Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
İşârât-ül İ'caz
İ’caz-ı Kur’an - işaretül icaz bölümleri
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 24051" data-attributes="member: 3"><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span><p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> her üren kelbin ağzına bir taş atacak olsan dünyada taş kalmaz.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Bu âyeti mâkabliyle rabteden ikinci vecih ise: Evvelki âyet vaktâ ki ibadeti emretti, sanki ibadetin keyfiyeti nasıldır diye sâmiin zihnine bir sual geldi, "Kur'anın talim ettiği gibi" diye cevab verildi. Tekrar, Kur'anın Allah'ın kelâmı olduğunu nasıl bileceğiz diye ikinci bir suale daha kapı açıldı. Bu suale cevaben وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا ilh.. âyetiyle cevab verildi. Demek her iki âyetin arasındaki cihet-i irtibat, bir sual-cevab ve bir alış verişdir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Arkadaş! Bu âyetin ihtiva ettiği cümlelerin arasına girelim, bakalım, aralarında ne gibi münasebetler vardır?</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Evet وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا cümlesi, mukadder bir suale cevabdır. Çünkü Kur'an, evvelki âyette ibadeti emrettiği vakit, "Acaba ibadete olan bu emrin Allah'ın emri olup olmadığını nasıl anlayacağız ki imtisal edelim?" diye bir sual sâmiin hatırına geldi. Bu suale cevaben denildi ki: "Eğer Kur'anın ve dolayısıyla bu emrin Allah'ın emri olduğunda şübheniz varsa, kendinizi tecrübe ediniz ve şübhenizi izale ediniz."</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Ve eyzan, vaktâ ki Kur'an, surenin evvelinde لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ cümlesiyle kendisini sena etti, sonra mü'minlerin medhine, sonra kâfir ve münafıkların zemmine intikal etti, sonra ibadet ve tevhidi emrettikten sonra surenin başına dönerek لاَ رَيْبَ فِيهِ cümlesini te'kiden وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ ilââhir cümlesini zikretti. Yani "Kur'an, şek ve şüphelere mahal değildir. Sizin şüpheleriniz, ancak kalblerinizin hastalığından ve tabiatınızın sekametinden neş'et ediyor." Evet gözleri hasta olan, güneşin ziyasını inkâr eder; ağzı acı olan, tatlı suya acı der.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ : Yani "Kur'anın mislinden bir sure getiriniz."</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Arkadaş! Bu cümleyi وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ cümlesiyle bağlayan اِنْ</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> edat-ı şarttır. Şart edatları daima -hararetle ateş gibi- biri sebeb, diğeri müsebbeb iki cümleye dâhil olurlar. İlm-i Nahivce birisine fil-üş şart, ikincisine ceza-üş şart denir. Bu iki cümle arasında, hararetle ateş arasında olduğu gibi, "lüzum" lâzımdır. Halbuki bu iki cümle arasında lüzum görünmüyor. Binaenaleyh âyetin ihtisarı dolayısıyla, ortadan kaldırılan cümlelere müracaat lâzımdır. Mukadder cümleler ise, تَشَبَّثُوا, وَجَبَ التَّشَبُّثُ, تَعَلَّمُوا, جَرِّبُوا emirleridir. Bunlar sıra ile, ikincisi birincisine lâzımdır. Yani ityan (delil getirmek), tecrübeye lâzımdır; tecrübe taallüme, taallüm vücub-u teşebbüse, vücub-u teşebbüs de teşebbüse, teşebbüs de raybe lâzımdır. Demek bu kadar lüzumların takdiri lâzımdır ki, "Kur'anın bir mislini getiriniz" ile "Kur'anda şübheniz varsa" arasında lüzum tezahür edebilsin.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> وَادْعُوا شُهَدَاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللّهِ : Bu cümlenin, üç vecihle mâkabliyle irtibatı vardır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Birinci Vecih: "Kur'ana muaraza etmekten zâhir olan aczimiz, bütün insanların aczini istilzam etmez. Biz yapamadık amma başkalar yapabilirler" diye zihinlerine gelen vesveseyi def'etmek için, Kur'an-ı Kerim bu âyetin lisanıyla; büyüklerinizi, reislerinizi de çağırınız, size yardım etsinler diye onları ilzam etmiştir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> İkinci Vecih: "Eğer biz muaraza teşebbüsünde bulunsak bizi destekleyen, müdafaa eden yoktur" diye ileri sürdükleri zumlarını da reddetmiştir ki; herhangi bir meslek olursa olsun, mutaassıbları çoktur. Muaraza ettiğiniz takdirde, sizi müdafaa eden çok olur, diye onları iskât etmiştir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Üçüncü Vecih: Kur'an-ı Kerim sanki onlara istihzaen diyor ki: "Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, bütün insanlara nübüvvetini tasdik ettirmek için Allah'ından yardım istedi. Allah'ı da, Kur'anına sikke-i i'cazı basarak pek çok insanlara tasdik ettirdi. Sizin âlihelerinizden bir faideniz varsa, siz de onları çağırınız; size yardım etsinler."</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا : Yani "Tecrübeden sonra bakınız. Muarazaya kadir olmadığınız takdirde, acziniz zâhir olur ve muarazayı da yapmış olmazsınız."</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 24051, member: 3"] [SIZE=3] [/SIZE][INDENT][SIZE=3] her üren kelbin ağzına bir taş atacak olsan dünyada taş kalmaz.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] Bu âyeti mâkabliyle rabteden ikinci vecih ise: Evvelki âyet vaktâ ki ibadeti emretti, sanki ibadetin keyfiyeti nasıldır diye sâmiin zihnine bir sual geldi, "Kur'anın talim ettiği gibi" diye cevab verildi. Tekrar, Kur'anın Allah'ın kelâmı olduğunu nasıl bileceğiz diye ikinci bir suale daha kapı açıldı. Bu suale cevaben وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا ilh.. âyetiyle cevab verildi. Demek her iki âyetin arasındaki cihet-i irtibat, bir sual-cevab ve bir alış verişdir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] Arkadaş! Bu âyetin ihtiva ettiği cümlelerin arasına girelim, bakalım, aralarında ne gibi münasebetler vardır?[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] Evet وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا cümlesi, mukadder bir suale cevabdır. Çünkü Kur'an, evvelki âyette ibadeti emrettiği vakit, "Acaba ibadete olan bu emrin Allah'ın emri olup olmadığını nasıl anlayacağız ki imtisal edelim?" diye bir sual sâmiin hatırına geldi. Bu suale cevaben denildi ki: "Eğer Kur'anın ve dolayısıyla bu emrin Allah'ın emri olduğunda şübheniz varsa, kendinizi tecrübe ediniz ve şübhenizi izale ediniz."[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] Ve eyzan, vaktâ ki Kur'an, surenin evvelinde لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ cümlesiyle kendisini sena etti, sonra mü'minlerin medhine, sonra kâfir ve münafıkların zemmine intikal etti, sonra ibadet ve tevhidi emrettikten sonra surenin başına dönerek لاَ رَيْبَ فِيهِ cümlesini te'kiden وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ ilââhir cümlesini zikretti. Yani "Kur'an, şek ve şüphelere mahal değildir. Sizin şüpheleriniz, ancak kalblerinizin hastalığından ve tabiatınızın sekametinden neş'et ediyor." Evet gözleri hasta olan, güneşin ziyasını inkâr eder; ağzı acı olan, tatlı suya acı der.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ : Yani "Kur'anın mislinden bir sure getiriniz."[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] Arkadaş! Bu cümleyi وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ cümlesiyle bağlayan اِنْ[/SIZE] [SIZE=3] edat-ı şarttır. Şart edatları daima -hararetle ateş gibi- biri sebeb, diğeri müsebbeb iki cümleye dâhil olurlar. İlm-i Nahivce birisine fil-üş şart, ikincisine ceza-üş şart denir. Bu iki cümle arasında, hararetle ateş arasında olduğu gibi, "lüzum" lâzımdır. Halbuki bu iki cümle arasında lüzum görünmüyor. Binaenaleyh âyetin ihtisarı dolayısıyla, ortadan kaldırılan cümlelere müracaat lâzımdır. Mukadder cümleler ise, تَشَبَّثُوا, وَجَبَ التَّشَبُّثُ, تَعَلَّمُوا, جَرِّبُوا emirleridir. Bunlar sıra ile, ikincisi birincisine lâzımdır. Yani ityan (delil getirmek), tecrübeye lâzımdır; tecrübe taallüme, taallüm vücub-u teşebbüse, vücub-u teşebbüs de teşebbüse, teşebbüs de raybe lâzımdır. Demek bu kadar lüzumların takdiri lâzımdır ki, "Kur'anın bir mislini getiriniz" ile "Kur'anda şübheniz varsa" arasında lüzum tezahür edebilsin.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] وَادْعُوا شُهَدَاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللّهِ : Bu cümlenin, üç vecihle mâkabliyle irtibatı vardır.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] Birinci Vecih: "Kur'ana muaraza etmekten zâhir olan aczimiz, bütün insanların aczini istilzam etmez. Biz yapamadık amma başkalar yapabilirler" diye zihinlerine gelen vesveseyi def'etmek için, Kur'an-ı Kerim bu âyetin lisanıyla; büyüklerinizi, reislerinizi de çağırınız, size yardım etsinler diye onları ilzam etmiştir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] İkinci Vecih: "Eğer biz muaraza teşebbüsünde bulunsak bizi destekleyen, müdafaa eden yoktur" diye ileri sürdükleri zumlarını da reddetmiştir ki; herhangi bir meslek olursa olsun, mutaassıbları çoktur. Muaraza ettiğiniz takdirde, sizi müdafaa eden çok olur, diye onları iskât etmiştir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] Üçüncü Vecih: Kur'an-ı Kerim sanki onlara istihzaen diyor ki: "Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, bütün insanlara nübüvvetini tasdik ettirmek için Allah'ından yardım istedi. Allah'ı da, Kur'anına sikke-i i'cazı basarak pek çok insanlara tasdik ettirdi. Sizin âlihelerinizden bir faideniz varsa, siz de onları çağırınız; size yardım etsinler."[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا : Yani "Tecrübeden sonra bakınız. Muarazaya kadir olmadığınız takdirde, acziniz zâhir olur ve muarazayı da yapmış olmazsınız."[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE][/INDENT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
İşârât-ül İ'caz
İ’caz-ı Kur’an - işaretül icaz bölümleri
Üst
Alt