Ar_arab_arabî aylar_arabî sene_a'râf_arafât_arasât meydanı

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
AR:
Utanma. (Bkz. Hayâ)

ARAB:
Güzel. Nûh aleyhisselâmın Sâm adlı oğlunun soyundan gelenler.
Allah katında en kıymetliniz, takvâsı çok olanınızdır. Arabın Arab olmayana bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâ (Allahü teâlâdan korkup haramlardan sakınmak) iledir. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim)
Arablar beyaz, buğday benizli olur. Bilhassa Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sülâlesi beyaz ve çok güzeldi. Resûlullah'ın babası Abdullah'ın güzelliği Mısır'a kadar şöhret bulmuştu ve alnındaki nûrdan dolayı, iki yüze yakın kız evlenmek için Mekke'ye gelmişti. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

ARABÎ AYLAR:
Hicrî senenin on iki ayı (Bkz. Kamerî Aylar). Hicrî takvimde kullanılan Arabî ayların adları sırasıyla şunlardır: 1. Muharrem, 2. Safer, 3. Rebî'ul-evvel, 4. Rebî'ul-âhir, 5. Cemâzil-evvel, 6. Cemâzil-âhir, 7. Receb, 8. Şa'bân, 9. Ramazan, 10. Şevvâl , 11. Zilka'de, 12. Zilhicce.

ARABÎ SENE:
Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den Medîne'ye hicret ettiği mîlâdî 622 senesinden başlayan kamerî veya şemsî sene. (Bkz. Hicrî Kamerî Sene, Hicrî Şemsî Sene)

A'RÂF:
Cennet ile Cehennem arasında yer alan ve birinin te'sirinin diğerine geçmesine mâni olan sûrun (engelin) yüksek kısımları.

A'râf Eshâbı (Ehli):
A'râf denilen yerde bulunanlar.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
A'râf üzerinde bir takım kimseler vardır ki, onlar Cennet ehlini (mü'minleri) yüzlerinin beyazlığı ile, Cehennem ehlini, yüzlerinin siyahlığı ile tanırlar. Henüz Cennete girmemişler fakat oraya girmeyi şiddetle arzu ederler. Cennet ehline selâmün aleyküm diye seslenirler. Gözleri Cehennemliklere çevrildiği zaman; "Ey Rabbimiz! Bizi zâlimler (kâfirler) ile berâber (Cehennem'e) koyma" derler. A'râf eshâbı (ehli) , yüzlerinin (karalığından) tanıdıkları kâfirlerin ileri gelenlerine; " (Dünyâda iken malca ve evlatça ve yardımcılar bakımından) çokluğunuz (hak söze yâhut halka karşı yaptığınız) kibriniz (büyüklenmeniz) size fayda vermedi" (diye) seslenirler. (A'râf sûresi: 46-48)
A'râf ehlinin kimler olduğu hakkında değişik rivâyetler vardır. Bunlardan birisi şöyledir: A'râf ehli, sevâbları ile günâhları eşit olup, iyilikleri Cehennem'e girmelerine mâni olan, fakat Cennet'e girmelerine de yetmeyen mü'minlerdir. Sonra Allahü t eâlânın ihsânı ile Cennet'e girerler. Cennet'e en son girecek olanlar bunlardır. (Senâullah Dehlevî)

A'râf Sûresi:
Kur'ân-ı kerîmin yedinci sûresi.
A'râf sûresi, Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi). 206 âyet-i kerîmedir. 46'dan 50'ye kadar olan âyet-i kerîmelerde A'râf'da bulunanlardan bahsedildiği için, sûre A'râf adını almıştır. Sûrede, îtikâda ve diğer dînî hükümlere âit bir çok esas bildir ilmekte, bâzı peygamberlerin kıssaları, ümmetlerinin halleri geniş olarak anlatılmaktadır. (Fahreddîn-i Râzî).
A'râf sûresinde meâlen buyruldu ki:
Allahü teâlâ rüzgârı, rahmeti olan yağmurdan önce müjdeci gönderir. Rüzgârlar, ağır olan bulutları sürükler. Bulutlardan ölü olan toprağa su yağdırırız. O yağmurla yerden meyveler çıkarırız. Ölüleri de mezârlarından böyle çıkaracağız. Umulur ki, düşünüp ibret alırsınız. (Âyet: 57)
Rabbinizden size indirilen (Kur'ân-ı kerîm) e uyun. O'ndan başkasını (insan ve cinden sizi doğru yoldan saptıracak kimseleri) dost edinmeyin. (Arâf: 3)

ARAFÂT:
Mekke-i mükerreme şehrinin yirmi beş kilometre güneydoğusunda bulunan ve haccın farzlarından biri olan vakfenin yapıldığı mübârek yerin adı.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
(Hac mevsiminde ticâretle) Rabbinizden rızık istemenizde bir günâh yoktur. Arafât'tan (döndüğünüzde) Meş'ar-i Haram'ın yanında (tehlîl ve telbiye ile) Allah'ı zikredin, anın. O, size nasıl hidâyet ettiyse, siz de O'nu öylece anın... (Bekara sûresi: 198)
Arefe günü Allahü teâlâ Arafât'ta vakfe yapanlardan râzı olur. Sonra onlarla meleklere karşı iftihâr ederek; "Bunlar ne isterler ki işlerini bırakıp burada toplandılar" der. (Hadîs-i şerîf-Müslim)
Haccın farzlarından biri de arefe günü Arafât'ın (Vâdî-yi Ürene) denilen yerinden başka her hangi bir yerinde, öğle ve ikindi namazlarından sonra bir miktar vakfeye durmaktır. Arefe günü veya gecesi Arafât'ta bulunmayan veya Arafât'tan geçmeyen hacı olmaz. (İbn-i Âbidîn-Mevkûfât)
Sevgili Peygamberimiz vefâtına yakın meşhur vedâ hutbesini Arafat'ta okudu. Âdem aleyhisselâm ile Havva vâlidemiz Cennet'ten ayrılıp yeryüzüne indirilince Arafat'ta buluştular. Bir rivâyete göre buraya bu yüzden buluşup, tanışmak mânâsına Arafat denm iştir. (Zerkânî) Arafât dağıdır bizim dağımız, Orada kabûl olur duâlarımız. Medîne'de yatar Peygamberimiz, Yâ Muhammed cânım arzular seni.
(Yûnus Emre)

ARASÂT MEYDANI:
Öldükten sonra insanların ve diğer canlıların diriltilip toplanacakları meydan. Buraya mevkıf ve mahşer de denir. (Bkz. Mahşer)
Kıyâmet günü eshâbımdan herbiri, kabirlerinden kalkarken, vefât ettiği memleketin bütün mü'minlerinin önlerine düşerek ve onları nûr ve ışık saçarak Arasât meydanına götürür. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)
Kıyâmette herkes Arasât meydanında elli mevkıfte (yerde) durdurulur. Her mevkıfte bin sene kalırlar. (Kadızâde Ahmed Efendi)
Arasât meydanında meşakkat (zorluk) ve sıkıntıda olanlar, kâfirler ile fâsıklardır (günahkârlardır). Onların hâlleri çok korkunç olup, güneş başlarına bir mil kadar yakın gelir. Herkes günâhı kadar terler. Kimi dizine, kimi boğazına, kimi tepesine ka dar ter içine gömülürler. (İmâm-ı Birgivî) Üzüntü ve pişmânlık ve kendine yanmaktan, Bir hasrettir yükselir, Arasât meydanından, Anne, gözünün nûru evlâdını tanımaz, Kardeş, ciğer pâresi kardeşini aramaz.
(Mevlânâ Muhammed Rebhâmî)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt