Gönül/fethin ilk durağı

hacı anne

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
984
Tepkime puanı
16
GÖNÜL/FETHİN İLK DURAĞI

Gönül, insanoğlunun en önemli, en ciddi yanı; onun manevî varlığının ifadesi, his ve heyecanlarının kaynağı ve ihsan derinliklerine açılan yolların en sonuna kadar uzayıp gideni, hem de ilk menzilidir. Gönül yolunda yürüyenler, karanlık bilmez; gönlüyle kanatlananlar bir şeye takılıp kalmaz.

Bütün insanî değerler gönül yamaçlarında boy atıp gelişmiştir.

İman, aşk, ruhanî zevkler bütünüyle gönül bahçesinin meyveleridir.

İnsandaki iç ve dış duygular birer nefer, kalb ise bir kumandandır; onlar birer pervane, gönül ise pırıl pırıl bir meşaledir. O hep en yüksek yerde durup emirler vermeli, sair latifeler de onu dinlemelidirler. O hep kutup yıldızı gibi "hu" deyip kendi etrafında dönmeli; insanî duygular da onun çevresinde tavaf edip yüz yere sürmelidir. (Zamanın Altın Dilimi, s, 133, 135-136)

Böyle tanıtılan gönlü, değil sözlerinle bakışlarınla dahi kırıcı olma...

Bazen tek bir nazar binler sözden daha zalim olur.

Kırma kimsenin kalbini; kırılırsın bir gün...

Gönül sarayı: Samimiyet tuğlaları ile örülür; içten, sımsıcak ve dupduru..

fedâkârlık zinetleriyle süslenir; karşılık beklenmeden alabildiğine hasbî ve sınırsız..

sabır kafasıyla muhafaza edilir: "Gayri yeter" demeden, rızâ mihnetinde sebâtla...

Yılların mâmurunu bir darbe ile virâneye çevireceksin öyle mi? Katlansan neleri kaybedeceksin ve kaybetsen neyi kazanacaksın!..

Düşün bir hele...
Kalb iksir dolu bir elmas kristal.

Kırarsan parçalarını bir araya nasıl getireceksin? Ya da sun'iliği ne ile aşacaksın?

Hem neden başkasının kalbine kızgın şiş sokacaksın, yazık değil mi?

O kalpte O var, O'nun bendesi var...

Elin nasıl uzanabiliyor? Vicdanına karşı bu kadar hissizlik de niye? Beklenilen nedir; sen ne yapıyorsun?...

Birini mi ikaz edeceksin, kâl dili yara açar ekseriyetle, hâlinle anlat dostum önce.

Bak ne denlü tesirli olacak. Sabret...

Ve "hemen düzelsin" deyip acele etme. Olacak ama zamanla.

Acaba sen öğrendiğini hemen yaşamaya başlıyor musun? Muhatabın idrak havzı ne çaptadır ve fıtrat hamuru ne kıvamdadır? Hele hele "inat" asla!.

Ruhundaki akımı yükleyebilmen karşılıklı irtibâtındaki hâlis yakınlık nispetinde olacaktır.

İnsan kalp kanunlarının kölesidir. Bildiğini değil, inandığını yaşar. İnandır ki yaşasın.

Söz kalbî olmalı. İçten söz sinede, aklî söz ise kafada ma'kes bulur. Kalbin sırlarını, hissiyatın lâtif atmosferinden akıl süzgeciyle süz de söyle ki hazmı kolay olsun.

Beyninden lisanına dökülende değil, ruhunda özünü bulup kalbinde itminanla mağmalaşan ve lav hararetiyle ifadesini bulan yakıcı sözdedir te'sir.

Tâ derinlerdeki mânâ cevherinin ilhâmla kaynayıp kendine has âhenk ve tonuyla lafız ve sese aksedişindedir tesir.

Zaten bî-hamtâ söz odur ki, kalpte mayalansın.

Mâneviyât pazarında bezi olmayanlar, soluğu akılcılık parkında almışlardır yüzyıllardan beri...

Ve hâlen, her türlü değerlendirmeyi akıl-mantık kıstaslarıyla tesbit çıkmazına sapmışlar ve rûhî hayattan mahrûmiyeti temsil etmişlerdir.

Halbuki bu, sıvıları metreyle, kumaşı litreyle ve sıcaklığı da kilo ile ölçmeye kalkmak kadar dramatik bir komedyadır. Muhakkak akıl-mantık çok şeydir; ama, herşey demek değildir.

Duygu ve latifeler hitap görmezse İnkişaf etmez, bilakis kurur. Ve yetişen nesil; ince anlayış, hassâs seziş ve şumûllu kavrayıştan yoksun bir yığın ruhsuz kitle. Acıdır hem de içler acısı... Yanlış teşhis ve muâlecelerin cenderesinde kıvranan ve kalben ölüm döşeğine mahkum edilenlerin yürekler parçalayan mânâ perişâniyeti...

Neyi, ne zaman, kime, nasıl ve hangi makamda söylüyorsun? Bin düşün, bir söyle; bin yapabilirsin.

Bir düşünmede hemen söyleme; bin yıkabilirsin. İki kulak bir dil... Te'sîr-i hakîki ise, yalnız ve yalnız O'ndan.

Gözün hep başkalarının kusur ve hatâlarına takılması, o kişinin kendi günahlarına takılıp kalmasının ifâ
desinden başka birşey değildir.

Çevresindeki insanların eksik ve yanlışlıklarını onların yüzüne çarpmak için fırsat kollayan kişi şeytana çarpılmıştır. Teennî esastır. Gönül koymadan; gönlüne koyarak... Göstererek anlatma, mihnetkeş edâsında...

Bir söz ettin; tâ ciğerini deldi o tek kor. Sanma ki onu öylece kalıyor. Körüklemeye başladı çoktan nefis ve şeytan. Ve geride dağlanmış buruk sîneler...

Dilin neden ağzının İçinde değil, sarkmış öyle dışarıya? Yumuşak dil, diş-damak kalesinin sert duvarlarını delip etrafa zehir-zemberek akıtabiliyorsa..

İrâde za'fiyeti var demektir. Daha kendi diline söz anlatamayanlar, başkalarına söz geçirmeye kalkışmamalıdırlar. Aksi halde ye'se düşülebilir, manzara karşısında.

Hep daha iyisini olmalarını iştiyâk ve ısrârla istiyorsun; sen kendin öyle olsan ya..

Etrafında beklediklerinin bizatihî senden beklenildiğini unutma!

'Kırmamak' bir ulvî haslet İse, 'kırılmamak' da hakiki bir fazilettir.

'Evet'; her şeye... Kemiklerimi eritecek ateşlere, göğsüme saplanacak mızraklara, damarlarımı tel tel sökecek kanlı cımbızlara 'EVET'. Lâkin kalbime bir tığla olsun dokunma..

Ne olur? Çünkü kalbi inciten iğnenin ucu hançerler ruhu.

Ve ruh inlerse bütün bir âlem sarsılır. Ah ü enînler ise yanık kokar sonra..

İnledinse inletmeye,

ağladınsa ağlatmaya,

çektinse çektirmeye,

kırıldınsa kırmaya -rica ederim- ne hakkın var..!

Ey zâlim nefis! İlle de birini kıracaksan; irâde topuzunla enâniyet buzunu kır.

Ve uhuvvet havzında erit! Sendeleyenlere bir çelme de sen atma!

Musa Hub

GÖNÜL/FETHİN İLK DURAĞI
Pir Mevlananın dediği gibi

Yapma gönül! postu ulu orta serdirmezler,

Dilenci kılığıyla saraya girdirmezler,

Çöllerde sevda için imtihan vermeden,

Her MECNUN’UM diyeni LEYLA'YA da vermezler..

işte asıl mesele işe kendimizden başlamaktır esas olan..bizde kalbimizi koymalıyız tamamıyle yaptıklarımıza..içimizi okumalı bize bakanlar..esermi gerek illaki ne olduğumuzu anlamaları için..eser biziz işte İNSAN denen kalıp ..yeri gelip bir bilenin tabiriyle Cebraili miraçta geride bırakıp alayi illiyine çıkan..ve yeri gelip ebu cehli arkada bırakıp esfeli safiline düşen..

farkımız olmamalı değilmi yaşadıklarımızla yazdıkarımızın arasında..sadrımızda ne varsa onu boşaltmalıyız hayata..maskeleri çıkarıp atmalıyız yapmadıklarımzı yüzümüze perde ettklerimizi hatta..NEYSEK işte o olmalıyız bu sahnede..ve herbirimiz hayatımızı bütünüyle halisen LİLLAH mihveri üzerine oturup halimizi amellerimizi ihlasla özdeşleştirerek ALLAHIN esmasının gölgesi altında onun emrettiği gibi müstakim doğru bir yolda ilerleyerek sürdürmeliyiz bu yolculuğu...

geleceğin sevgi devletine tuğla taşımaya sevdalanmadan..sırf kuru sözlerle kurulmaz bu umman katiyen gelmez o DOĞUŞU BEKLENEN NAZLI DEVRAN..gönül kulağınla duyup aşık olduğun aynı kadere denk bir tuğlada SENİN OMZUNA konulmuş olduğunun farkında değilmisin EY İNSAN
 
Üst Alt