- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 7,021
- Tepkime puanı
- 425
Dine Olan İhtiyaç
Dine Neden İhtiyaç Duyarız ?
İnsan, ferd olarak da, toplum olarak da dine muhtaçtır. İlkel insandan tutun da bugünkü teknolojik gelişmeleri gerçekleştiren insana varıncaya kadar tarih öncesi ve sonrası hiç bir devirde din duygusu taşımayan topluluğa rastlanmamıştır. Çünkü:
1. İnsanın ruh ve beden olmak üzere iki yönü vardır. Bunlar, nitelik itibariyle birbirinden ayrı iseler de öyle bir bütünlük içindedirler ki, ruh olmadan beden bir işe yaramayacağı gibi, bedensiz ruhun da bir anlamı yoktur. Aynı zamanda her ikisinin pek çok arzu ve istekleri vardır. İnsan, ne bedeni, ne de ruhi ihtiyaç ve arzularını ihmal edemez. Bu bakımdan insan beden itibariyle yaşamak için herşeyden önce godaya ve tehlikelerden korunmak için de barınacak bir yere ne kadar muhtaç ise, ruhi yönden de manevi bir kuvvete o kadar muhtaçtır. İnsan madde aleminde böyle bir dayanak bulamayacağı gibi aklı da onun bu ihtiyacını karşılamak için yeterli değildir.
İnsanın önemli bir yönünü oluşturan, ruhunun isteklerini yerine getirecek ve üzüntülerini giderecek olan şey, onun Allah'a ve sonsuz bir hayata inanmasıdır. Bu inanç olmadıkça ruhun istekleri yerine getirilmiş ve arzuları karşılanmış olmaz.
Ruhun ise pek çok istekleri vardı, öyle ki, bunlar için bir sınır yoktur. İnsan, gerçek anlamda mutluluğa, ancak ruhun sınırsız olan bu isteklerinin temin edilmesiyle ulaşabilir. İnsanın sınırlı olan ömrü ise buna yetmez. Bu itivarla onun sonsuz olan bu arzu ve isteklerini gerçekleştirecek ve kendisini mutlu kılacak olan, ölümsüzlüğe olan inancıdır. Fani olmayacak ve sonu gelmeyecek olan bir hayata yönelmeyen ruhta gerçek mutluluk yok demektir. Bu da ancak Allah'a ve ebedi bir hayata inanmakla elde edilir. Bunu bize öğreten de dindir. Allah'a ve ebedi bir hayata inanmakla elde edilir. Bunu bize öğreten de dindir. Şu halde insanın gerçek mutluluğunu ancak din sağlar.
2. İnsan hayatı bir mücadeleden ibarettir. İnsan bu mücadelede bazen başarılı olamaz. Maddi bütün sebeğlere başvurduğu halde önüne çıkan engelleri aşamaz. Böyle bir durumla karşılaşan insan, kendi kuvvet ve gücünün üstünde daha büyük bir kuvvetin varlığına inanmayacak olursa bunalıma düşer, hayatına bile kıyar. Fakat sonsuz güç ve kuvvet sahibi yüce bir yaratıcıya inanmış olan kimse ise, karşılaştığı engeller ve güçlükler karşısında ümidini yitirmeyerek, ilahi kudretin büyüklüğünü ve ümitsizliğe düşmeyenlere daima yardım edeceğini düşünerek O'na sığınır, kendini kaybetmez.
Bu itibarla, günlük hayatımızda da en büyük dayanağın din olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
3. İnsanın ruh yönünden yükselip olgunlaşması yaratılışının bir gereğidir. Bu, ancak yüksek ahlakla elde edilir. Ahlak üstünlüğü ise, din duygusu ile gelişir. İnsan, Allah sevgisinden ve din duygusundan yoksun olduğu an, pek çok insani özelliklerini kaybetmiş olur. Allah'a inanmayan ve sorumluluk duygusu taşımayan bir kimsede ahlaki üstünlüğün bulunmayacağı tabiidir. Çünkü üstün ahlakın kaynağı dindir.
Özet olarak, hangi yönden bakılırsa bakılsın din, insan için bir ihtiyaçtır. Maddi yönden ihtiyaçları ne kadar karşılanırsa karşılansın, manevi ve ruhi ihtiyaçları sağlanmamış olan bir insan, hayatta arzuladığı huzuru bulamaz.
Şüphe yok ki, inançsızlık, insan için büyük bir felakettir. Böyle bir kimse, madde aleminin kendisini tehdit eden olayları karşısında dayanak noktasını kaybetmiş demektir. Sonsuz hayata, ahiret hayatına inanmadığı için bütün gayreti, dünyanın geçici zevklerini yaşamak olacak, bunları elde etmek için ise, hiçbir ölöü tanımayacaktır. Bir gün, dünyanın bu geçici zevklerinden ayrılacağını ve yok olup gideceğini düşündükçe, tedirginliği artacak ve huzuru kaçacaktır.
Bir insan için bundan daha büyük bir felaklet düşünülebilir mi? Elbette düşünülemez. Halbuki din, ölüm ötesinde daha mutlu ve sonsuz bir hayatı müjdelemekte ve ona ulaşmanın yollarını göstererek insana huzur ve güven vermektedir.
4. Ferd olarak din, insana ne kadar gerekli ise, toplum açısından da o kadar gereklidir.
İnsanlar toplu halde yaşarlar. Bu, onların yaratılışında varolan bir özelliktir. Hiç kimsenin yalnız başına maddi ihtiyaçlarını karşılamaya gücü yetmez.
Bir arada yaşamak durumunda olan insanların, birbirlerine karşı bir takım hak ve görevleri vardır. Toplumların devamı, ferdlerinin birbirlerine karşı olan bu görevlerini yerine getirmeleriyle mümkündür. Bir insanın, başkalarının haklarına karşı saygılı olması, görev ile hakkın mukaddes olduğuna inanmasına bağlıdır. Çünkü insan, çoğu kez aşırı arzularının etklisinde kalarak kişisel çıkarlarından başka bir şey düşünemez. Bunun için insanı, başkalarına karşı olan görevlerini yerine getirmeye ve onların haklarına saygılı olmaya mecbur edecek bir etkene ihtiyaç vardır, o da dindr.
Binaenaleyh, toplu halde yaşamak mecburiyetinde olan insanların, birbirlerine karşı olan yükümlülüklerini yerine getirmelerini sağlayan ahlak kurallarına uymaları kaçınılmazdır. Toplumu oluşturan fertler arasında sağlam bir birlik bağı meydana getirecek yegane esas da ahlak üstünlüğüdür. Bir toplumun bütün fertleri güzel ahklaka sahip olursa birbirlerine karşı saygılı davranır. Böylece, fertleri arasında birlik ve bütülük sağlanmış, toplum mutluluğa kavuşmuş olur.
Bu itibarla, toplum hayatı açısından bu kadar önemli olan ahlak için, sağlam bir temele, iyi ile kötüyü ayırd edecek gerçek bir ölçüye ihtiyaç vardır. İşte o da dindir.
Dine Neden İhtiyaç Duyarız ?
İnsan, ferd olarak da, toplum olarak da dine muhtaçtır. İlkel insandan tutun da bugünkü teknolojik gelişmeleri gerçekleştiren insana varıncaya kadar tarih öncesi ve sonrası hiç bir devirde din duygusu taşımayan topluluğa rastlanmamıştır. Çünkü:
1. İnsanın ruh ve beden olmak üzere iki yönü vardır. Bunlar, nitelik itibariyle birbirinden ayrı iseler de öyle bir bütünlük içindedirler ki, ruh olmadan beden bir işe yaramayacağı gibi, bedensiz ruhun da bir anlamı yoktur. Aynı zamanda her ikisinin pek çok arzu ve istekleri vardır. İnsan, ne bedeni, ne de ruhi ihtiyaç ve arzularını ihmal edemez. Bu bakımdan insan beden itibariyle yaşamak için herşeyden önce godaya ve tehlikelerden korunmak için de barınacak bir yere ne kadar muhtaç ise, ruhi yönden de manevi bir kuvvete o kadar muhtaçtır. İnsan madde aleminde böyle bir dayanak bulamayacağı gibi aklı da onun bu ihtiyacını karşılamak için yeterli değildir.
İnsanın önemli bir yönünü oluşturan, ruhunun isteklerini yerine getirecek ve üzüntülerini giderecek olan şey, onun Allah'a ve sonsuz bir hayata inanmasıdır. Bu inanç olmadıkça ruhun istekleri yerine getirilmiş ve arzuları karşılanmış olmaz.
Ruhun ise pek çok istekleri vardı, öyle ki, bunlar için bir sınır yoktur. İnsan, gerçek anlamda mutluluğa, ancak ruhun sınırsız olan bu isteklerinin temin edilmesiyle ulaşabilir. İnsanın sınırlı olan ömrü ise buna yetmez. Bu itivarla onun sonsuz olan bu arzu ve isteklerini gerçekleştirecek ve kendisini mutlu kılacak olan, ölümsüzlüğe olan inancıdır. Fani olmayacak ve sonu gelmeyecek olan bir hayata yönelmeyen ruhta gerçek mutluluk yok demektir. Bu da ancak Allah'a ve ebedi bir hayata inanmakla elde edilir. Bunu bize öğreten de dindir. Allah'a ve ebedi bir hayata inanmakla elde edilir. Bunu bize öğreten de dindir. Şu halde insanın gerçek mutluluğunu ancak din sağlar.
2. İnsan hayatı bir mücadeleden ibarettir. İnsan bu mücadelede bazen başarılı olamaz. Maddi bütün sebeğlere başvurduğu halde önüne çıkan engelleri aşamaz. Böyle bir durumla karşılaşan insan, kendi kuvvet ve gücünün üstünde daha büyük bir kuvvetin varlığına inanmayacak olursa bunalıma düşer, hayatına bile kıyar. Fakat sonsuz güç ve kuvvet sahibi yüce bir yaratıcıya inanmış olan kimse ise, karşılaştığı engeller ve güçlükler karşısında ümidini yitirmeyerek, ilahi kudretin büyüklüğünü ve ümitsizliğe düşmeyenlere daima yardım edeceğini düşünerek O'na sığınır, kendini kaybetmez.
Bu itibarla, günlük hayatımızda da en büyük dayanağın din olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
3. İnsanın ruh yönünden yükselip olgunlaşması yaratılışının bir gereğidir. Bu, ancak yüksek ahlakla elde edilir. Ahlak üstünlüğü ise, din duygusu ile gelişir. İnsan, Allah sevgisinden ve din duygusundan yoksun olduğu an, pek çok insani özelliklerini kaybetmiş olur. Allah'a inanmayan ve sorumluluk duygusu taşımayan bir kimsede ahlaki üstünlüğün bulunmayacağı tabiidir. Çünkü üstün ahlakın kaynağı dindir.
Özet olarak, hangi yönden bakılırsa bakılsın din, insan için bir ihtiyaçtır. Maddi yönden ihtiyaçları ne kadar karşılanırsa karşılansın, manevi ve ruhi ihtiyaçları sağlanmamış olan bir insan, hayatta arzuladığı huzuru bulamaz.
Şüphe yok ki, inançsızlık, insan için büyük bir felakettir. Böyle bir kimse, madde aleminin kendisini tehdit eden olayları karşısında dayanak noktasını kaybetmiş demektir. Sonsuz hayata, ahiret hayatına inanmadığı için bütün gayreti, dünyanın geçici zevklerini yaşamak olacak, bunları elde etmek için ise, hiçbir ölöü tanımayacaktır. Bir gün, dünyanın bu geçici zevklerinden ayrılacağını ve yok olup gideceğini düşündükçe, tedirginliği artacak ve huzuru kaçacaktır.
Bir insan için bundan daha büyük bir felaklet düşünülebilir mi? Elbette düşünülemez. Halbuki din, ölüm ötesinde daha mutlu ve sonsuz bir hayatı müjdelemekte ve ona ulaşmanın yollarını göstererek insana huzur ve güven vermektedir.
4. Ferd olarak din, insana ne kadar gerekli ise, toplum açısından da o kadar gereklidir.
İnsanlar toplu halde yaşarlar. Bu, onların yaratılışında varolan bir özelliktir. Hiç kimsenin yalnız başına maddi ihtiyaçlarını karşılamaya gücü yetmez.
Bir arada yaşamak durumunda olan insanların, birbirlerine karşı bir takım hak ve görevleri vardır. Toplumların devamı, ferdlerinin birbirlerine karşı olan bu görevlerini yerine getirmeleriyle mümkündür. Bir insanın, başkalarının haklarına karşı saygılı olması, görev ile hakkın mukaddes olduğuna inanmasına bağlıdır. Çünkü insan, çoğu kez aşırı arzularının etklisinde kalarak kişisel çıkarlarından başka bir şey düşünemez. Bunun için insanı, başkalarına karşı olan görevlerini yerine getirmeye ve onların haklarına saygılı olmaya mecbur edecek bir etkene ihtiyaç vardır, o da dindr.
Binaenaleyh, toplu halde yaşamak mecburiyetinde olan insanların, birbirlerine karşı olan yükümlülüklerini yerine getirmelerini sağlayan ahlak kurallarına uymaları kaçınılmazdır. Toplumu oluşturan fertler arasında sağlam bir birlik bağı meydana getirecek yegane esas da ahlak üstünlüğüdür. Bir toplumun bütün fertleri güzel ahklaka sahip olursa birbirlerine karşı saygılı davranır. Böylece, fertleri arasında birlik ve bütülük sağlanmış, toplum mutluluğa kavuşmuş olur.
Bu itibarla, toplum hayatı açısından bu kadar önemli olan ahlak için, sağlam bir temele, iyi ile kötüyü ayırd edecek gerçek bir ölçüye ihtiyaç vardır. İşte o da dindir.