Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
İşârât-ül İ'caz
İhyay-ı Ervah - işarat-ül i'caz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 24061" data-attributes="member: 3"><p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Şimdi mezkûr âyetteki cümlelerin hey'etlerinden bahsedeceğiz:</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Birinci Cümle: كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّهِ Bu cümle ile yapılan istifham, o kâfirlerin zihinlerini, gözlerini; yaptıkları kötülüğe, fenalığa çevirtir. Tâ ki, bizzât şekavetlerini görsünler; belki insafa gelip ikrar ederler. تَكْفُرُونَ deki hitab, Cenab-ı Hakk'ın şiddet-i gazabına işarettir. Çünkü gaibten hitaba yapılan iltifat; ya şiddet-i hiddete veya kesret-i muhabbete işarettir. تَكْفُرُونَ ye bedel لاَ تُؤْمِنُونَ nin zikredilmemesi, onların şiddet-i inadlarına işarettir. Çünkü onlar, hakkaniyeti delâil ile sabit olan imanı terk ve butlanı bürhanlar ile sabit olan küfrü kabul ettiler.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> وَ كُنْتُمْ اَمْوَاتًا : Bu cümledeki (و), vav-ı hâliyedir yani mâba'dinin mâkabline hal olduğuna delalet eder. Demek كُنْتُمْ اَمْوَاتًا, تَكْفُرُونَ nin fâiline hâldir. Hâlin, zevilhâlin âmili ile beraber olması şarttır. Halbuki burada dört cümle vardır. Bunlardan ikisi mazi, ikisi müstakbel olduklarından, zevilhâlin âmili olan تَكْفُرُونَ ile zamanca mukarin değildirler. Binaenaleyh (و) ın haliyeti, bir mukaddere işarettir. Takdir-i kelâm: وَ تَعْلَمُونَ اِنْ كُنْتُمْ اَمْوَاتًا Bu itibarla, تَكْفُرُونَ nin fâiline تَعْلَمُونَ cümlesi hâl olur. Öteki cümleler اِنْ e haber olurlar.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> S- Onlar, birinci ölüm ile bir hayatı bilirlerse de, Allah'dan olduğunu bilmezler, inkâr ederler. İkinci hayat ile Allah'a rücuu zâten inkâr ederler?</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> C- Cehli izale edecek deliller zâhir iken o vechile cehil denilmemesi, belâgatın kaidelerinden biridir. Buna binaen, birinci mevt ile birinci hayatın etvar ve ahvaline yapılan dikkat, Sâni'i ikrar ve tasdik etmeye icbar eder ve aynı zamanda evvelki hayat ve mematın Allah'tan olduğunu bilmek, ikinci bir hayatın olacağına da zihni ikna' ve icbar eder. Hal böyle iken, cahil telâkki ettiğin o kâfirler, âlimler sırasına dâhildirler.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> كُنْتُمْ deki hitabdan, onların âlem-i zerratta dahi bir nevi vücud ve taayyünleri olduğu anlaşılıyor. Yoksa o zerrat, tesadüf ile rastgele muayyen cisimleri teşkil edemez.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> اَمْوَاتًا tabiri, لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا nin mealine îmadır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> فَاَحْيَاكُمْ : Bu (ف) takib ve ittisali ifade eder. Yani, mâkabliyle mâba'dinin arasında mesafe olmayacaktır. Halbuki burada, mevt ile hayat arasında uzun bir mesafe vardır. Evet, fakat bu (ف) , Sâni'i isbat eden delillerin menşeine işarettir ki; o zerratın hiçbir vasıta ve esbab olmaksızın cemadiyetten hayvaniyete def'aten intikal etmesi, zihni Sâni'i ikrar etmeye mecbur eder. Ve keza o zerrat, mevat halinde iken vaziyetleri sabit olmadığından, şe'nleri ve iktizaları, fâsılasız ta'kibdir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> S- اَحْيَاكُمْ ün yerine ne için صِرْتُمْ اَحْيَاءً denilmemiştir?</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> C- اَحْيَاكُمْ , hayatın Cenab-ı Hak tarafından i'ta edildiğine sarahaten delâlet eder. صِرْتُمْ اَحْيَاءً de o delâlet yoktur. Yalnız "Hayat sahibi oldunuz" mânasına delâlet eder.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> ثُمَّ يُمِيتُكُمْ : Bunun yerine تَمُوتُونَ zikredilmemesi; mevtin, kaderin takdiriyle, kudretin büyük bir tasarrufu olduğuna işarettir. Evet, ömr-ü tabiîsini bitirip sonra ölenler pek azdır. Kısm-ı azamı, ömr-ü tabiîsi esnasında ölürler. Demek mevt, tabiî bir netice değildir; ancak cesedin inhilâliyle dağılmasından ibarettir, yoksa ruhun fenasıyla değildir. Mevt ile cesed dağılır, ruh bâki kalır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> ثُمَّ يُحْيِيكُمْ : Mâkabliyle mâba'di arasında bu'd-u mesafeyi ifade eden ثُمَّ , imâte ile ikinci ihya arasında kocaman âlem-i berzahın fâsıla olduğuna işarettir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ : Bu ثُمَّ ise, ikinci ihya ile rücu' arasında mevcud büyük bir perde ve hicabın bulunduğuna işarettir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> تُرْجَعُونَ Yani: ''Esbab perdesinin keşfiyle, vesaitin tardıyla Allah'a rücu' edeceksiniz.''</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> S: Allah'a rücu' etmek, Allah'tan gelmeyi iktiza eder. Bunun için bir kısım insanlar, Allah ile insan arasında ittisali tevehhüm etmişlerdir ve bazı sofîler de şüpheye düşmüşlerdir?</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> C: Dünyada insanın vücud ve bekası olduğu gibi, âhirette de vücud ve bekası vardır. Dünyadaki vücud, vasıtasız dest-i kudretten çıkar. Dünyada terkib, tahlil, tasarruf, tahavvül ile karışık beka mes'elesi sâbıkan zikredilen hikmet üzerine esbab, vesait, ilel, mes'eleye müdahale edip araya girerler. Âhirette ise vücud ve beka, her ikisi de levazımatıyla, terkibatıyla bizzât dest-i kudretten çıkarlar ve herkes hakikî Mâlik'ini bilir. İşte bunu anlayan, rücuun ne demek olduğunu anlar.</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 24061, member: 3"] [INDENT][SIZE="3"] Şimdi mezkûr âyetteki cümlelerin hey'etlerinden bahsedeceğiz: Birinci Cümle: كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّهِ Bu cümle ile yapılan istifham, o kâfirlerin zihinlerini, gözlerini; yaptıkları kötülüğe, fenalığa çevirtir. Tâ ki, bizzât şekavetlerini görsünler; belki insafa gelip ikrar ederler. تَكْفُرُونَ deki hitab, Cenab-ı Hakk'ın şiddet-i gazabına işarettir. Çünkü gaibten hitaba yapılan iltifat; ya şiddet-i hiddete veya kesret-i muhabbete işarettir. تَكْفُرُونَ ye bedel لاَ تُؤْمِنُونَ nin zikredilmemesi, onların şiddet-i inadlarına işarettir. Çünkü onlar, hakkaniyeti delâil ile sabit olan imanı terk ve butlanı bürhanlar ile sabit olan küfrü kabul ettiler. وَ كُنْتُمْ اَمْوَاتًا : Bu cümledeki (و), vav-ı hâliyedir yani mâba'dinin mâkabline hal olduğuna delalet eder. Demek كُنْتُمْ اَمْوَاتًا, تَكْفُرُونَ nin fâiline hâldir. Hâlin, zevilhâlin âmili ile beraber olması şarttır. Halbuki burada dört cümle vardır. Bunlardan ikisi mazi, ikisi müstakbel olduklarından, zevilhâlin âmili olan تَكْفُرُونَ ile zamanca mukarin değildirler. Binaenaleyh (و) ın haliyeti, bir mukaddere işarettir. Takdir-i kelâm: وَ تَعْلَمُونَ اِنْ كُنْتُمْ اَمْوَاتًا Bu itibarla, تَكْفُرُونَ nin fâiline تَعْلَمُونَ cümlesi hâl olur. Öteki cümleler اِنْ e haber olurlar. S- Onlar, birinci ölüm ile bir hayatı bilirlerse de, Allah'dan olduğunu bilmezler, inkâr ederler. İkinci hayat ile Allah'a rücuu zâten inkâr ederler? C- Cehli izale edecek deliller zâhir iken o vechile cehil denilmemesi, belâgatın kaidelerinden biridir. Buna binaen, birinci mevt ile birinci hayatın etvar ve ahvaline yapılan dikkat, Sâni'i ikrar ve tasdik etmeye icbar eder ve aynı zamanda evvelki hayat ve mematın Allah'tan olduğunu bilmek, ikinci bir hayatın olacağına da zihni ikna' ve icbar eder. Hal böyle iken, cahil telâkki ettiğin o kâfirler, âlimler sırasına dâhildirler. كُنْتُمْ deki hitabdan, onların âlem-i zerratta dahi bir nevi vücud ve taayyünleri olduğu anlaşılıyor. Yoksa o zerrat, tesadüf ile rastgele muayyen cisimleri teşkil edemez. اَمْوَاتًا tabiri, لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا nin mealine îmadır. فَاَحْيَاكُمْ : Bu (ف) takib ve ittisali ifade eder. Yani, mâkabliyle mâba'dinin arasında mesafe olmayacaktır. Halbuki burada, mevt ile hayat arasında uzun bir mesafe vardır. Evet, fakat bu (ف) , Sâni'i isbat eden delillerin menşeine işarettir ki; o zerratın hiçbir vasıta ve esbab olmaksızın cemadiyetten hayvaniyete def'aten intikal etmesi, zihni Sâni'i ikrar etmeye mecbur eder. Ve keza o zerrat, mevat halinde iken vaziyetleri sabit olmadığından, şe'nleri ve iktizaları, fâsılasız ta'kibdir. S- اَحْيَاكُمْ ün yerine ne için صِرْتُمْ اَحْيَاءً denilmemiştir? C- اَحْيَاكُمْ , hayatın Cenab-ı Hak tarafından i'ta edildiğine sarahaten delâlet eder. صِرْتُمْ اَحْيَاءً de o delâlet yoktur. Yalnız "Hayat sahibi oldunuz" mânasına delâlet eder. ثُمَّ يُمِيتُكُمْ : Bunun yerine تَمُوتُونَ zikredilmemesi; mevtin, kaderin takdiriyle, kudretin büyük bir tasarrufu olduğuna işarettir. Evet, ömr-ü tabiîsini bitirip sonra ölenler pek azdır. Kısm-ı azamı, ömr-ü tabiîsi esnasında ölürler. Demek mevt, tabiî bir netice değildir; ancak cesedin inhilâliyle dağılmasından ibarettir, yoksa ruhun fenasıyla değildir. Mevt ile cesed dağılır, ruh bâki kalır. ثُمَّ يُحْيِيكُمْ : Mâkabliyle mâba'di arasında bu'd-u mesafeyi ifade eden ثُمَّ , imâte ile ikinci ihya arasında kocaman âlem-i berzahın fâsıla olduğuna işarettir. ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ : Bu ثُمَّ ise, ikinci ihya ile rücu' arasında mevcud büyük bir perde ve hicabın bulunduğuna işarettir. تُرْجَعُونَ Yani: ''Esbab perdesinin keşfiyle, vesaitin tardıyla Allah'a rücu' edeceksiniz.'' S: Allah'a rücu' etmek, Allah'tan gelmeyi iktiza eder. Bunun için bir kısım insanlar, Allah ile insan arasında ittisali tevehhüm etmişlerdir ve bazı sofîler de şüpheye düşmüşlerdir? C: Dünyada insanın vücud ve bekası olduğu gibi, âhirette de vücud ve bekası vardır. Dünyadaki vücud, vasıtasız dest-i kudretten çıkar. Dünyada terkib, tahlil, tasarruf, tahavvül ile karışık beka mes'elesi sâbıkan zikredilen hikmet üzerine esbab, vesait, ilel, mes'eleye müdahale edip araya girerler. Âhirette ise vücud ve beka, her ikisi de levazımatıyla, terkibatıyla bizzât dest-i kudretten çıkarlar ve herkes hakikî Mâlik'ini bilir. İşte bunu anlayan, rücuun ne demek olduğunu anlar.[/SIZE][/INDENT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
İşârât-ül İ'caz
İhyay-ı Ervah - işarat-ül i'caz
Üst
Alt