Çad'daki zulüm

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
ÇAD -
Sömürgeci Fransa'nin Yok Etmeye Çalistigi Müslüman Ülke

Kitabin ilk bölümünde sömürgeci devletlerin yaptiklari büyük "yagmalama"nin Afrika ülkelerinin tüm kaynaklarini kuruttuguna ve bu ülkeleri çok büyük bir sefaletin esigine getirdigine dikkat çekmistik. Afrikali halklari "evrim sürecini tamamlamamis ilkel bir irk" olarak kabul edip, kendilerinde bu ülkeleri sömürme hakki gören Batili devletler, özellikle de Müslüman halklara karsi çok büyük bir zulüm gerçeklestirmislerdir. Bu zulüm 15. yüzyildan 19. yüzyila kadar açik bir sekilde yapilirken, 20. yüzyilda gizliden gizliye devam etmistir.

Ingiltere ve Fransa gibi sömürgeci güçler, Afrika'daki kolonilerini daha fazla ellerinde tutamadiklarinda bu bölgeden çekilmis, ancak devlet yönetimini kendilerine yakin "kukla yönetimlere" devretmislerdir. Sömürgeci sistem bu politika sayesinde üstü kapali olarak sürmüstür. Günümüzde Afrika ülkelerinin bir kisminda eski sömürgeci devletlerle yakin iliski içinde olan yönetimler iktidardadir ve bu kez zulüm bu kisilerin eliyle yürütülmektedir. Bu kukla yönetimler çogu zaman ülke nüfusunun küçük bir bölümünü olusturan Hiristiyan ya da diger dinlere mensup azinliklar olmustur. Bu azinlik hükümetleri Batili devletlerden aldiklari destekle Müslüman halklara karsi çok büyük baskilar yapmaya devam etmislerdir. Bunun neticesinde de çogunlugu olusturan Müslümanlarla azinlik yönetimler arasinda büyük iç savaslar çikmis, ülkeler kaosa sürüklenmistir. Bugün pek çok ülkede bu çatismalar devam etmektedir.

Sömürgeci devletlerin izledikleri bir diger yöntem ise, dindarlik kisvesi altinda halkin sempatisini toplayan, gerçekte ise dini degerlere karsi çok düsmanca duygular besleyen liderleri iktidara getirmek olmustur. Bu hükümetler her ne kadar Müslüman olduklarini iddia etseler de, Müslüman halka karsi çok büyük bir zulüm uygulamis ve onlarin dini gereklerini yerine getirmelerini engellemislerdir. Bu zulmün en açik örnekleri Tunus, Cezayir gibi ülkelerde yasanmaktadir. Bu ülkelerde görünüste Müslüman yönetimler iktidardadir. Oysa Müslüman halka karsi siddetli baski ve eziyetler, yine bu yönetimler tarafindan yürütülmektedir.

Çad da, Cezayir ve Tunus'a benzer bir tarihe sahiptir. Yillar boyunca süren sömürgecilik döneminin sonrasinda bagimsizlik kazanmis, ancak bunun ardindan yillarca süren iç savas ve bitmek bilmeyen bir kaos baslamistir.

Çad'in Sömürge Tarihi

1086 yilinda Kanum Kralligi'nin Islamiyet'i kabul etmesiyle Müslüman olan Çad, 16. yüzyila gelindiginde bölgenin en zengin ve en güçlü ülkelerinin arasindaydi. Ancak 19. yüzyilda iç bölünmelerle zayiflayan krallik, 1900'de Fransizlarin isgaline ugradi ve Fransa Çad'i diger sömürgelerine bagladi.

Iste bu andan itibaren sömürgeci Fransiz kuvvetlerinin Müslüman halka ve Islam dinine karsi savasi basladi. Bu savasta her türlü insanlik disi uygulamaya, zulme, baskiya ve siddete yer vardi. Ilk hedef, Çad halkinin Islami kimligini yok etmek ve yerine daha önce üzerinde durdugumuz materyalist ve dinsiz bir kimlik yerlestirmekti. Bu amaçla bölgedeki bütün camiler, Kuran kurslari, medreseler, din egitim merkezleri, dini cemiyetler, kütüphaneler yikildi. Isgalci Fransiz güçleri Islami egitimi yasaklayarak, Müslümanlarin dinlerini ögrenmelerine engel oldular. Bütün dini vakif ve cemiyetleri kapattilar. Burada görev yapan ögretmenler, imamlar ve ögrencilerin birçogu mahkum edildi. Bazilari yapilan baskinlarda sehit oldular, bazilari da çöle ve daglara kaçmak zorunda kaldilar. Tutuklanan din bilginlerinin çogu hapishanelerde ya bogdurularak ya da satirlarla dogranarak iskence altinda öldürülmüstü. Yeni açilan okullarda ise, sadece Fransiz askerlerinin çocuklari okuyabilmekte, onlar için dispanserler ve eglence salonlari açilmaktaydi. Halkin saglik sorunlari ile ilgilenen kimse ise yoktu.

Ülkede bulunan Müslüman aydinlar ve zulümden kurtulmak isteyen halk çesitli ülkelere siginmak zorunda kaldilar. Bazi Islam alimleri çirilçiplak sehir merkezlerinde dolastiriliyor, kadinlarin serefleri ile alay edilerek, parça parça edilip öldürülüyordu. Her türlü ibadet ve dini toplanti, rejime karsi suç kabul edilmekteydi. 1917 yilinda Çad'daki Fransiz yönetimi, alçakça bir katliam gerçeklestirdi. Dini hayatin yeniden düzenlenmesi amaciyla bir konferans düzenledigini açiklayarak ülkedeki tüm Islam alimlerini davet etti. Davete çok sayida Müslüman alim katildi. Ancak bir Fransiz komiser, ellerinde satirlar, kiliçlar, sisler bulunan yüzlerce cellat getirmisti. Etraf sivil halktan tecrit edilmis, askeri birlikler vaziyet almislardi. Komplo anlasildiginda ise is isten geçmisti. Her taraf kesilmis ve dogranmis insan cesetleri ile doldu. Baraka kan gölüne döndü. Vahsi Fransiz askerleri ellerinde satirlarla zafer çigliklari atiyorlardi.

Halk ile Fransiz askeri kuvvetleri arasindaki çatismalar çok uzun yillar sürdü. Bu mücadeleler sonucunda 1960 yilinda, Çad bagimsizligini kazandi. Ancak bagimsizligini kazanmasi, ayni diger Afrika ülkelerinde oldugu gibi, halkin barisa ve huzura kavusmasi anlamina gelmiyordu. Çünkü Müslüman çogunlugun yasadigi ülkenin basina, eski sömürgeci Fransa ile siki baglar içerisinde olan Çad Ilerici Partisi'den bir Hiristiyan getirildi.

Yeni yönetim baski ve zulüm konusunda Fransa'nin yolunu izliyordu. Fransa'ya yakinligi ile taninan François Tombalbaye'nin hem Cumhurbaskanligina hem de Basbakanliga getirilmesi, Müslüman halk arasinda çok büyük bir tepki olusturdu. Bu tepkiyi dile getiren Çadli Müslüman aydinlarin öldürülmesi üzerine ülke çapinda ayaklanmalar bas gösterdi. Ardindan Müslümanlara yönelik bir tasviye operasyonu basladi. Misirli yazar Imadüddin Halil, Afrika Drami adli kitabinda olaylari söyle anlatir:

... 22 Mart 1963'te Çad kabinesinde degisiklik yapilarak bütün Müslüman bakanlar görevden alinarak, yerlerine Müslüman olmayanlar atandi. Eski Disisleri Bakani ülke disina sürgüne gönderildi, ayni gün Cumhurbaskani tarafindan Bas Yargiç, Devlet Bakani, Adalet Bakani ve Vatan Dernegi Baskani ve birçok taninmis sahsiyetin tutuklanmasi için emir verildi. Bunlar tutuklamalardan 35 gün sonra mahkemeye çikarildilar. Mahkemenin verdigi karara göre, Bas Yargiç görevden alinip, asli vatandas olmadigi gerekçesi ile sinir disina sürülecek, bütün mallarina el konulacak ve diger tutuklularin da tutuklulugu devam edecekti. Bu olaylardan sonra Cumhurbaskani Islami harekete karsi baski ve siddet yöntemleri uygulamaya basladi. Bu da 1.000 kisinin ölümüne ve binlerce kisinin yaralanmasina yol açan bir halk ayaklanmasina neden oldu. Bunun ardindan formaliteyi uygulamaktan ibaret göstermelik bir mahkeme heyeti kuruldu. Burada Islami Hareketin liderleri ve eski bakanlar yargilandi. Müebbetle 15 yil arasinda degisen hürriyeti baglayici hapis cezalari verildi. Çad'daki bu huzursuzluk ve hosnutsuzluk havasi günümüze kadar sürüp gelmektedir.(I)

Israil'in Çad Iç Savasindaki Islam Karsiti Rolü

Politik istikrarsizlik, ülkenin ilk Devlet Baskani François Tombalbaye'nin 1975 yilinda bir suikaste kurban gitmesiyle büyüdü ve 1980 yilinda baslayan iç savas ile daha da kötü bir boyuta ulasti. Bu iç savasin iki tarafi vardi: Bir tarafta ülkenin kuzeyindeki Müslümanlar yer aliyordu, diger yanda da ülkenin güneyindeki Bantu bölgesinde yasayan Hiristiyanlar ve yerel dinlere bagli kabileler... Ancak bu iç savas, çogu Üçüncü Dünya ülkesinde oldugu gibi gerçek anlamda bir "iç" savas degildi. Çünkü dis güçler aktif olarak taraf tutmaktaydilar. Bu dis güçlerin basinda ise Islam karsiti güçlerin her zaman yaninda olan Israil geliyordu. Israil Müslümanlara karsi güneydeki Bantularin yanindaydi.

Iç savasta kuzeyli Müslümanlarin lideri Goukouni Oueddie idi. Isin ilginç yani ise güneyli Hiristiyan/putperest ittifakin basinda da bir sözde Müslümanin, daha dogrusu "Müslüman kökenli" bir kisinin, Hissene Habré'nin yer alisiydi...

Israil, CIA ile birlikte Habré güçlerini destekledi ve onlara Sovyet yapimi silahlar verdi. 1983'de Çad'da Israil askeri danismanlarinin bulunduguna dair birkaç ayri kaynaktan alinan raporlar yayinlandi. Agustos 1983'de ise Israilli askeri uzmanlarin, 2.500 Zaire askeriyle birlikte Habré güçlerini desteklemek üzere Çad'a geldigi ortaya çikti. Filistin halkina yönelik katliamlarin bas aktörlerinden "Lübnan Kasabi" Ariel Saron ise, Çad'daki savas sirasinda önemli bir görev üstleniyordu. Ocak 1983'de Savunma Bakanligi'ndan ayrilmadan hemen önce, Çad'a bir ziyaret yapmisti. Hallahmi'nin yazdigina göre, Saron'un bu ziyareti, Israil'in Çad müdahalesini artirmaya hazir oldugunun bir göstergesiydi.

Görüldügü gibi, Israil yine bir Islam devletinin olusmasina engel olmaya çalismis, verdigi askeri ve siyasi destekle Müslümanlarin güçlenmesini engellemek için türlü yöntemler denemistir.

Iç savas sonrasi Çad'da bir daha huzur ve baris saglanamamistir. Gerek Fransa'nin gerekse Israil'in dis müdahaleleri iç çatismalarin siddetini her gün biraz daha artirmis, Çad adeta bir darbeler ülkesi haline gelmistir. Hükümetin, muhalif hareketleri bastirmak için yaptigi katliamlar ise ardinda on binlerce mülteci ve binlerce ölü birakmistir.

Çad'in bugün geldigi durum Islam karsiti güçlerin bir ülkeyi ne hale getirebileceginin en açik örneklerinden biridir. Tüm zenginlikler yitirilmis, istikrar ortadan kalkmis, yillarca huzur içinde yasayan halk bir iç çatismanin içine düsmüs ve Çad adeta bir yokluklar ülkesi haline gelmistir.

Ancak unutulmamalidir ki bu, umutsuzluga kapilmayi gerektirecek bir durum degildir. Çünkü bu olumsuz tablonun çok kolay bir çözümü vardir. Çözüm Islam ahlakinin insanlar arasinda katiksizca yasanmasidir. Bu gerçeklestigi zaman asirlardir hallolmayan tüm problemler birer birer çözülecek, savaslarin ve çatismalarin yerini baris ve huzur alacaktir. Islam ahlakinin hakim oldugu bir ortamda ne bir haksizligin, ne de bir adaletsizligin gerçeklesmesi mümkün olmayacaktir.

Çad'da yasanan tüm bu zulümler de, bizlere bir kez daha Islam dünyasinin mazlum durumunu göstermekte ve bu durumu degistirmek için yürütülecek fikri mücadelenin ne kadar acil ve ehemmiyetli oldugunu hatirlatmaktadir. Afrika'nin uzak bir ülkesindeki Müslümanlar, sirf Müslüman olduklari için zulüm görmektedir ve bu durum, dünyadaki tüm Müslümanlari ilgilendiren bir sorumluluktur.

Geçtigimiz yillar boyunca Müslümanlara zulmetmis olan inkarci liderlerin ve kadrolarin yaptiklarinin yanlarina kar kalmadigini da bilmek gerekir. Dünyada büyük bir iktidar sahibi olarak ölmüs de olsalar, ahirette ebedi azapla cezalandirilacaklardir. Allah'in sonsuz adaleti o inkar edenlerin üzerinde tecelli edecek ve her bir kisi tüm yapip ettiklerinin hesabini verecektir. Bu, Allah'in iman edenlere bir vaadi ve ayni zamanda da bir müjdesidir. Allah ayetlerinde söyle buyurur:

Gerçek su ki, mü'min erkeklerle mü'min kadinlara iskence (fitne) uygulayanlar, sonra tevbe etmeyenler; iste onlar için, cehennem azabi vardir ve yakici azap onlaradir. (Buruc Suresi, 10)

Zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karsilik) mutlaka fidye olarak verirdi. Onlar azabi görünce pismanliklarini gizlerler, oysa onlar haksizliga ugratilmadan aralarinda adaletle hükmedilmistir. (Yunus Suresi, 54)

Not:

I- Imadüddin Halil, Afrika Drami, s. 49-50, (Harun Yahya, Yeni Masonik Düzen, Vural Yayincilik, Subat 1996 s.771)


Kaynak: Harun Yahya, Zulmün tarihi
 
Üst Alt