Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
İşârât-ül İ'caz
İ’caz-ı Kur’an - işaretül icaz bölümleri
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 24053" data-attributes="member: 3"><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span><p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Ey arkadaş! Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur. Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dal-budak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet toprağın içinde büyük ve uzun bir damarı gören adam, o damarın başında kavun gibi bir meyvenin bulunduğunu zannetmesi gibi, âlemin her tarafında damarları bulunan şu şecere-i nâriyenin de Cehennem gibi bir meyvesinin bulunduğuna bilhads yani sür'at-i intikal ile hükmedebilir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> S- Cehennem şimdi mevcud olduğu takdirde, yeri nerededir?</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> C- Biz Ehl-i Sünnet Velcemaat el'an Cehennem'in vücuduna itikad ediyoruz, amma yerini tayin edemiyoruz.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> S- Bazı Hadîslerin zâhirine göre, Cehennem taht-el Arzdır; yani yerin altındadır. Ve keza bir Hadîse nazaran, Cehennem ateşinin dünya ateşinden iki yüz derece fazla harareti vardır. Bu noktaların izahı?..</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> C- Kürenin tahtı, merkezinden ibarettir. Buna binaen Arzın tahtı, merkezidir. Nazariyat-ı hikemiyece sabit olduğu vecihle, Arzın merkezinde, harareti iki yüz bin dereceye baliğ bir ateş vardır. Çünkü her otuzüç zira' derinliğinde, tahminen bir derece hararet artar. Buna binaen merkeze kadar ikiyüz bin dereceli bir hararet meydana gelir. İşte bu nazariyeye, mezkûr hadîsin meali mutabık gelir. Buna binaen Küre-i Arz'ın merkezinde bulunan ikiyüz bin derece hararetli bir ateş, Cehennem'e bir çekirdek hükmünde olup, kıyamette kabuğu hükmünde bulunan tabaka-i türabiyeyi çatlatıp, bütün dehşetiyle çıkar, tevessü etmeye başlar ve tam techizatıyla Cehennem meydana gelir, denilebilir. Ve keza bir hadîse nazaran, "Zemherir" namında, bürudet ile yakan bir ateş vardır. Bu hadîs de, o nazariyeye mutabıktır. Zira merkez-i Arzdan sathına kadar derece derece artan veya tenakus eden ateş, zemherir de dâhil olmak üzere ateşin bütün mertebelerine şâmildir. Hikmet-i tabiiyede takarrur ettiği gibi, ateş bazan öyle bir dereceye gelir ki, yakınında bulunan şeylerden hararetleri tamamen celb ve cezb etmekle, onları bürudet ile yakar ve suyu incimad ettirir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> S- Mezkûr Hadîse göre; Cehennem Arzın merkezindedir. Halbuki Arz, Cehennem'e nisbeten bir yumurta kadardır. O kocaman Cehennem, Arzın karnında nasıl yerleşir?</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> C- Evet âlem-i mülk yani âlem-i şehadet, yani bu görmekte olduğumuz âleme göre, Cehennem Arzın içindedir diye, Cehennem'i küçük gösteriyoruz. Amma âlem-i âhirete nazaran, Cehennem öyle azamet peyda eder ki, binlerce Arzları içine alır, doymaz. Bu âlem-i şehadet, bir perde gibi onun tevessüüne mani olmuştur. Binaenaleyh Arz'ın içindeki Cehennem'den maksad, Cehennem'in kalbi ve Cehennem'in çekirdeğidir. Ve keza Cehennem'in Arzın altında bulunması, Arzın karnında veya Arz ile muttasıl, yapışık olmasını istilzam etmez. Zira şems, kamer, yıldız, Arz gibi küreler, hep şecere-i hilkatın meyveleridir. Malûmdur ki, meyvenin altı, bütün dalların aralarına şümulü vardır. Binaenaleyh Allah'ın mülkü pek geniştir. Şecere-i hilkatin dalları da, her tarafa uzanıp gitmiştir; Cehennem nereye giderse yeri vardır. Ve keza bir hadîse göre Cehennem matvîdir, yani bükülmüştür, yani tam açık değildir. Demek Cehennem'in bir yumurta gibi Arzın merkezinde mevcud ve bilâhare tezahür edeceği mümkinâttandır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> İhtar: Cehennem'in şimdi mevcud olmadığına Mu'tezileleri sevkeden bu Hadîs olsa gerektir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Arkadaş! Bu âyetin cümlelerini yoklayalım, bakalım; o zarflar nasıl sadeflerdir, içlerinde ne gibi cevherler vardır:</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Evet وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا cümlesinin başındaki (و) harf-i atftır. Malûm ya, birşeyin diğer birşeye atfı, aralarında bir münasebetin bulunmasına mütevakkıftır. Halbuki اِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ ile يَا اَيُّهَا النّاسُ اعْبُدُوا cümleleri arasında münasebet görünmüyor, bunların aralarındaki münasebet, ancak iki sual ve cevabın takdiriyle tezahür eder. Şöyle ki:</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Evvelki âyette ibadete emredildiğinde, "İbadet nasıldır?" diye vârid olan suale cevaben: "Kur'anın talim ettiği gibi" denildi. "Kur'an Allah'ın kelâmı mıdır?" diye edilen ikinci suale cevaben وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ ilââhir, denildi. İşte her iki cümle arasında bu suretle münasebet tezahür eder ve harf-i atfın da muktezası yerine gelir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> S- اِنْ şek ve tereddüdü ifade eder. اِذَا ise, cezm ve kat'iyete delâlet eder. Onların şek ve raybları, Kur'an hakkında kat'îdir. Binaenaleyh makamın iktizası hilafına اِنْ kelimesinin اِذَا kelimesine tercihan zikrinde ne gibi bir işaret vardır?</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> C- Evet onların şek ve rayblarını izale edecek esbabın zuhurundan dolayı, o gibi şübhelerin vücuduna kat'iyetle hükmedilemiyeceğine, ancak o şeklerin vücuduna yine şek ve şübhe ile hükmedilebileceğine işarettir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> İhtar: اِنْ kelimesinin ifade ettiği şek ve tereddüd, üslûbun iktizasına göredir. Hâşâ mütekellime ait değildir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> اِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ ile اِنِ ارْتَبْتُمْ cümleleri bir mânayı ifade ettikleri ve ikinci cümle, birinci cümleden kısa olması üslûba daha uygun olduğu halde, birinci cümlenin ikinci cümleye tercihan zikri, onların rayblarının menşei; hasta tabiatlarıyla, kötü vücudları olduğuna işarettir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> S- Onlar rayblara zarf ve mahal oldukları halde, onları mazruf, raybı onlara zarf göstermek neye binaendir?</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> C- Evet kalblerindeki raybın zulmeti bütün bedenlerine, kalıblarına intişar ve istilâ etmiş olduğundan, kendilerinin rayb içinde bulundukları sanılmakta olduğuna işarettir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Nekre olarak رَيْبٍ kelimesinin zikri, ta'mim içindir. Yani hangi raybınız varsa, cevab birdir; herbir raybınıza karşı mahsus bir cevab lâzım değildir. Hangi çareye başvurursanız, alacağınız cevab Kur'anın i'cazıdır. Evet bir çeşme başında su içip tatlılığını anlayan bir adam, bütün o çeşmeden teşaub eden arkları tecrübe etmeye hakkı yoktur; zira menbaı birdir. Kezalik, bir surenin muarazasından âciz kalan adamın, bütün Kur'anı tecrübeye hakkı yoktur. Çünkü kâtib birdir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> مِمَّا daki مِنْ beyanı ifade ettiğinden, فِى شَيْءٍ kelimesinin takdirini ister. Takdir-i kelâm, وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ فِى شَيْءٍ مِمَّا نَزَّلْنَا olsa gerektir. نَزَّلْنَا ta'birinden anlaşılır ki; onların şüphelerinin menşei nüzul sıfatı olup, kat'î cevabları da, isbat-ı nüzuldür.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Tedricen, yani âyet âyet, sure sure, hâdiselere göre nüzulü ifade eden tef'il babından نَزَّلْنَا kelimesinin, def'aten nüzule delâlet eden if'al babından اَنْزَلْنَا kelimesine tercihan zikredilmesi; onların davalarında "Ne için Kur'an def'aten nâzil olmamıştır?" diye delil getirdiklerine işarettir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> عَبْدِنَا : Abd lâfzının nebî veya Muhammed (A.S.M.) lafızlarına cihet-i tercihi; abd tabiri, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın azametine ve ibadetin ulûvv-ü derecesine işaret olduğu gibi, اُعْبُدُوا emrini te'kiddir ve Resul-i Ekrem hakkında vârid olan vehimleri defetmektir ki, o Zât bütün insanlardan ziyade ibadet yapmış ve Kur'anı okumuştur.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> فَاْتُوا : Bu emir, taciz içindir. Yani emirden maksad, muhatabdan birşey taleb değildir. Ancak başlarına vurmakla muarazaya, tecrübeye davet etmektir ki, aczleri meydana çıksın.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> بِسُورَةٍ ilââhir... Bu tabirden anlaşılır ki; onların ilzamları, acizleri son hadde baliğ olmuştur. Zira dokuz dereceye baliğ olan tahaddinin, yani muarazaya davet etmenin tâbirleri, tabakaları vardır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 1- Yüksek nazmıyla, ihbârât-ı gaybiyesiyle, ihtiva ettiği ulûmu ve âlî hakaikıyla beraber tam bir Kur'ânın mislini, ümmî bir şahıstan getiriniz.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 2- Eğer böylece mislini getirmek takatinizin fevkinde ise, belîğ bir nazımla uydurma şeylerden olsun, getiriniz.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 3- Eğer buna da kudretiniz olmazsa, on sure kadar bir mislini yapınız.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 4- Bu da mümkin olmadı ise, uzun bir surenin mislini yapınız.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 5- Eğer bu da size kolay değilse, kısa bir surenin misli olsun.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 6- Eğer ümmî bir şahıstan imkân bulamadı iseniz, âlim ve kâtib bir adamdan olsun.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 24053, member: 3"] [SIZE=3] [/SIZE][INDENT][SIZE=3] Ey arkadaş! Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur. Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dal-budak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet toprağın içinde büyük ve uzun bir damarı gören adam, o damarın başında kavun gibi bir meyvenin bulunduğunu zannetmesi gibi, âlemin her tarafında damarları bulunan şu şecere-i nâriyenin de Cehennem gibi bir meyvesinin bulunduğuna bilhads yani sür'at-i intikal ile hükmedebilir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] S- Cehennem şimdi mevcud olduğu takdirde, yeri nerededir?[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] C- Biz Ehl-i Sünnet Velcemaat el'an Cehennem'in vücuduna itikad ediyoruz, amma yerini tayin edemiyoruz.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] S- Bazı Hadîslerin zâhirine göre, Cehennem taht-el Arzdır; yani yerin altındadır. Ve keza bir Hadîse nazaran, Cehennem ateşinin dünya ateşinden iki yüz derece fazla harareti vardır. Bu noktaların izahı?..[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] C- Kürenin tahtı, merkezinden ibarettir. Buna binaen Arzın tahtı, merkezidir. Nazariyat-ı hikemiyece sabit olduğu vecihle, Arzın merkezinde, harareti iki yüz bin dereceye baliğ bir ateş vardır. Çünkü her otuzüç zira' derinliğinde, tahminen bir derece hararet artar. Buna binaen merkeze kadar ikiyüz bin dereceli bir hararet meydana gelir. İşte bu nazariyeye, mezkûr hadîsin meali mutabık gelir. Buna binaen Küre-i Arz'ın merkezinde bulunan ikiyüz bin derece hararetli bir ateş, Cehennem'e bir çekirdek hükmünde olup, kıyamette kabuğu hükmünde bulunan tabaka-i türabiyeyi çatlatıp, bütün dehşetiyle çıkar, tevessü etmeye başlar ve tam techizatıyla Cehennem meydana gelir, denilebilir. Ve keza bir hadîse nazaran, "Zemherir" namında, bürudet ile yakan bir ateş vardır. Bu hadîs de, o nazariyeye mutabıktır. Zira merkez-i Arzdan sathına kadar derece derece artan veya tenakus eden ateş, zemherir de dâhil olmak üzere ateşin bütün mertebelerine şâmildir. Hikmet-i tabiiyede takarrur ettiği gibi, ateş bazan öyle bir dereceye gelir ki, yakınında bulunan şeylerden hararetleri tamamen celb ve cezb etmekle, onları bürudet ile yakar ve suyu incimad ettirir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] S- Mezkûr Hadîse göre; Cehennem Arzın merkezindedir. Halbuki Arz, Cehennem'e nisbeten bir yumurta kadardır. O kocaman Cehennem, Arzın karnında nasıl yerleşir?[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] C- Evet âlem-i mülk yani âlem-i şehadet, yani bu görmekte olduğumuz âleme göre, Cehennem Arzın içindedir diye, Cehennem'i küçük gösteriyoruz. Amma âlem-i âhirete nazaran, Cehennem öyle azamet peyda eder ki, binlerce Arzları içine alır, doymaz. Bu âlem-i şehadet, bir perde gibi onun tevessüüne mani olmuştur. Binaenaleyh Arz'ın içindeki Cehennem'den maksad, Cehennem'in kalbi ve Cehennem'in çekirdeğidir. Ve keza Cehennem'in Arzın altında bulunması, Arzın karnında veya Arz ile muttasıl, yapışık olmasını istilzam etmez. Zira şems, kamer, yıldız, Arz gibi küreler, hep şecere-i hilkatın meyveleridir. Malûmdur ki, meyvenin altı, bütün dalların aralarına şümulü vardır. Binaenaleyh Allah'ın mülkü pek geniştir. Şecere-i hilkatin dalları da, her tarafa uzanıp gitmiştir; Cehennem nereye giderse yeri vardır. Ve keza bir hadîse göre Cehennem matvîdir, yani bükülmüştür, yani tam açık değildir. Demek Cehennem'in bir yumurta gibi Arzın merkezinde mevcud ve bilâhare tezahür edeceği mümkinâttandır.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] İhtar: Cehennem'in şimdi mevcud olmadığına Mu'tezileleri sevkeden bu Hadîs olsa gerektir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] Arkadaş! Bu âyetin cümlelerini yoklayalım, bakalım; o zarflar nasıl sadeflerdir, içlerinde ne gibi cevherler vardır:[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] Evet وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا cümlesinin başındaki (و) harf-i atftır. Malûm ya, birşeyin diğer birşeye atfı, aralarında bir münasebetin bulunmasına mütevakkıftır. Halbuki اِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ ile يَا اَيُّهَا النّاسُ اعْبُدُوا cümleleri arasında münasebet görünmüyor, bunların aralarındaki münasebet, ancak iki sual ve cevabın takdiriyle tezahür eder. Şöyle ki:[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] Evvelki âyette ibadete emredildiğinde, "İbadet nasıldır?" diye vârid olan suale cevaben: "Kur'anın talim ettiği gibi" denildi. "Kur'an Allah'ın kelâmı mıdır?" diye edilen ikinci suale cevaben وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ ilââhir, denildi. İşte her iki cümle arasında bu suretle münasebet tezahür eder ve harf-i atfın da muktezası yerine gelir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] S- اِنْ şek ve tereddüdü ifade eder. اِذَا ise, cezm ve kat'iyete delâlet eder. Onların şek ve raybları, Kur'an hakkında kat'îdir. Binaenaleyh makamın iktizası hilafına اِنْ kelimesinin اِذَا kelimesine tercihan zikrinde ne gibi bir işaret vardır?[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] C- Evet onların şek ve rayblarını izale edecek esbabın zuhurundan dolayı, o gibi şübhelerin vücuduna kat'iyetle hükmedilemiyeceğine, ancak o şeklerin vücuduna yine şek ve şübhe ile hükmedilebileceğine işarettir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] İhtar: اِنْ kelimesinin ifade ettiği şek ve tereddüd, üslûbun iktizasına göredir. Hâşâ mütekellime ait değildir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] اِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ ile اِنِ ارْتَبْتُمْ cümleleri bir mânayı ifade ettikleri ve ikinci cümle, birinci cümleden kısa olması üslûba daha uygun olduğu halde, birinci cümlenin ikinci cümleye tercihan zikri, onların rayblarının menşei; hasta tabiatlarıyla, kötü vücudları olduğuna işarettir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] S- Onlar rayblara zarf ve mahal oldukları halde, onları mazruf, raybı onlara zarf göstermek neye binaendir?[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] C- Evet kalblerindeki raybın zulmeti bütün bedenlerine, kalıblarına intişar ve istilâ etmiş olduğundan, kendilerinin rayb içinde bulundukları sanılmakta olduğuna işarettir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] Nekre olarak رَيْبٍ kelimesinin zikri, ta'mim içindir. Yani hangi raybınız varsa, cevab birdir; herbir raybınıza karşı mahsus bir cevab lâzım değildir. Hangi çareye başvurursanız, alacağınız cevab Kur'anın i'cazıdır. Evet bir çeşme başında su içip tatlılığını anlayan bir adam, bütün o çeşmeden teşaub eden arkları tecrübe etmeye hakkı yoktur; zira menbaı birdir. Kezalik, bir surenin muarazasından âciz kalan adamın, bütün Kur'anı tecrübeye hakkı yoktur. Çünkü kâtib birdir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] مِمَّا daki مِنْ beyanı ifade ettiğinden, فِى شَيْءٍ kelimesinin takdirini ister. Takdir-i kelâm, وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ فِى شَيْءٍ مِمَّا نَزَّلْنَا olsa gerektir. نَزَّلْنَا ta'birinden anlaşılır ki; onların şüphelerinin menşei nüzul sıfatı olup, kat'î cevabları da, isbat-ı nüzuldür.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] Tedricen, yani âyet âyet, sure sure, hâdiselere göre nüzulü ifade eden tef'il babından نَزَّلْنَا kelimesinin, def'aten nüzule delâlet eden if'al babından اَنْزَلْنَا kelimesine tercihan zikredilmesi; onların davalarında "Ne için Kur'an def'aten nâzil olmamıştır?" diye delil getirdiklerine işarettir.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] عَبْدِنَا : Abd lâfzının nebî veya Muhammed (A.S.M.) lafızlarına cihet-i tercihi; abd tabiri, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın azametine ve ibadetin ulûvv-ü derecesine işaret olduğu gibi, اُعْبُدُوا emrini te'kiddir ve Resul-i Ekrem hakkında vârid olan vehimleri defetmektir ki, o Zât bütün insanlardan ziyade ibadet yapmış ve Kur'anı okumuştur.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] فَاْتُوا : Bu emir, taciz içindir. Yani emirden maksad, muhatabdan birşey taleb değildir. Ancak başlarına vurmakla muarazaya, tecrübeye davet etmektir ki, aczleri meydana çıksın.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] بِسُورَةٍ ilââhir... Bu tabirden anlaşılır ki; onların ilzamları, acizleri son hadde baliğ olmuştur. Zira dokuz dereceye baliğ olan tahaddinin, yani muarazaya davet etmenin tâbirleri, tabakaları vardır.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] 1- Yüksek nazmıyla, ihbârât-ı gaybiyesiyle, ihtiva ettiği ulûmu ve âlî hakaikıyla beraber tam bir Kur'ânın mislini, ümmî bir şahıstan getiriniz.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] 2- Eğer böylece mislini getirmek takatinizin fevkinde ise, belîğ bir nazımla uydurma şeylerden olsun, getiriniz.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] 3- Eğer buna da kudretiniz olmazsa, on sure kadar bir mislini yapınız.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] 4- Bu da mümkin olmadı ise, uzun bir surenin mislini yapınız.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] 5- Eğer bu da size kolay değilse, kısa bir surenin misli olsun.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] 6- Eğer ümmî bir şahıstan imkân bulamadı iseniz, âlim ve kâtib bir adamdan olsun.[/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE] [SIZE=3] [/SIZE][/INDENT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
İşârât-ül İ'caz
İ’caz-ı Kur’an - işaretül icaz bölümleri
Üst
Alt