Hüzün bir hükümdar gibidir

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
Bişr-i Hafî de: “Hüzün bir hükümdar gibidir; otağını bir yere kurunca, başkalarının orada ikametine izin vermez...”

Sultan ve hükümdârın olmadığı bir ülke karmakarışık ve keşmekeşlik içinde olacağı gibi, hüznün olmadığı bir kalb de darmadağınık ve harabedir.
Zaten, O kalbi en ma’mur olanın hali de kesintisiz hüzün ve sürekli tefekkür değil miydi..?
Yakup aleyhisselâm, Yusuf’la arasındaki dağları hüzünden kanatlarla aştı ve gidip bir tatlı rüyanın yorumlanması iklimine ulaştı.
Hüzünle sızlayan bir yüreğin iniltileri, âbidlerin evrâd u ezkarlarına, zâhidlerin takva u verâlarına denk tutulmuştur.
İlk Nebî, hem insanlığın babası, hem peygamberliğin babası, hem de hüznün babasıydı. O, hayata uyanırken aynı zamanda hüzne de gözlerini açıyordu.
Peygamberlik ölçüsündeki temkin ve azmindeki za’fın hüznüne, yitirilmiş cennetin hüznüne, kaybedilmiş visal ve maruz kalınmış firak hüznüne.
Hazret-i Nuh, peygamberliğiyle kendini hüzün cenderesinde buldu. O’nun sînesinde köpüren hüzün dalgaları, okyanuslarınkine denkti.. ve bir gün geldi ki O’nun hüzün kaynağı, okyanusları dağların zirvelerine kadar köpürttü ve yeryüzünü kapkaranlık bir tasa sardı. Derken O da bir tufan peygamberi oldu.
Hz. İbrahim âdetâ, hüzne göre programlanmıştı...
Nemrutlarla yakapaça olma hüznü, ateş koridorlarında dolaşma hüznü, eşini ve çocuğunu ıpıssız bir vadiye bırakma hüznü, çocuğunu boğazlamaya memur edilme hüznü ve daha bir sürü melekût buudlu, akılla çatışmalı hüzün silsilesi...
Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya, Hz. isa hemen hepsi hayatı bir hüzün yumağı olarak tanıdı, duydu ve yaşadılar.. ve hele en büyük Nebî, Hüzün Peygamberi ve arkasındakiler...
 
Üst Alt