Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
İlmihal/Fıkıh
İslâmî Şahsiyet
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 43675" data-attributes="member: 3"><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p> <span style="font-size: 12px">Hâlbuki İslâm</span> <span style="font-size: 12px">, uygulanmak için gelmiş pratik bir din olup vakıadaki sorunları tedavi eden, uygulanması zor olmayan bir dindir. Kişi İslâm akidesini idrak ettikten sonra İslâmî şahsiyete sahip olunca, insandaki düşünce ne kadar zayıf olursa olsun veya içgüdü ve organik ihtiyaçları ne kadar kuvvetli olursa olsun her insan İslâm’ı kolaylıkla kendisine uygulayabilir. Çünkü İslâm akidesini mefhumları ve eğilimleri için ölçü olarak almakla ve bu doğrultuda yürümekle kesinlikle İslâm şahsiyetine sahip olur.</span></p><p><span style="font-size: 12px"> </span></p><p> <span style="font-size: 12px">Artık bundan sonra yapacağı şey; zihniyeti geliştirmek için İslam kültürünü artırmaktır. Nefsiyetini kuvvetlendirmek için de itaatini artırmak</span> <span style="font-size: 12px">, yükselme yolunda yürümek, bu yolda sebat göstermektir. Ta ki bu yücelerin yücesine yükselsin. Çünkü o, fikirlerini İslâm akidesi ile tedavi etmiştir. Zira İslâm akidesini, hayat hakkındaki fikirlerini üzerine bina edeceği fikri kaide haline getirmiştir. İslâm akidesini, üzerine düşüncelerin oturtulacağı fikri kaide haline getirip, fikirleri İslâm akidesi ile ölçtüğünde doğru fikir ile yanlış fikir arasında ayırımı yapabilir. Böylece fikir hatasına düşmekten emin olur. Bozuk fikirlerden kendisini korur, doğru fikir ve sağlam idrakle baş başa kalır. Meyillerini Şer’i hükümlere göre tedavi etmekle de içgüdü ve organik ihtiyaçlarından kaynaklanan amellerini tedavi anında, içgüdüleri yok ederek, baskı altında tutarak veya tamamen başıboş bırakarak değil, onları düzene sokarak dosdoğru bir şekilde tedavi etmiş olur. İnsana ait açlıklarının tamamını birbiriyle uyumlu, insanda istikrar ve huzur sağlamaya yönelik bir şekilde doyuracağı ortamı hazırlar.</span></p><p><span style="font-size: 12px"> </span></p><p> <span style="font-size: 12px">Onun için Müslüman; akla ve kesin delile dayalı olarak İslâm’a sımsıkı sarılan</span> <span style="font-size: 12px">, İslâm’ı kâmil bir şekilde nefsine/kendisine uygulayan ve Allah Subhenehû ve Teala’nın hükümlerini doğru şekilde anlayan kimsedir. Bu Müslüman, İslâm akidesini düşüncelerine esas almakla İslâmî akliyete sahip, İslâm akidesini meyilleri için esas almakla da İslâmî nefsiyete sahip olduğundan dolayı başkalarından apayrı bir İslami şahsiyettir. Bu nedenle İslâm şahsiyetine sahip olanlar için özel sıfatlar vardır. İnsanlar arasında bu ayrıcalıkları ile tanınırlar ve onlar adeta insanlar içinde özel alametleri ile belirginleşirler. Müslüman’ın sahip olduğu bu sıfatlar, Allah Subhenehû ve Teala’nın emir ve yasaklarına bağlı kalmasının yani Allah ile olan bağını idrak etmesine binaen amellerini Allah Subhenehû ve Teala’nın emir ve yasaklarına göre yürütmesinin kesin sonucudur. Bu nedenle Müslüman, Şer’i hükümlere ancak Allah Subhenehû ve Teala’nın rızasını kazanmak için bağlanır. </span></p><p><span style="font-size: 12px"> </span></p><p> <span style="font-size: 12px">Müslüman</span> <span style="font-size: 12px">, İslâmî akliyete ve İslâmî nefsiyete sahip olduğu zaman, kendisinde merhameti ve sertliği, zühdü ve nimetleri bir arada toplayabilen, hayatı doğru bir şekilde anlayan, gerektiği kadar dünyaya yönelen, ahireti kazanmak için bütün gücüyle çalışan aynı anda hem asker hem de lider olmaya elverişli şahsiyet olur. Ona ne dünyaya tapanların sıfatları, ne Hint çilekeşliği/fakirliği ne de dünyadan elini eteğini çeken kimsenin hali etki edebilir. O, cihadda kahraman iken aynı zamanda mihrabın dostudur. Güçlü olduğunda da mütevazidir. Liderlik ile fakihliği, ticaret ile siyaseti bir arada barındırır. Onun özelliklerinin en üstünü onu yoktan yaratan yaratıcısı Allah Subhenehû ve Teala’nın kulu olmasıdır. Bunun için onu; namazında huşuda, boş sözlerden yüz çeviren, zekâtını veren, gözünü haramdan çeviren, kendisine verilen emanetleri muhafaza eden, ahdine vefakâr, verdiği sözü yerine getiren, Allah Subhanehû ve Teala yolunda cihad eden bir kimse olarak bulursun. İşte Müslüman budur. İşte mü’min budur. İnsanı insanoğlunun en hayırlısı kılan İslâm’ın oluşturduğu İslâm şahsiyeti işte budur.</span></p><p><span style="font-size: 12px"> </span></p><p><span style="font-size: 12px"> Allah</span> <span style="font-size: 12px">u Teâla Kur-an’ı Kerim’de, “Resulullah’ın ashabının”, “mü’minlerin”, “Rahman’ın kullarının” ve “mücahitlerin” sıfatlarını zikrettiği birçok ayette bu şahsiyeti böylece nitelemektedir. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:</span></p><p><span style="font-size: 12px"> <strong></strong></span></p><p> <span style="font-size: 12px"><strong>مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ </strong>“Muhammed </span> <span style="font-size: 12px">Allah’ın resulüdür. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı sert zorlu, kendi aralarında merhametlidirler.”[1]</span></p><p><span style="font-size: 12px"> <strong></strong></span></p><p> <span style="font-size: 12px"><strong>وَالسَّابِقُونَ الأوَّلُونَ مِنْ الْمُهَاجِرِينَ وَالأنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُمْ بِإِحْسَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ </strong>“ “Muhacir’ler ve Ensar’dan öncü kişilerle ihsan ile onlara uyanlardan </span> <span style="font-size: 12px">Allah razı olmuştur. Onlar da Allah’tan hoşnutturlar.”[2]</span></p><p><span style="font-size: 12px"> <strong></strong></span></p><p> <span style="font-size: 12px"><strong>قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ (1) الَّذِينَ هُمْ فِي صَلاتِهِمْ خَاشِعُونَ (2) وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ (3) وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ </strong> “Mü’minler gerçekten felah bulmuşlardır. Ki onlar namazlarında huşu içindedirler. Onlar boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar zekâtlarını verirler.”[3]</span> <span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px"> </span></p><p><span style="font-size: 12px"> <strong>وَعِبَادُ الرَّحْمَانِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الأرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمْ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلامًا (63) وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا </strong> “Rahman’ın kulları onlardır ki</span> <span style="font-size: 12px">, yeryüzünde mütevazi olarak yürürler, bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman selam deyip geçerler. Onlar ki gecelerini Rab’leri için secdeye vararak ve kıyama durarak geçirirler.”[4]</span></p><p><span style="font-size: 12px"> </span></p><p><span style="font-size: 12px"> <strong>لَكِنْ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ جَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ وَأُوْلَئِكَ لَهُمْ الْخَيْرَاتُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ الْمُفْلِحُونَ (88) أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الأنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ </strong> “Fakat Resul ve ona iman etmiş olanlar; mallarıyla</span> <span style="font-size: 12px">, canlarıyla cihad ettiler. Bütün hayırlar işte onlarındır. Ve işte onlar felaha/kurtuluşa erenlerin kendileridir. Onlar için Allah, içinde ebedi kalacakları ve zemininde ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, en büyük kurtuluştur.”[5]</span></p><p><span style="font-size: 12px"> <strong></strong></span></p><p> <span style="font-size: 12px"><strong>التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنْ الْمُنكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ وَبَشِّرْ الْمُؤْمِنِينَ </strong> “Tevbe edenler</span> <span style="font-size: 12px">, ibadet edenler, hamd edenler, Allah yolunda seyahat edenler, rüku edenler, marufu emredenler, münkeri nehy edenler, Allah’ın hududunu koruyanlar. Mü’minleri müjdele.”[6]</span></p><p> </p><p></p><p>[1] Fetih: 29</p><p></p><p>[2] Tevbe: 100</p><p></p><p>[3] Mu’minun: 1-4</p><p></p><p>[4] Furkan: 63-64</p><p></p><p>[5] Tevbe: 88-89</p><p></p><p>[6] Tevbe: 112</p><p></p><p> </p><p>(Alıntı)</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 43675, member: 3"] [SIZE=3] Hâlbuki İslâm[/SIZE] [SIZE=3], uygulanmak için gelmiş pratik bir din olup vakıadaki sorunları tedavi eden, uygulanması zor olmayan bir dindir. Kişi İslâm akidesini idrak ettikten sonra İslâmî şahsiyete sahip olunca, insandaki düşünce ne kadar zayıf olursa olsun veya içgüdü ve organik ihtiyaçları ne kadar kuvvetli olursa olsun her insan İslâm’ı kolaylıkla kendisine uygulayabilir. Çünkü İslâm akidesini mefhumları ve eğilimleri için ölçü olarak almakla ve bu doğrultuda yürümekle kesinlikle İslâm şahsiyetine sahip olur. Artık bundan sonra yapacağı şey; zihniyeti geliştirmek için İslam kültürünü artırmaktır. Nefsiyetini kuvvetlendirmek için de itaatini artırmak[/SIZE] [SIZE=3], yükselme yolunda yürümek, bu yolda sebat göstermektir. Ta ki bu yücelerin yücesine yükselsin. Çünkü o, fikirlerini İslâm akidesi ile tedavi etmiştir. Zira İslâm akidesini, hayat hakkındaki fikirlerini üzerine bina edeceği fikri kaide haline getirmiştir. İslâm akidesini, üzerine düşüncelerin oturtulacağı fikri kaide haline getirip, fikirleri İslâm akidesi ile ölçtüğünde doğru fikir ile yanlış fikir arasında ayırımı yapabilir. Böylece fikir hatasına düşmekten emin olur. Bozuk fikirlerden kendisini korur, doğru fikir ve sağlam idrakle baş başa kalır. Meyillerini Şer’i hükümlere göre tedavi etmekle de içgüdü ve organik ihtiyaçlarından kaynaklanan amellerini tedavi anında, içgüdüleri yok ederek, baskı altında tutarak veya tamamen başıboş bırakarak değil, onları düzene sokarak dosdoğru bir şekilde tedavi etmiş olur. İnsana ait açlıklarının tamamını birbiriyle uyumlu, insanda istikrar ve huzur sağlamaya yönelik bir şekilde doyuracağı ortamı hazırlar. Onun için Müslüman; akla ve kesin delile dayalı olarak İslâm’a sımsıkı sarılan[/SIZE] [SIZE=3], İslâm’ı kâmil bir şekilde nefsine/kendisine uygulayan ve Allah Subhenehû ve Teala’nın hükümlerini doğru şekilde anlayan kimsedir. Bu Müslüman, İslâm akidesini düşüncelerine esas almakla İslâmî akliyete sahip, İslâm akidesini meyilleri için esas almakla da İslâmî nefsiyete sahip olduğundan dolayı başkalarından apayrı bir İslami şahsiyettir. Bu nedenle İslâm şahsiyetine sahip olanlar için özel sıfatlar vardır. İnsanlar arasında bu ayrıcalıkları ile tanınırlar ve onlar adeta insanlar içinde özel alametleri ile belirginleşirler. Müslüman’ın sahip olduğu bu sıfatlar, Allah Subhenehû ve Teala’nın emir ve yasaklarına bağlı kalmasının yani Allah ile olan bağını idrak etmesine binaen amellerini Allah Subhenehû ve Teala’nın emir ve yasaklarına göre yürütmesinin kesin sonucudur. Bu nedenle Müslüman, Şer’i hükümlere ancak Allah Subhenehû ve Teala’nın rızasını kazanmak için bağlanır. Müslüman[/SIZE] [SIZE=3], İslâmî akliyete ve İslâmî nefsiyete sahip olduğu zaman, kendisinde merhameti ve sertliği, zühdü ve nimetleri bir arada toplayabilen, hayatı doğru bir şekilde anlayan, gerektiği kadar dünyaya yönelen, ahireti kazanmak için bütün gücüyle çalışan aynı anda hem asker hem de lider olmaya elverişli şahsiyet olur. Ona ne dünyaya tapanların sıfatları, ne Hint çilekeşliği/fakirliği ne de dünyadan elini eteğini çeken kimsenin hali etki edebilir. O, cihadda kahraman iken aynı zamanda mihrabın dostudur. Güçlü olduğunda da mütevazidir. Liderlik ile fakihliği, ticaret ile siyaseti bir arada barındırır. Onun özelliklerinin en üstünü onu yoktan yaratan yaratıcısı Allah Subhenehû ve Teala’nın kulu olmasıdır. Bunun için onu; namazında huşuda, boş sözlerden yüz çeviren, zekâtını veren, gözünü haramdan çeviren, kendisine verilen emanetleri muhafaza eden, ahdine vefakâr, verdiği sözü yerine getiren, Allah Subhanehû ve Teala yolunda cihad eden bir kimse olarak bulursun. İşte Müslüman budur. İşte mü’min budur. İnsanı insanoğlunun en hayırlısı kılan İslâm’ın oluşturduğu İslâm şahsiyeti işte budur. Allah[/SIZE] [SIZE=3]u Teâla Kur-an’ı Kerim’de, “Resulullah’ın ashabının”, “mü’minlerin”, “Rahman’ın kullarının” ve “mücahitlerin” sıfatlarını zikrettiği birçok ayette bu şahsiyeti böylece nitelemektedir. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır: [B] مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ [/B]“Muhammed [/SIZE] [SIZE=3]Allah’ın resulüdür. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı sert zorlu, kendi aralarında merhametlidirler.”[1] [B] وَالسَّابِقُونَ الأوَّلُونَ مِنْ الْمُهَاجِرِينَ وَالأنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُمْ بِإِحْسَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ [/B]“ “Muhacir’ler ve Ensar’dan öncü kişilerle ihsan ile onlara uyanlardan [/SIZE] [SIZE=3]Allah razı olmuştur. Onlar da Allah’tan hoşnutturlar.”[2] [B] قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ (1) الَّذِينَ هُمْ فِي صَلاتِهِمْ خَاشِعُونَ (2) وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ (3) وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ [/B] “Mü’minler gerçekten felah bulmuşlardır. Ki onlar namazlarında huşu içindedirler. Onlar boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar zekâtlarını verirler.”[3][/SIZE] [SIZE=3] [B]وَعِبَادُ الرَّحْمَانِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الأرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمْ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلامًا (63) وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا [/B] “Rahman’ın kulları onlardır ki[/SIZE] [SIZE=3], yeryüzünde mütevazi olarak yürürler, bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman selam deyip geçerler. Onlar ki gecelerini Rab’leri için secdeye vararak ve kıyama durarak geçirirler.”[4] [B]لَكِنْ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ جَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ وَأُوْلَئِكَ لَهُمْ الْخَيْرَاتُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ الْمُفْلِحُونَ (88) أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الأنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ [/B] “Fakat Resul ve ona iman etmiş olanlar; mallarıyla[/SIZE] [SIZE=3], canlarıyla cihad ettiler. Bütün hayırlar işte onlarındır. Ve işte onlar felaha/kurtuluşa erenlerin kendileridir. Onlar için Allah, içinde ebedi kalacakları ve zemininde ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, en büyük kurtuluştur.”[5] [B] التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنْ الْمُنكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ وَبَشِّرْ الْمُؤْمِنِينَ [/B] “Tevbe edenler[/SIZE] [SIZE=3], ibadet edenler, hamd edenler, Allah yolunda seyahat edenler, rüku edenler, marufu emredenler, münkeri nehy edenler, Allah’ın hududunu koruyanlar. Mü’minleri müjdele.”[6][/SIZE] [1] Fetih: 29 [2] Tevbe: 100 [3] Mu’minun: 1-4 [4] Furkan: 63-64 [5] Tevbe: 88-89 [6] Tevbe: 112 (Alıntı) [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
İlmihal/Fıkıh
İslâmî Şahsiyet
Üst
Alt