'min Musa (AS)'dan istedigi seyler normalde insanin aklini, bilgisini, ilmini asan seyler. Bugün bizim yanimiza böyle biri gelse ve bizlerden bunlari istese ayni tepkiyi bizler de veririz. Lakin bu mesele tasavvufcularin anlattigi gibi degildir ya da kol kirilir yen icinde kalir mantigi ile birilerini korumak icin yazi yazanlarin anlattigi gibi de degildir. Madem ilham muhatabi baglamaz ilim bunu ifade ediyorsa, Hizir As neden muhataplari baglamayacagi bir seyi muhatabindan istiyor? Bura önemli. Buradan yola cikarak Hizir AS'min bir veli degil onun bir gönderilmis Peygamber oldugu ifade edilmistir... Bir de su vardur... Hizir AS'min Musa AS'dan istedikleri hususlara daha önceden vakif olan biri. Vakif oldugu icin Hz Musa AS'ma da bu konuda bilgiler veriyor lakin hemen bunlari ifade etmiyor. Olayin sonunda Hizir AS konuya önceden vakif oldugunu Hz Musa'yla paylasiyor. Burada Hizir AS'min istedigi seyler cok da ilhamla alakali degil. Önceden bilgisine vakif oldugu seylerin Hz Musa'nin vakif olmamasi. Hepsi bu. Bu da normal bir hadisdir. Tasavvufcular bu kissadan kendilerini ali ya da ulvi bir makam nasil tahsis ediyorlar anlamak güc tabi ki. Mesela Peygamberimiz bir savasta dag eteklerinde kalinmasini istiyor sahabiler de buyuruyor ki bu bir vahiy mi yoksa sizin görüsünüz mü diyorlar, peygamberimiz de benim görüsüm diyor, o zaman sahabiler diyor ki ey Allah'in rasülü bizim askerlerimiz genc yasli yok saha savasi meydan savasi yaparsak stratejik olarak cok daha iyi olur vs vs.. Peygamberimiz de haklisiniz buyuruyor. Buradan Hz Peygamber'in sahabilerden daha az bildigi yorumu cikabilir mi? Burada sahabilere peygamberimizden üstpn bir keramet cikarabilir miyiz? Yine peygamberimiz bir hurma asiliyor ama yanlis yapiyor yanindakiler de fark ediyor ama bir sey demiyorlar. Bir iki ay sonra hurma kuruyor, bu sefer sahabiler ey Allah'in rasülü siz su sekilde asiladiniz yanlisti, o yüzden tutmadi diyorlar, Peygamberimiz de hay Allah iyiliginizi versin neden uyarmadiniz bazi seyleri benden iyi bilebilirsiniz buyuruyor. Aslinda Hizir'in olayinda cok da sasilacak bir sey yoktur... Hizir daha evvel somut manada bildigi seyleri Hz Musa'nin bilmemesiidir... Örnekler coktur.. Peygamberimize iki üc müfaik geliyor niyyetleri batil ama peygamberimiz bunu bilemiyor, onlar peygamberimizden 10 tane müderris saha be istiyorlar peygamberimiz de secmece sahabileri veriyor. Yolda bu 10 sahabinin 8 ni öldürüyorlöar diger ikisini de sonra öldürüyorlar... Ne olacak simdi bu olay karsisinda Peygamberimiz'i neyle ifade edeceksiniz. Peygamberimiz'in insanlarin kalplerini okuma yetkisi verilmemis ki, yani buradan o münafiklara ne gibi bir pay cikar ulvilik baglaminda. Hizir AS'min durumu da böyledir ama, Tasavvufcularin bir cogu bu kissadan yila cikara seyhlerini ilahlkastirmislardir... Ama ne bileyim bizim bu isleri bilen hocalarimizdan artik ne sebepten ötürü ise bu konulara ilgisiz ya da ilgileri var ama yazmiyorlar, yazamiyorlar nedendir bilemiyorum... Saygilar... [/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Serbest kürsü
âb-ı hayât
Üst
Alt