بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
السلام عليكم ورحمة الله-ESSELAMU ALEYKÜM VE RAHMETÜLLAHİ VE BERAKATÜHÜ . ALLAHUMME SALLİ ALA SEYYİDİNA MUHAMMEDİN VE ALA ALİ SEYYİDİNA MUHAMMED
Elmas Kalem Ahmet Hüsrev Altınbaşak
Tevâfuklu Kurân-ı Kerîmin kâtibi Ahmed Husrev Efendi, 1899 yılında Ispartanın Senirce köyünde dünyaya geldi.
Soyu, baba tarafından Hz. Ebûbekir radıyallahü anhe, anne tarafından Hz. Hüseyin radıyallâhü anhe dayanmaktadır.
Henüz İdâdîyi bitiremeden askere alınan Husrev Efendi, İstiklâl Harbine teğmen rütbesiyle katıldı.
Batı Cephesinin Yunanlılarla yapılan çetin muharebeleri esnasında Manisa civarında esir düştü.
Bir buçuk yıllık esâret hayatından sonra memleketine dönen Husrev Efendi, 1931 senesinde Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri ile tanıştı ve ona intisab etti.
Bu intisaptan sonra bütün hayatını, iman ve Kurân hizmetine, vakfetti.
Husrev Efendi; ihlâsı, gayreti ve hizmetleriyle kısa zamanda Risâle-i Nûr hizmetinde temâyüz etti.
Bedîüzzaman Hazretlerinin eserlerinde adından en çok bahsettiği talebesi odur. O, üstâdı Bedîüzzaman Hazretlerinin hem talebesi, hem kendisinden sonra onun hizmetini devam ettiren bir davâ arkadaşı olarak, son asırda yapılan büyük tahrîbâtlarda, ehl-i îmânın mukaddes değerlerini kurtarma, sâhib çıkma ve o yangını muvaffakiyetle söndürme gayretlerinde bir himmet seferberliğinin ön saflarında büyük fedâkârlıklar ve hizmetler yapmış, çileler çekmiş bir İslâm kahramânıdır.
Ayrıca Bedîüzzaman Hazretleri bütün talebelerine her safhada onu örnek ve ölçü göstermiş, Nur Talebelerine Bir küçük Husrev, Denizlinin Husrevi, Kastamonu Husrevi gibi ünvanlar vermiş ve Husrev Efendiyi en yakın dava arkadaşı, hizmette omuzdaşı, kendisinden sonra davasını temsil edecek bir hayrul-halefi olarak kabul ve takdim etmiştir.
Bedîüzzaman Hazretleri ile birlikte 1935te Eskişehir, 1943de Denizli ve 1947de Afyonda yargılandı ve yıllar boyu memleket hapishaneleri, onların çilehaneleri oldu.
Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçı, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarîk-ı hakikat, en makbul bir dua-yı manevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet: İhlastır.
Lem'alar
1941de, İkinci Dünya Savaşı sırasında ihtiyat subayı olarak tekrar askere alındı. Fethiyede îfâ ettiği, yaklaşık bir buçuk sene süren bu ikinci askerlik vazifesinden üsteğmen rütbesiyle terhis edildi.
1960 senesinde, Üstad Bedîüzzaman Hazretlerinin vefâtından sonra, ondan aldığı manevî mirası istikbâle taşımak için Risâle-i Nur hizmetlerini bizzat sevk ve idare etmeye başladı.
Bedîüzzaman Hazretlerinin vefatından sonra 1963te Ispartada, 1971de Eskişehirde yıllarca yargılandı ve zindanlarda yattı.
Henüz çoklarının açıkça müdâfaa etmekten çekindikleri, İslâm hesâbına en ufak bir adım için dahi ağır bedellerin ödendiği o sıkıntılı günlerde, Nûr Talebeleri bir güneş gibi ışıldayan ve ehl-i îmânı kucaklayan hizmetleriyle; haklarında düzenlenen iddiânâmelerde, hakâik-ı îmâniye ve şeâir-i İslâmiyeyi muhâfaza ve ilân uğruna, yasa dışı cemiyetçilikle, şerîatçılıkla, hilâfet-i İslâmiyeyi tesîs gâyesiyle, devletin temel yapısını değiştirmeye yönelik faâliyetlerle suçlanıyor, berâat ediyor, tekrar suçlanıyor, hattâ sâdece bir sünnet-i seniyeyi muhâfaza için, sarıkla namaz kılmak yüzünden hapis yatıp çıkıyor, Risâle-i Nûrdan aldıkları feyz ile hizmetlerindeki kararlılıklarını devâm ettiriyorlardı.
Husûsan 1971 muhtırasından sonra, 72 yaşındaki bir ihtiyarın 96 talebesi ile birlikte, îzâhı bile müşkil ağır şartlar altında mahkemeye verilip, o günkü sıkıyönetim mahkemelerinde 7 yıl hüküm giymesi, Husrev Efendinin o yaşta dahi mücâdele rûhunu ve anlayışını göstermesi bakımından, artık târihe mâl olmuş bir ibret vesîkasıdır.
O, çileli hayatını tarih sayfalarına altın harflerle yazılacak hizmetlerle nurânileştirdi.
Hayatının son günlerine kadar kalemi elinden hiç bırakmadı.
Üstadından devraldığı bu iman ve Kuran hizmetini, hiçbir menfî cereyana ve siyasete âlet etmeden, kirletmeden, tahrif ve tahrip etmeden yeni nesillere taşımak için gayret etti. O, hizmetinden servet sahibi olan değil, servetini hizmetine feda eden; ve atalarından intikal eden dünyevi cihetle bilinen zenginliğini, hususi dünyasında asla yaşamayan numûne insandı.
1977 Ağustosunun 20sinde, mübarek bir Ramazan günü İstanbulda Rabb-i Rahîmine kavuştu.
Cenâzesi, yetiştirdiği ve geride bıraktığı binlerce talebesi tarafından, Isparta kabristanına defnedildi. Rahmetullâhi Aleyh.
Husrev gibi bir Nur kahramanından, benim yerimde ve Nurun şahs-ı manevîsinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından hiçbir cihetle gücenmemek elzemdir.
Onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risâle-i Nurun aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişân edenlerin lehinde bir azîm hıyânettir!
Bedîüzzaman
Selam ve Dua ile Allah 'a emanet olun.
السلام عليكم ورحمة الله-ESSELAMU ALEYKÜM VE RAHMETÜLLAHİ VE BERAKATÜHÜ . ALLAHUMME SALLİ ALA SEYYİDİNA MUHAMMEDİN VE ALA ALİ SEYYİDİNA MUHAMMED
Elmas Kalem Ahmet Hüsrev Altınbaşak
Tevâfuklu Kurân-ı Kerîmin kâtibi Ahmed Husrev Efendi, 1899 yılında Ispartanın Senirce köyünde dünyaya geldi.
Soyu, baba tarafından Hz. Ebûbekir radıyallahü anhe, anne tarafından Hz. Hüseyin radıyallâhü anhe dayanmaktadır.
Henüz İdâdîyi bitiremeden askere alınan Husrev Efendi, İstiklâl Harbine teğmen rütbesiyle katıldı.
Batı Cephesinin Yunanlılarla yapılan çetin muharebeleri esnasında Manisa civarında esir düştü.
Bir buçuk yıllık esâret hayatından sonra memleketine dönen Husrev Efendi, 1931 senesinde Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri ile tanıştı ve ona intisab etti.
Bu intisaptan sonra bütün hayatını, iman ve Kurân hizmetine, vakfetti.
Husrev Efendi; ihlâsı, gayreti ve hizmetleriyle kısa zamanda Risâle-i Nûr hizmetinde temâyüz etti.
Bedîüzzaman Hazretlerinin eserlerinde adından en çok bahsettiği talebesi odur. O, üstâdı Bedîüzzaman Hazretlerinin hem talebesi, hem kendisinden sonra onun hizmetini devam ettiren bir davâ arkadaşı olarak, son asırda yapılan büyük tahrîbâtlarda, ehl-i îmânın mukaddes değerlerini kurtarma, sâhib çıkma ve o yangını muvaffakiyetle söndürme gayretlerinde bir himmet seferberliğinin ön saflarında büyük fedâkârlıklar ve hizmetler yapmış, çileler çekmiş bir İslâm kahramânıdır.
Ayrıca Bedîüzzaman Hazretleri bütün talebelerine her safhada onu örnek ve ölçü göstermiş, Nur Talebelerine Bir küçük Husrev, Denizlinin Husrevi, Kastamonu Husrevi gibi ünvanlar vermiş ve Husrev Efendiyi en yakın dava arkadaşı, hizmette omuzdaşı, kendisinden sonra davasını temsil edecek bir hayrul-halefi olarak kabul ve takdim etmiştir.
Bedîüzzaman Hazretleri ile birlikte 1935te Eskişehir, 1943de Denizli ve 1947de Afyonda yargılandı ve yıllar boyu memleket hapishaneleri, onların çilehaneleri oldu.
Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçı, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarîk-ı hakikat, en makbul bir dua-yı manevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet: İhlastır.
Lem'alar
1941de, İkinci Dünya Savaşı sırasında ihtiyat subayı olarak tekrar askere alındı. Fethiyede îfâ ettiği, yaklaşık bir buçuk sene süren bu ikinci askerlik vazifesinden üsteğmen rütbesiyle terhis edildi.
1960 senesinde, Üstad Bedîüzzaman Hazretlerinin vefâtından sonra, ondan aldığı manevî mirası istikbâle taşımak için Risâle-i Nur hizmetlerini bizzat sevk ve idare etmeye başladı.
Bedîüzzaman Hazretlerinin vefatından sonra 1963te Ispartada, 1971de Eskişehirde yıllarca yargılandı ve zindanlarda yattı.
Henüz çoklarının açıkça müdâfaa etmekten çekindikleri, İslâm hesâbına en ufak bir adım için dahi ağır bedellerin ödendiği o sıkıntılı günlerde, Nûr Talebeleri bir güneş gibi ışıldayan ve ehl-i îmânı kucaklayan hizmetleriyle; haklarında düzenlenen iddiânâmelerde, hakâik-ı îmâniye ve şeâir-i İslâmiyeyi muhâfaza ve ilân uğruna, yasa dışı cemiyetçilikle, şerîatçılıkla, hilâfet-i İslâmiyeyi tesîs gâyesiyle, devletin temel yapısını değiştirmeye yönelik faâliyetlerle suçlanıyor, berâat ediyor, tekrar suçlanıyor, hattâ sâdece bir sünnet-i seniyeyi muhâfaza için, sarıkla namaz kılmak yüzünden hapis yatıp çıkıyor, Risâle-i Nûrdan aldıkları feyz ile hizmetlerindeki kararlılıklarını devâm ettiriyorlardı.
Husûsan 1971 muhtırasından sonra, 72 yaşındaki bir ihtiyarın 96 talebesi ile birlikte, îzâhı bile müşkil ağır şartlar altında mahkemeye verilip, o günkü sıkıyönetim mahkemelerinde 7 yıl hüküm giymesi, Husrev Efendinin o yaşta dahi mücâdele rûhunu ve anlayışını göstermesi bakımından, artık târihe mâl olmuş bir ibret vesîkasıdır.
O, çileli hayatını tarih sayfalarına altın harflerle yazılacak hizmetlerle nurânileştirdi.
Hayatının son günlerine kadar kalemi elinden hiç bırakmadı.
Üstadından devraldığı bu iman ve Kuran hizmetini, hiçbir menfî cereyana ve siyasete âlet etmeden, kirletmeden, tahrif ve tahrip etmeden yeni nesillere taşımak için gayret etti. O, hizmetinden servet sahibi olan değil, servetini hizmetine feda eden; ve atalarından intikal eden dünyevi cihetle bilinen zenginliğini, hususi dünyasında asla yaşamayan numûne insandı.
1977 Ağustosunun 20sinde, mübarek bir Ramazan günü İstanbulda Rabb-i Rahîmine kavuştu.
Cenâzesi, yetiştirdiği ve geride bıraktığı binlerce talebesi tarafından, Isparta kabristanına defnedildi. Rahmetullâhi Aleyh.
Husrev gibi bir Nur kahramanından, benim yerimde ve Nurun şahs-ı manevîsinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından hiçbir cihetle gücenmemek elzemdir.
Onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risâle-i Nurun aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişân edenlerin lehinde bir azîm hıyânettir!
Bedîüzzaman
Selam ve Dua ile Allah 'a emanet olun.
