Bu Zamanda En Büyük Farz Vazife, İttihad-ı İslam'dır

sevgi_gülü

Yeni Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
15 Mayıs 2013
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
"Bu Zamanda En Büyük Farz Vazife, İttihad-ı İslam'dır"

Bediüzzaman Said Nursi;

Müslümanların birlik olmaları, dağılıp ayrılığa düşmemeleri Allah'ın Kur'an'da bildirdiği bir emridir. Tüm Müslümanlar dili, ırkı, mezhebi ne olursa olsun kardeştirler. Dolayısıyla aralarındaki yakınlığın ve dostluğun da tıpkı iki kardeş arasındaki gibi olması lazımdır. İki kardeş nasıl bir diğerini zorda bırakmaz, ne zaman ihtiyacı olsa diğerinin yardımına koşar, nasıl birbirine destek olur, nasıl birbirini koruyup kollarsa dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın tüm Müslümanların da birbirlerini öz kardeşleri gibi sevmeleri, korumaları ve destek olmaları gerekir.

Eğer Müslümanlar bunu yapmazlar, birbirlerini kardeşleri gibi sevip korumaz, birlik olup dayanışma içinde olmazlarsa Allah'ın emrine uymamış olurlar. Ki bu, hiçbir Müslümanın düşmek istemeyeceği bir durumdur. Allah'ı çok seven, Allah'tan çok korkan, Allah'ın tüm emirlerine titizlikle uyan her Müslümanın, İslam aleminin birlik olması için gayret etmesi, çaba göstermesi, sürekli dua etmesi şarttır.

Eğer İslam alemi güçlü, istikrarlı, müreffeh bir medeniyet olmak, dünyaya her alanda yön vermek ve ışık tutmak istiyorsa, birlik halinde hareket etmek zorundadır. Bu birliğin yokluğu, Müslüman ülkeler arasındaki ayrılık ve dağınıklık, İslam dünyasından ortak bir ses yükselmemesi, mazlum Müslüman halkları da savunmasız bırakmaktadır. Filistin'de, Irak'ta, Afganistan'da, Keşmir'de, Doğu Türkistan'da, Moro'da ve daha pek çok yerde zavallı kadınlar, çocuklar ve yaşlılar ihtiyaç içinde zulümden kurtarılmayı beklemektedirler. Bu masum insanların sorumluluğu herkesten önce, İslam dünyasının üzerindedir. Müslümanlar, Peygamberimiz (s.a.v)'in "Müslüman, Müslümana zulmetmez ve onu tehlikede bırakmaz" sözünü hatırlarından çıkarmamalıdırlar.

Büyük İslam alimi Bediüzzaman Hazretleri de hayatı boyunca Müslüman aleminin birlik olması için fikren mücadele etmiş, bu birliğin sağlanmasının önemi hakkında Müslümanların bilinçlenmesini sağlamıştır. "Bu zamanda en büyük farz vazife, İttihad-ı İslam'dır..." diyen Bediüzzaman Hazretleri, İslam aleminin birliği için gayret göstermenin önemini en hikmetli şekilde ifade etmiştir. Risale-i Nur'da da Müslümanların birbirlerini sevmeleri, desteklemeleri, tesanüd içinde olmaları, birbirlerini koruyup kollamaları üzerinde sıkça duran Üstad Hazretleri, hep birleştirici ve uzlaştırıcı olmuştur.

Günümüzde de tüm Müslümanların Bediüzzaman Hazretleri'nin bu üslubunu örnek almaları, İslam aleminin birleşmesi için gösterdiği azmi ve coşkuyu çok daha fazlasıyla yaşamaları, kimsenin kendilerini bu konuda gevşekliğe düşürmesine izin vermemeleri son derece önemlidir. Unutulmamalıdır ki, Müslümanların birlik olması Allah'ın bir emridir ve Allah'ın dilemesiyle muhakkak gerçekleşecektir. Bediüzzaman Hazretleri'nin müjdelediği gibi, "Bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz alemini (yer ile gök arasındaki alemi) bulutlarla doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder (dindirir) ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini (örneğini) ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden kadir-i zülcelal (herşeye muktedir olan Yüce Allah) Hz. Mehdi (as) ile de, alem-i İslam’ın (İslam aleminin) zulümatını (zulüm devrini, karanlığını) dağıtabilir. Ve va’detmiştir vaadini elbette yapacaktır." (Mektubat, s. 411-412) Ve Allah'ın izniyle bu, İslam aleminin muhakkak birlik olacağının, kurşunla kaynatılmış binalar gibi saf bağlayacağının, Allah yolunda birbirlerinin gerçek kardeşleri olarak hareket edeceklerinin ve dünyanın dört bir yanında Kuran ahlakının yaşanmasına vesile olacaklarının da müjdesidir.

Üstad Said Nursi, Hutbe-i Şamiye'de İslam Birliği'ni şu şekilde tarif eder:

Tarîk-ı Muhammedî (asm) (Hz. Muhammed (sav)’in yolu), şüphe ve hileden münezzeh olduğundan, şüphe ve hileyi ima eden gizlemekten de müstağnîdir (ihtiyaç duymayandır). Hem de o derece azîm (büyük) ve geniş ve muhit (her şeyi kuşatan) bir hakikat (gerçek), bahusus (özellikle) bu zaman ehline karşı hiçbir cihetle (sebeple) saklanmaz. Bahr-ı umman (Okyanus) nasıl bir destide (Testide) saklanacak! Tekraren söylüyorum ki, ittihad-ı islâm (İslam Birliği) hakikatında (gerçeğinde) olan ittihad-ı Muhammedînin (Hz. Muhammed (sav)'e tabi olanların birliğinin) cihetü'l-vahdeti (birlik yönü) tevhid-i İlâhîdir (Allah’ın birliğine iman ve ondan başka ilah olmadığını tasdik etmektir). Peyman (büyük yemin) ve yemini de îmandır. Müntesibîni (Intisab edenleri, girenleri), umum (tüm) müminlerdir. Nizamnâmesi (tüzük metni), sünen-i Ahmediyedir (asm) (Peygamber (sav)'in sünnetidir). Kânunu (yasası), evâmir (emirleri, kanunları) ve nevâhi-i şer'iyedir (Kuran ahlakında yasaklanan şeylerdir). BU İTTİHAT (BİRLİK) ÂDETTEN (GELENEKTEN, ALIŞKANLIKTAN) DEĞİL, İBÂDETTİR. (Hutbe-i Şamiye, Sâdâ-yı Hakikat, s. 94)

Bediüzzaman Hazretleri bu sözüyle Müslümanların hangi değerleri temel alarak birlik oluşturacaklarını açık ve net olarak tarif etmiştir:

• Bir olan Allah'a iman eden,

• Hz. Muhammed (sav)'e tabi olmuş,

• Kuran'ı ve sünneti rehber edinmiş tüm Müslümanlar birbirinin kardeşidir ve birlik halinde hareket etmekle yükümlüdürler.

Farklı ülkelerde yaşamaları, farklı ırklara mensup olmaları, farklı kültürleri olması, farklı anlayış veya uygulamalara sahip olmaları kardeş olmalarına, birlik içinde olmalarına hiçbir şekilde engel değildir. Tam tersine bu özelliklerin her biri Allah'ın yaratmasındaki bir güzellik, bir nimet, Müslümanlar için bir zenginliktir. Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi Müslümanlar, Türk İslam Birliği'nin oluşmasını güzel bir temenni, iyi bir gelenek veya siyasi bir gereklilik gibi görmemeli, birlik olmanın farz olan bir ibadet olduğu gerçeğini unutmamalıdırlar.

Bediüzzaman Hazretleri, Müslümanların bu farzı yerine getirmekte bir çekince veya tereddüt içinde olmamaları gerektiğine de dikkat çekmiş ve "en büyük farz vazife" olan İslam Birliği'nin sağlanması için gayret etmenin vicdanına uyan her Müslümanın üzerinde sorumluluk olduğunu söylemiştir:

İhfa (gizlenmek), havf (korkmak) riyâdandır (gösteriştendir, iki yüzlülüktendir). Farzda riyâ (gösteriş, iki yüzlülük) yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazîfesi (görevi), ittihad-ı islâmdır (islam birliğidir). İttihadın (birliğin) hedef ve maksadı; o kadar uzun, münşaib (kollara ayrılmış), muhit (her şeyi kuşatan), merâkiz (karar yerleri) ve maâbid-i islâmiyeyi (islamın ibadet yerlerini) birbirine rabtettiren (bağlayan) bir silsile-i nuraniyi (nurani silsile, soy) ihtizaza getirmekle (harekete geçmekle) onunla merbut (bağlanmış) olanları ikaz (uyarma) ve tarîk-ı terakkiye (yükselme, ilerleme yoluna) bir hâhiş (istek) ve emr-i vicdanî (vicdani emir) ile sevk etmektir. (Hutbe-i Şamiye, Sâdâ-yı Hakikat, s. 94)

Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi her Müslüman, İslam aleminin birliği için elinden gelen tüm imkanları seferber etmeli, şevkle, azimle ve coşkuyla bu yolda çaba göstermeli, bu kutlu birliğin sağlanması için tüm Müslümanları da harekete geçirmelidir.

Bediüzzaman'ın Türk İslam Birliği'ni anlatırken önemle üzerinde durduğu bir diğer husus da bu birliğin bir sevgi, dostluk ve gönül birliği olduğu gerçeğidir. Müslümanlar ilimle, sevgiyle, güzel sözle bu birliğin zaruri olduğunu tüm insanlara anlatmakla yükümlüdürler. İman gücüne, Allah sevgisine, Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine dayanmadan böyle bir girişimde bulunmanın ise hiçbir manası yoktur. Zira Allah böyle bir harekete asla başarı vermez. Samimiyetle, Allah sevgisiyle, iman coşkusuyla, Kuran'ın ve hadislerin sunduğu güzel ahlakın rehberliğiyle hareket edenler ise Allah'ın izniyle bu yolda muhakkak başarılı olacaklardır.

Bu ittihadın (birliğin) meşrebi (yolu) muhabbettir (sevgi beslemektir). Husumet (düşmanlık) ise, cehalet (bilgisizlik) ve zaruret (ister istemez) nifakadır (iki yüzlülüktür). Gayr-ı Müslimler (Müslüman olmayanlar) emin olsunlar ki, bu ittihadımız (birliğimiz), bu üç sıfata (vasfa) hücumdur (karşıdır). Gayr-ı Müslime (Müslüman olmayana) karşı hareketimiz iknâdır (razı etmektir). Zira onları medenî (faziletli, terbiyeli) biliriz. Ve İslâmiyeti mahbup (sevilen, sevgili) ve ulvî (yüce) göstermektir. Zira (Çünkü) onları munsif (insaflı) zannediyoruz. Lâübaliler iyi bilsinler ki, dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebîye (yabancıya) sevdiremezler. Zira mesleksizliklerini göstermiş olurlar. Mesleksizlik, anarşilik sevilmez. Ve bu ittihada (birliğe) tahkik (araştırma) ile dahil olanlar, onları taklit edip çıkmazlar. İttihad-ı Muhammedî (Hz. Muhammed (sav)'e tabi olanların birliği) olan ittihad-ı islâmın (İslam Birliği'nin) efkâr (fikirler) ve meslek ve hakikatini (gerçeğini) efkâr-ı umumiyeye (halkın fikirlerine) arz ederiz. Kimin bir itirazı varsa etsin, cevaba hazırız. (Hutbe-i Şamiye, Sâdâ-yı Hakikat, s. 94)

Türk İslam Birliği, Bediüzzaman Hazretleri'nin hikmetle açıkladığı gibi gayri Müslimlerin de koruyucusu ve kollayıcısı olacaktır. Kitabın ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak açıklandığı üzere, İslam ahlakı farklı dinden ve inanıştan olan insanlara karşı şefkatle ve merhametle yaklaşmayı gerekli kılar. Müslüman güzel sözle, hikmetle, akılcı ve nezih bir üslupla İslam'ı tebliğ eder, insanları kötülükten alıkoyup iyiliğin yayılması için gayret eder, ama tüm bunları yaparken "dinde zorlama ve baskı olmadığının" bilincindedir. İslam ahlakının yaşandığı bir ortamda herkes dinini dilediği gibi yaşamakta, ibadetlerini dilediği gibi yerine getirmekte, düşüncelerini ifade etmekte özgürdür. Türk İslam Birliği de İslam ahlakının bu gereklerinin gerçek bir uygulayıcısı olarak, demokrat, insan haklarına değer veren, ifade özgürlüğünün hakim olduğu, Musevilerin, Hıristiyanların, her inançtan insanın ve inançsız veya ateist olanların haklarının tam olarak korunduğu, herkesin birinci sınıf insan muamelesi gördüğü bir yapıya sahip olacaktır.

Bediüzzaman Hazretleri'nin ittihad-ı İslam konusunda önemle üzerinde durduğu bir husus ise bu kutlu birliğin Hz. Mehdi (as) vesilesiyle, o mübarek zatın öncülüğünde gerçekleşecek olduğudur. Hz. Mehdi (as)'ın Türk ve İslam aleminin birleşmesini sağlayacağı hadislerde de bildirilen bir gerçektir. Said Nursi Hazretleri ise bu gerçeği şöyle açıklar:

Üçüncü vazifesi: ... O ZAT (Hz. Mehdi (as)) BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA ve
İTTİHAD-I İSLAM’IN MUAVENETİYLE (İslam Birliği'nin yardımlaşmasıyla) ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa AL-İ BEYT’İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA (Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR. (Emirdağ Lahikası, s. 260)

Bediüzzaman'ın bu sözünden açıkça anlaşıldığı üzere, Hz. Mehdi (a.s.)'ın yerine getireceği üç vazifeden biri, tüm Müslümanları birleştirerek Türk İslam Birliği'ni tesis etmektir. Buna göre, Hz. Mehdi (a.s.) Kur'an ahlakının göz ardı edildiği bir dönemde, insanların yeniden din ahlakına yönelmesine vesile olacak, Türk İslam Birliği'ni kuracak ve bu büyük görevlerinde kendisine destekçi olan pek çok salih insan bulunacaktır. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü görevini çok önemli ve geniş kitlelerin desteğiyle gerçekleştireceğini bildirmiştir. Bediüzzaman "BÜTÜN EHL-İ İMANIN MANEVİ YARDIMLARIYLA" sözleriyle, "TÜM MÜSLÜMANLARIN" ittifak halinde oluşturacakları birliğin Hz. Mehdi (as)'ın bu görevdeki yardımcıları olacağını bildirmiştir. Hz. Mehdi (as) ve yardımcıları güçlerini Allah sevgisinden, iman coşkusundan alan cesur insanlar olacaktır. İmanlarının nuru tüm dünyanın aydınlanmasına vesile olacaktır. Tüm Müslümanların dahil olacağı böyle geniş çapta bir ittifakın desteği, Bediüzzaman'ın döneminde gerçekleşmiş değildir. Bediüzzaman'ın da müjdelediği gibi, bu geniş kitlenin manevi yardımları, ancak içinde bulunduğumuz ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.) ile birlikte oluşacak ve onun üçüncü görevinin gerçekleştirilmesinde büyük bir rol oynayacaktır.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Selamünaleyküm, sevgi gülü kardeşim mehdi ile ilgili yazılarda zaman zaman yanlış veya asılsız kaynaklardan bilgilere rastlıyoruz. Bu konu hem ilgi hem de bilgi alanımızda olmadığından sana kaynak sormak istiyoruz. Bu bilgilerin sağlam ve muteber bir kaynağı varsa konu altına eklersin. Kaynak yoksa bunu da belirtelim inş.
 
Üst Alt