Allaha yakın olmak için ne yapmalıyız?

songül_38

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
14
Tepkime puanı
1
selamün aleyküm benim çok merak ettiğim konuyu sormak istiyorum namaz oruç tüm ibadetlerimiz bizim için ahiretimiz için yapıyoruz peki rabbime daha yakın olmak rabbim için neler yapmalıyız
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
selamün aleyküm benim çok merak ettiğim konuyu sormak istiyorum namaz oruç tüm ibadetlerimiz bizim için ahiretimiz için yapıyoruz peki rabbime daha yakın olmak rabbim için neler yapmalıyız

Aleykümselam, ibadetlerimizi sadece ahiretimiz için yapmıyoruz. İbadetler aynı zamanda Allah c.c ya yakınlaşmak için vesiledir.

Allah'a yakın olmak istiyorsam kendimden, nefsimden uzaklaşmalıyım.. Allah'a yakınlık nefisten uzaklıktır.

Allah'ı anlamak, onun bizi gördüğünü bilerek, fark ederek emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak, Allah'a yakın olmaktır.

Allah' a yakın olmak, insana olan sevgiden geçer, insanı seversen, kul hakkı yemezsen, doğruysan zaten O'na yakınsın.

Yaptıklarını O'nun rızasına uygun yapmak O'na yaklaşmaktır.

ALLAH İLE DOSTLUK NASIL KURULABİLİR?

Yeryüzüne bir damla olarak düşen ve daha sonra Rabbi tarafından kendisine hayat hakkı tanınan insanoğlu dünyaya merhaba der demez farklı tip ve karakterde insanlarla karşılaşır.

İleriki yaşlarda; İnsanlardaki mizaç ve değer yargılarının kendi karakterine en yakın olana karşı sıcak bir ilgi besler.

Aynı karaktere sahip olmanın ya da hayata ve olaylara aynı pencereden bakmanın verdiği referans tüm sırlarını paylaşmaya kadar vardırır.

En ufak bir sıkıntıya düştüğünde kalbine demir attığı kimseden bir ‘alo’ bekler. Kendisini ilk ziyaret eden, hiçbir menfaat beklemeden aynı sancıyı yüreğinde hissedip derdine derman olmaya çalışan kişi en yakın dost olmuştur artık.

Artık hayatın büyük bir bölümüne dostunun da penceresinden bakmaya, sesleri dostunun da kulağından işitmeye, herhangi bir mesele karşısında dostunun da düşüncelerini paylaşmaya çalışır.

Bu birliktelik tek yürek çift beden olarak el ele cennet ya da cehennem yolculuğuna kadar devam eder.

Ve dostluk nasıl başlamışsa; Cennet ya da Cehennem de öylece devam eder. Ya beraberce yanarlar ya da Cennet nimetlerinde yüzerler...

Yanlış dost seçenler ateş içinde yanarken birbirlerini suçlayıp;

“... keşke peygamberlerle birlikte hak yolu tutmuş olsaydım.”

“Eyvah bana, keşke filanı dost edinmeseydim...” derler. (Furkan: 25/27-28)

Keşkenin fayda vermediği bu beldede (cehennemde) yanlış dost seçiminden doğan pişmanlığa da kulak verilmez.

“Defolu” dost seçenler bir taraftan yanarken diğer taraftan da aynı sıcak ilginin oracıkta da vuku bulmasını isteyerek;

“...Biz size uyan kimseler idik. Şimdi ateşin bir kısmını olsun bizden kaldırabilir misiniz.” derler.

Gerçek dost o ateşi oradan kaldırıp uzaklaştırmaya kadir olandır.

Kendisi acizken, bir şekilde cehennem çukuruna düşüp çıkamazken, derisini eriten ateşin derecesini düşüremezken dostuna nasıl yardımcı olsun? O’nun derdi başından aşkındır. Kandırıldığına mı yansın kandırdığına mı?

Bir defa da olsa cehennem sakininin ağzından hak cümleler çıkar;

“... Muhakkak biz, hepimiz bunun içindeyiz. Şüphesiz Allah kullar arasında hüküm vermiş bulunuyor.” (Mü’min: 40/47-48)

Tabi ki dostunun bu söylediklerini;

“Kör mü dost seçerken dikkatli olsaydın? Kör mü ahiretin için yatırımını yaptığın kalp ve nasihatlere dikkat etseydin.” olarak algılar.

Tabi ki iş işten geçmiştir artık. Hem birbirlerini suçlarlar hem de hep bir ağızdan;

“Keşke peygamberlerle birlikte hak yolu tutmuş olsaydım.” derler...” (Furkan: 25/27)

Bir de dost seçiminde isabetli kararlar verenler vardır. İşte onlar ebedi dostluk (kardeşlik)larının temelini geçici dünyada atarlar.

Hep kendisinden iyi olan ve oksijenini cennetten teneffüs etmişlerin sesine kulak verirler. Bilirler ki onlardan yamukluk gelmez. Yine bilirler ki yüzlerindeki tebessüm tamamen Rabbinin rızasını kazanmak için... ve sürekli Cennetle müjdeleyip Cehennemle korkuturlar. Şeytan ve dostlarına aman vermemeye çalışırlar. Dostlukları tüm hücreleri ile Rabbinin rızasına uyumludur.

Öteki tarafta ebediyyen komşu olmak için nasihatleşir dururlar... Bu tür dostlar ırk, soy, sop, zenginlik, fakirlik dinlemezler...

Ve el ele Cennetin kapısından içeriye girerek dostluklarını pekiştirirler.

(Bir Mükafat) Adn Cennetleridir ki oraya girerler. Orada altın bileziklerle ve incilerle süslenirler. Orada elbiseleri de ipektir.

“Diyeceklerdir ki: Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamd olsun. Muhakkak Rabbimiz, mağfiret edicidir, mükâfat vericidir.”

“O ki, lutfu ile bizleri ebedi kalıcılık yurduna yerleştirdi. Burada bize hiçbir yorgunluk değmeyecek, burada bize hiçbir usanç da dokunmayacak.” (Fatır: 35/33-35)

Cennet nimetleri içinde günlerini gün ederken bir ara kendilerine dost olmaya çağıranlara, alay edercesine;

“... ‘Rabbimizin bize va’dettiğini hak bulduk. Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?’ diye seslenirler...” (Araf: 7/44)

Ateşin derecesini unutup dostluklarını menfaatlerine bina edenler, nefislerinin buyruklarına kul olanlar, kendileriyle beraber yanmalarına sebep olmak isteyenler çok kısa ve net bir şekilde cevap verirler;

‘...evet...’ (Araf: 7/44)

Diyalog devam eder ve;

‘... Vallahi, az kalsın beni de helak edecektin.’

‘Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de (Cehennemde) azap görenlerden olurdum.’ (Saffat: 37/56-57)

derler, dostluklarını Rahmani sese bina edenler...

***

Yaratılışımız icabı zayıf ve güçsüzüz... Ve bizlere de ilmin çok az bir kısmı verildi... Ve bu şartlarda imtihan oluyoruz... Aklımıza güvenmeyen, dost seçiminde hata yapma oranımızın çok fazla olduğunu bilen Rabbimiz uyarıcılar (Peygamberler ve davetçiler) göndererek bizlere Rahmette bulundu...

Bir tarafta Allah (c.c.) ve dostları, diğer tarafta insan imanı ile beslenip Cehennemde kendisine komşular arayan şeytan ve dostları... Biri ateşe davet eder, diğeri Cennete...

Tüm kulak ve ‘irade’lere bu iki kanaldan yayınlar yapılır... Nefsini okşayan nasihatlara dost olanlar alıcılarını Cehenneme çevirirler...

Bu tür dostları dünyanın her yerinde görmek mümkün... Hem de çok yakını olduklarımız olabilirler;

‘Ey iman edenler, eğer küfrü imandan sevimli bulurlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veli edinmeyin. İçinizden kim onları veli edinirse; Onlar zalimlerin ta kendileridirler.’ (Tevbe: 9/23)

Düşünsene bir; Seni büyüten, yedirip içiren (Allah’ın izni ile tabi!) baban seni cehenneme davet ediyor!..

Dünyada iken en yakınındı... Demek ki kan bağı cennete girmek için yeterli bir sebep olmuyormuş...

Bir de böyle bir vak’anın yaşandığı Peygamberlerden bir misal verelim... Görelim bakalım davet hangi kanaldan geliyor ve tercihini hangi dost’a kullanıyor... Okuyalım;

‘Hani babasına: Babacığım demişti, işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeye niçin ibadet edersin?

Babacığım ilimden sana gelmeyen bana geldi, bana uy ki, seni dosdoğru yola ileteyim.

Babacığım şeytana ibadet etme! Muhakkak şeytan Rahmana asi olmuştur.

Babacığım, doğrusu Rahmanın azabı sana dokunur da şeytanın velisi (dost) olursun diye korkarım!

Dedi ki: “Ey İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, seni mutlaka taşlarım. Bir süre benden uzaklaş, yanımdan git.” (Meryem: 19/42-46)

Dostluğunu şeytandan yana kullanmış bir Peygamber babasının, evladına olan tepkisi...

Evlat, babasının cennetini düşünerek dostlarını terkedip Rahmani sese kulak vermesini istiyor, küfründe samimi olan ve safını netleştiren baba da öfkesinden tehditler savuruyor... Dostlarına, laf gelmesini istemiyor... Bu küfri inat karşısında evladı da tarafı olduğu dostundan bahsediyor;

‘Dedi ki: Selam olsun sana! Ben, Rabbimden senin için mağfiret isteyeceğim. Çünkü Rabbim bana gerçekten merhametli ve lutufkârdır.

Ben, sizi de sizin Allah’dan başka taptıklarınızı da terkediyorum; Yalnız Rabbime dua ediyorum. Rabbime dua etmekle bedbaht olmayacağımı ümit ederim.’ (Meryem: 19/47-48)

***

Alttaki linkleri okuyabilirsiniz.



 

ravza seyda

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
13 Aralık 2012
Mesajlar
171
Tepkime puanı
1
Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cehd edin (çaba harcayın), umulur ki kurtuluşa erersiniz." (Maide Suresi, 35)
*****

nakşibendiyye tarikatında Allah'a vasıl olmanın en kısa yolu sohbet, hizmet ve rabıta olarak özetlenebilir. Sahabîleri yetiştiren Allah Rasûli sohbetidir. Bu sebeple Şah-ı Nakşbend hazretleri: "Tarîk-ı ma der sohbet est" Bizim yolumuzun esası sohbettir, buyurarak Nakşîlikte mürşid ile sohbetin önem ve yetiştiriciliğine dikkat çekmiştir. Sohbet, mürşidin huzurunda olmaktır. Rabıta ise kalben mürşidle beraber olmak ve gönüldeki sevgi ile ona benzemeye çalışmaktır. Hizmet ise Allah'ın kullarına yapılır. Beşeri ilişkilerinde bu duyguları gerçekleştiren bir sûfî, hafi zikir ve nafile ibadetler sayesinde ihsan duygusuna erecek bir olgunluğa erişerek vuslatı gerçekleştirmiş olur. Çünkü ihsan vuslat ve maiyyet demektir. Tabii bunların gerçekleşmesi için salikin letaifini zakir hale getirmesi, ardından zikr-i sultanî, ve murakabe dersleriyle Kur'an'da anlatılan biçimde Allah Teala'yı murakabe ve kendisininin Hakk'ın murakabesi altında olduğu bilincine varması gerekir. Bütün bunlar nazari olarak değil tatbiki olarak ehliyetli bir mürşidden öğrenilir. Ayrıca Şah-ı Nakşbend hazretlerinin şöyle bir sözü nakledilir: "Bize göre namaz ve oruç Allah'a götüren yol olmakla birlikte en kısa ve en kestirme yol "nefy-i vücûd"dur. Nefy-i vücûd bedenî ve beşeri ihtiyaçların Allah'ı unutturmasından kurtulmak demektir. Bu gerçekleşmeden yalnızca namaz, oruç, gaflet ve nisyanı giderecek derecede vuslata yetmez." (bk. Fetava-yı Ömeriyyee Tercemesi, s.15)
 

songül_38

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
14
Tepkime puanı
1
allah razı olsun
 

songül_38

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
14
Tepkime puanı
1
selamün aleyküm inş geçen yıl şubatta umreye gidip geldim rabbiminde izniyle gitmeden önce dini vazifelerimi yapmaya çalışıyordum geldikten sonrada inş devam etmeye çalışıyorum açıktım kapandım çevremdeki insanları daha iyi analiz edebiliyorum önceden aman kim naparsa yapsın diyordum ama şimdi yapamıyorum akrabam dahi olsa bana ters gelen sözleri davranışları dedi kodu riyakarlık oluyor aralarına katılmamaya çalışıyorum günahmı işliyorum aydınlatırsanız sevinirim
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Aleykumselam dedikodu, riyakarlık, gıybet ve iftira; bunların yapıldığı, konuşulduğu yerde bulunmamak gerekir. Bulunuyorsanız bu davranışları yapanları uyarmak gerekir. Uyarmak mümkün olmuyorsa veya uyardığın halde Devam ediyorlarsa oradan uzaklaşmak lazım.
 

emreozdemir38

Yeni Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
19 Şubat 2022
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
selamün aleyküm benim çok merak ettiğim konuyu sormak istiyorum namaz oruç tüm ibadetlerimiz bizim için ahiretimiz için yapıyoruz peki rabbime daha yakın olmak rabbim için neler yapmalıyız

Allah'ın rızası için yaşama çabası içinde olmak. Mesela ilahi aşk. Ama herşey den önce kendini bilmek tanımak gerekir. Artıların neler eksilerin neler? Noksanlığın çok ise hem idrak etmekte zorlanır hemde nefsine çok çabuk yenik düşer insan. Hz adem den bu yana insanoğlu hep arayış içerisinde dir. Ve insan aradikça bulur sorularının cevabını . Bulduğun cevaplar sizi kalben mutmain ediyorsa zaten yakınsınız aradiginiza. Ovakit doğru yolda olduğunuza inanır ve aramaya devam eder,devam ettikçe daha bu yakın olursunuz.
 

vertyucek

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
6 Ekim 2012
Mesajlar
138
Tepkime puanı
11
allah razı olsun
İhlas konusunu öğrenmenizi ve İhlası ALLAH-U TEALA'DAN istemenizi tavsiye ederim İmandan sonra belki en önemli şeydir.Tabi burada İhlas ile beraber İmanımızı arttırmasını ve kamile ulaştırmasınıda istemek gerekiyor.Bunlardan sonra birde PEYGAMBER EFENDİMİZ SALLAHU ALEYHİ VE SELLEM'E çokça salavat...Eğer DELAİLÜ HAYRAT kitabının nasıl yazıldığını,hikayesini okursan salavat getirmenin ne kadar değerli olduğunu anlarsın.Ama gücünün yettiğince yapıp bırakmamak gerekiyor salavatı mesala günde 1 taneye gücünün yeteceğini biliyorsan 1 tane yap bırakma.Gücünün yettiğinden fazlasını mesala günde 100 kere 1000 kere okuyayım deyipte üstesinden gelemeyip bırakırsanda aynı şekilde değeri gibi cezasıda çok büyük mazALLAH!

Zaten PEYGAMBER EFENDİMİZ SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM ALLAH katında amellerin en faziletlisi azda olsa devam üzere olanıdır buyuruyor! Salavatı muzafaat ve tac sigası gibi muazzam salavatları ve yenir salatu selam paylaştım salavatı mürselin diye bir salavat onu okuyanı ALLAH-U ZUL CELALAL severmiş tavsiye ederim...Zaten çokça salatu selam getiren evliyadan olur inşaALLAH.Kolay bir yolunu duymuştum hayatında 25 defa ALLAHUMME mağfirli velil mu'minine vel mu'minat diyeni ALLAH-U TEALA seçkin kullarından yazarmış.


SALAVAT-I MUZA’AFAT
Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Abdike ve Nebiyyike ve Resulikennebiyyil ümmıyyi ve Ala Alihi ve sahbihi ve sellim tesliymen bikaderi Azemeti zatike ve fiy külli vaktin vahiyn

Manası:Ey Allah’ım! Kulun, peygamberin ve resulün olan o nebiyyi ümmi efendimiz Muhammed’e ve ali ashabına, her an zaman Sen’in zatının büyüklüğü(nün sonsuzluğu) kadar salat ve selam eyle

Fazileti:1 defa okunduğunda 100 milyon salavat değerinde


image-4.jpg
 
Üst Alt