Dünyada kendimi cennette sansam

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
Aziz yolcu,
…Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır… [Âli-İmran, 97]

Gözünü aç da dikkatle cana bak! Ben onu tuttum ezel bayramında kurban etmek için çeke çeke sevgiliye götürüyorum.[Hz. Pir Mevlana]

hacarafattir.jpg

İşte geldi iyd-ü edha*,
İdelim canlar fedâ
Gidelim hac yoluna,
Eyleyelim Haccı eda.

Râzı olsun kullarından
Mağfiret etsin Hüda
Dinle âşık bu kelâmı,
Olma aşkından cüdâ
(*Kurban Bayramı)

Saba temcidin güftesinde gelen bayram olsa da bu topraklarda mevsim Hac mevsimidir belki de bu yüzdendir komşuların “Bayram ancak Ramazan, Hac illa Arafat’tır” darb-ı meselleri…
İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar. [Abese, 34-36]
El Hak; gelecek olan gün gelecek… Kıyamet kopup diriliş için sûra üfürüldükten sonra bütün insanların hesap vermek üzere toplanacak… Bu büyük mahşerin dünyadaki küçük misali ise Arafat Mahşeri’dir.
Arafât, kabirden kıyâmet sabâhına kalkışı ve fevc fevc mahşer meydanında toplanışı hatırlatır. Bütün kullar, Allâh’ın huzûrunda âciz ve muhtaç bir halde af beklerler. Aynı zamanda bu af, Hazret-i Âdem ile Havvâ vâlidemizin Arafât Vâdisi’nde buluşup ağlaşarak istiğfâr etmelerinin bir sembolüdür. Öyle ki, ihsân ve keremi sonsuz olan Cenâb-ı Hakk, onların duâlarını kabûl etmenin yanında, bir de onların neslinden olup kıyâmete kadar her sene aynı gün ve saatte oraya gelip af taleb edecek olanların cümlesini de affetmek vaad ve lütfunda bulunmuştur.
Sanki mahşerdeki gibi bir şefaatçi arayışı… Gözyaşı ve ter… Şahsi günahlarımızdan, ümmet olarak zalim güçlerin, baskı ve sömürüsünden kurtulma arayışı… Canı ve alemi zilletten tekrar eski izzet günlerine döndürme umudu… Çaresizlik ve ümidin yan yana olduğu, duygu ve heyecanların doruğa çıktığı anlar bunlar… Mahşerdeki bekleyişin Şefaat-i Muhammedi ile neticeleneceği gibi, Arafat’taki yalvarış, yakarış ve arayışın da dünyevi ve uhrevî bir kurtuluşla neticeleneceği umudu…
…Hac esnasında kadına yaklaşmak(rafes), günah sayılan davranışlara yönelmek(füsuk), kavga etmek(cidal) yoktur… [Bakara, 197]
Hac, fiziki coğrafyada kâinatın kalbine, Mekke-i Mükerreme’ye bir yolculuk olduğu kadar, zaman tünelinden hem geçmişe hem de geleceğe bir yolculuktur. Geçmişe yolculuktur; çünkü hac mekânları ilk insan Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın cennetten yeryüzüne indirildikten sonraki buluşma alanlarıdır. Kâbe, ilk defa Hz. Âdem tarafından inşâ edilmiştir.
Hacda “rafes yasağı” ile âdetâ cennetteki Âdem ile Havvâ’nın yaşadığı hayata bir dönüş ve ilk varoluş sürecini idrak vardır. “Füsûk yasağı” ise cennette Âdem ile Havvâ’nın şeytan tarafından günaha düşürülmesi gibi insanların hacda şeytanın tuzağına düşmemeye direnmesidir. “Cidâl yasağı” ile şeytanın, kendisi yüzünden taşlanıp kovulduğu Âdem ve evlâdı ile mücâdelesi hatıra gelmektedir. İnsan hacda başkalarıyla tartışıp kavga ederek böyle bir akıbete düşmekten sakındırılmaktadır. Dolayısıyla insan hacda, ihram yasaklarının câri olduğu süre içinde ilk insanın yaşadığı tecrübeleri yaşamakta ve ilk devirlere seyahat etmektedir.
Nihayet insan, Allah Rasûlü’nün Arafat’ta toplanan 124 000 sahabeye Cebel-i Rahme’den irâd buyurduğu insan hakları evrensel beyannamesi niteliğindeki hutbeyi dinler gibi olmaktadır. Orada insanlığa ilân edilen gerçekler yüreklere nakşolunmakta, Arafat’tan ayrılırken Allah Rasûlü’nün ashâbına söylediği şu sözler gönüllere düşmektedir: “Burada beni dinleyenler sözlerimi burada bulunmayanlara ulaştırsınlar. Umulur ki burada bulunup da dinleyenlerden bulunmayıp da duyanlar sözlerimi daha iyi anlarlar” hacda bulunanlar bu sözü kendisine verilmiş bir emanet gibi düşünüp hac dönüşü çevrelerine ve ulaşabildikleri herkese taşımalıdır. Çünkü 124 000 kişilik sahâbe ordusu öyle yapmış ve bu sözleri yeni yüreklere ve yeni ufuklara taşımak için Orta Asya içlerine, Afrika’ya, Endülüs’e ve İstanbul’a kadar koşmuşlardı.
Hacceden insan zaman tünelindeki yolculuğunu geçmişten geleceğe de çevirerek âhiret yurduna doğru kanat açmakta ve ölmeden evvel ölmenin sırrına ermeye çalışarak bir âhiret provası yapmaktadır. Arafat meydanını Arasât meydanı gibi düşünüp dîvân-ı ilâhide hesap vereceğini düşünmeli beyaz kefeniyle âdeta ba’sü bâde’l-mevti; öldükten sonra dirilmeyi yaşamalıdır. Ölüm terbiyesi insana Müslüman olarak ölmeye hazırlık sağlar. Çünkü insan nasıl yaşarsa öyle ölür. Nasıl ölürse de öyle haşrolunur. Bu dünyada nihâi gaye Hazret-i insan olup Müslüman olarak ölmektir.
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekirse öylece sakının! Ona lâyık olduğu tazimi gösterin ve ancak O’na teslim olan Müslüman olarak can verin! [Âli-imrân, 102]
Hac mektebinde ihram ile kendisine meşrû ve helâl olan şeyleri süreli olarak yasaklayan insanoğlu aslında irâde eğitiminin en yükseğine talib olmaktadır. Helâl ve meşru şeylere bile Allah için tenezzül etmediğini; tercihini kendi nefsani arzularından yana değil Allah’ın rızasından yana koyduğunu; dünya ve mâsivânın kendisini ilgilendirmediğini ifâde etmiş olmaktadır.
Hem nice işaretler mahfuzdur bünyesinde; özellikle şeytan taşlama, nefsi taşlamayı, traş olma dünya ile kalbi bağı kesmeyi, kurban nefsi, dünyayı ve masivayı kurban etmeyi sembolize etmektedir. Kâbe’nin etrafında tavâf, sevgilinin yüzünü görmek isteyen âşıkın sevgilisinin evinin etrafında dolaşmasını andırmaktadır. Emirlerin her birinde bir derinlik ve ince mânâ vardır. Bu emir ve hükümler hacc boyunca insanı eğitmeye yönelik duygular aşılamaktadır.
Hayvana ve yeşile zarar vermeyi yasaklayan ihram yasağı ise ziraata elverişli olmayan o vâdide çevre bilincini aşılayan ve ekolojik dengeyi ilâhî bir emirle muhafaza etmeyi emreden bir hükümdür.
Tâbiîn büyüklerinden Mutarrif ibni Abdullah’ın hassasiyeti ile niyaza duruyoruz: O ki Bir hac mevsiminde Arafat’ta, “Allahım!” diye yalvardı. “Bu kadar güzel insanın duasını ne olur benim yüzümden reddetme!”
Duanın en makbulü Arefe günü (Arafatta yapılan) duadır [Tirmizî, Duavât 122]
Vedâ haccı esnasında, Arafatta Sevgili Resülüne “Bu gün dininizi kemâle erdirdim, size olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.” âyetini indirip Müslümanlara müjdelerin en büyüğünü verdin. Bu mükemmel ve seçilmiş dine sahip olmak, bu tamamlanmış ilâhî nimeti tam da yerinde solumak, bizim burada bulunuşumuzun ve şu anda yüce huzurunda duruşumuzun gerçek manasını oluşturmaktadır. Bizleri bu oluşa, bu duruşa ve bu dine lâyık olanlardan eyle ya Rab!
…Âdem Rabbine karşı geldi de yolunu şaşırdı. Sonra Rabbi, onu seçti de tevbesini kabul buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi.” buyurdun. İnsanlık tarihinin ta başlangıç noktasında olan biteni bizlere duyurdun. Biz de Hz. Âdem’in çocuklarıyız. Bizi de bağışla ya Rab! Bu yerde, şu Arafât vadisinde sevgili Peygamberimizin ifadesiyle “Babamız İbrahim’in miras bıraktığı bu yerler” de vakfede bulunan bizler, senin sınırsız rahmetini diliyoruz, mahrum eyleme ya Rabb! Bize müstehak olduğumuz hal ile değil de şanına lâyık bir surette, cemal tecellileriyle muamele eyle ya Rabb!
Rabbimiz, bizlere tevekkül ve teslîmiyyet içinde bir ömür bahşeylesin! Sığınağımız ve barınağımız yalnız kendisi olsun! Hisseden bir gönül ile haccetmeyi müyesser kılsın! Rabbimiz bizlere Harameyn’in rûhâniyetinden istifâde ederek yanık bir gönülle müslümanca bir ömür nasîb buyursun!
Âmin Yâ Mûin

Huccac-ı müslimine selametler ihsan ola, kurbanlarınız makbul ola, canlar Hakkı bula ya huuu
Gönül kulağıma gelse bir sâda
Ey kulum gel eyle haccını eyle edâ
Etsem malı mülkü canımı feda
Geçip mâsivadan vuslata ersem
Nurunla mest olup feyzinle doysam
Tecelli-i Zatı ruhumda duysam
İlahi aşkınla tutuşup yansam
Deryayı rahmetinle ruhen yıkansam
Dünyada kendimi cennette sansam
Diyerek Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk
Lebbeyke la şerike leke Lebbeyk
 
Üst Alt