İzmirin Tarihi Yerleri

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
İzmir Tarihi Yerler

• Smyrna (Tepekule)

Eski İzmir kenti (Smyrna) körfezin kuzeydoğusunda yer alan ve yüzölçümü yaklaşık yüz dönüm olan bir adacık üzerinde kurulmuştu. Son yüzyıllar boyunca Meles Irmağı Sipylos (Yamanlar) Dağı'ndan gelen sellerin getirdikleri mil ile bugünkü Bornova ovası oluştu ve yarım adacık bir tepe haline dönüştü. Şimdi Tepekule adını taşıyan bu höyüğün üzerinde Tekel Müdürlüğü'nün İzmir Şarap ve Bira Fabrikasına ait numune bağı bulunmaktadır.

Yapılan en son kazılarda İzmir’deki yerleşim alanlarının M.Ö. 7000 yıllarına dek uzandığı ortaya çıkarılmıştır.
Bayraklı’daki Smyrna kentinin tarihi her ne kadar M.Ö. 3000 yılından çok daha gerilere uzandığı tahmin edilmekte birlikte, yapılan en son kazılarda henüz M.Ö. 3000 yıllarına kadar gidilebilmiştir. Kazılarda elde edilen bilgiler ışığında ilk İzmir yerleşikleri evlerini höyüğün en üst düzeyinde denizden 3 ile 5 metre yukarıdaki kayalar üzerine oturtmuşlardır. Bu ilk yerleşme Eski Tunç Çağı dönemine aittir.

Demir Çağı boyunca İzmir evleri, büyüklü küçüklü tek odalı yapılardan oluşmakta idi. Gün yüzüne çıkarılan en eski ev M.Ö. 925 ile M.Ö. 900'e tarihlenmektedir. İyi korunmuş halde ortaya çıkarılan bu tek odalı evin (2,45 x 4 m.) duvarları kerpiçten, damı ise sazdan yapılmıştı.

Eski İzmir'liler kentlerini M.Ö. 850'lerde kerpiçten yapılmış kalın bir surla korumaya başladılar. Bu tarihten itibaren Eski İzmir'in bir kent devlet kimliği kazanmış olduğu söylenebilir. Kenti 'Basileus' adı verilen bir beyin idare ettiği olasıdır. Göçleri gerçekleştirenler ve kent ileri gelenleri soylu tabakayı oluşturuyordu. Kent duvarları içinde yaşayan nüfus olasılıkla bin kişi civarındaydı. Kent devlete ait halkın büyük bir bölümü civar köylerde yaşıyordu. Bu köylerde, bu çağdaki Eski İzmir'in tarlaları, zeytin ağaçları, bağları, çömlekçi ve taşçı işlikleri yer alıyordu. Geçimi tarım ve balıkçılıkla sağlanıyordu.
Kentin en önemli kutsal yapısı Athena Tapınağı idi. Bu tapınağın günümüze değin korunan en eski kalıntısı M.Ö. 725-700 yılları arasına tarihlenmektedir.

Eski İzmir'in parlak dönemi M.Ö. 650-545 yılları arasına denk düşer. Yaklaşık yüz yıl süren bu süre, bütün İon uygarlığının en güçlü dönemini oluşturur. Bu dönemde İzmir'in tarımla yetinmeyip Akdeniz ticaretine de ortak olduğunu görmekteyiz.
Parlak dönemin İzmir'deki önemli belirtilerinden biri M.Ö. 650'den beri yazının yaygınlaşmaya başlamasıdır. Tanrıça Athena'ya sunulan armağanların birçoğunda sunu yazıtları bulunmaktadır. Kazılarda ortaya çıkarılan Athena Tapınağı (M.Ö. 640-580), Doğu Helen dünyasının en eski mimarlık eseridir. En eski ve en güzel sütun başlıkları şu ana kadar İzmir'de bulunmuştur.

Eski İzmir'in cadde ve sokakları daha 7.yüzyılın ikinci yarısında ızgara planlı idi, caddeler ve sokaklar kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanıyor, evler genellikle güneye bakıyordu.
İlerde M.Ö.5. yüzyılda Hippodamos tipi adını alacak olan bu kent planı özünde Yakın Doğuda çoktan biliniyordu. Bayraklı şehir planı bu tür kent dokusunun Batı dünyasındaki en erken örneğidir. İon uygarlığının en eski parke döşeli yolu Eski İzmir'de gün ışığına çıkarılmıştır.
Helen dünyasının en eski sivil mimarlık eseri Eski İzmir'de 7. Yüzyılın ilk yarısında yapılmış olan güzel taş çeşmedir. Bir zamanlar Yamanlar Dağı üzerinde yükselen Tantalos Mezarı, tholos biçimli anıtsal mezarların güzel bir temsilcisidir. Tantalos mezarı adı ile anılan bu anıtsal eser, Eski İzmir'de MÖ.520-580 tarihlerinde yönetimi elinde tutan basileusun ya da tiranın mezarı olmalıdır.

İzmir’in zenginliği ve gelişkinliği komşu Lydialıları harekete geçirdi ve İzmirlilerle savaşa girdiler. M.Ö. 610-600 yıllarında Lydia orduları İzmir’i ele geçirip kenti yakıp tahrip ettiler. Ancak İzmirliler kentlerini yeniden kurmayı başardılar.
Eski İzmir’in çöküşü, Anadolu’da Pers istilasının sonuçlarındandır. Pers İmparatoru orduları Anadolu’da ilerlerken, Lydia krallığına karşı Ege’nin kıyı kentlerinin kendisini desteklemesini istemişti. Bu isteğe uymayan Ege’nin kıyı kentlerini cezalandırmak amacıyla, Pers İmparatoru Lydia’nın başkenti Sardes’i ele geçirdikten sonra, diğer kıyı kentleriyle birlikte İzmir’e de saldırdı. Pers Ordularının saldırısı sonucu M.Ö. 545 yılında İzmir tahrip edildi. Bu tahribattan sonra Bayraklı’daki yerleşim alanında bir daha kent düzeninde bir yerleşim olmadı.

• METROPOLİS

İzmir’in 45 km. doğusunda yeralan Torbalı’nın ilk yerleşim alanı, Torbalı Ovası’nın batısında Yeniköy ile Özbey köyleri arasında bir tepe üzerinde kurulan Metropolis antik kentidir.
Metropolis’ten ilk defa Avrupalı gezginler J.Spon ve G.Wheler 17 yy’da bahsediyor. Bu gezginler, 1675 yılında yöreye gelmiş ve bugün Torbalı ilçesinin Yeniköy ve Özbey köyleri arasında yer alan harabelerin, Metropolis antik kentine ait olduğunu belirtmişler.

19. yy’da ise İzmirli araştırmacı A.Fontier, Metropolis’de yazıtlar ve topoğrafya konularında yaptığı araştırma sonunda, Metropolis çevresindeki Çevlik ve Fetrek çaylarının antik isimlerini “Astraios” ve “Phyrites” olarak saptamış ve kent kalıntılarını kısaca tarif etmiştir.

Metropolis tarihi ve yazıtları hakkında ilk ayrıntılı bilimsel çalışma ise Avusturyalı bilim adamı J.Keil tarafından I. Dünya Savaşı’ndan önce gerçekleştirilmiş. 1972-1975 yılları arasında Prof.Dr. Recep Meriç, Metropolis’de sonuçları daha sonra Almanya’da yayınlanan sistematik bir yüzey araştırması yapmış, 1989 yılına gelindiğinde ise Torbalı Belediyesi’nin öncülüğünde bilimsel kazılara başlanmıştır.

Bu kazılır Philip Morris Malbora, Torbalı Belediyesi ve Metropolis Sevenler Derneği ( Medoder ) tarafından desteklenmektedir. Halen kazılara Prof.DR. Recep Meriç tarafından devam etmektedir.

Metropolis M.Ö. 3.yy’da Selluokos Krallığı zamanında Lyzimachos’un adamları tarafından kurulmuştur. Metropolis Ana Tanrıça kente demektir. Şehre adını veren anatanrıçaya ait ( yerel adıyla Metagallezya ) heykel Uyuzdere mevkiinde yapılın kazılırda bulunmuştur. Metropolis Helenistik dönemde ( M.Ö. 1-2.yy ) gelişmiş, şehir görkemli sur duvarlarıyla çevrilmiş, savaş tanrısı Ares adına bir tapınak yapılmış, stoa ve tiyatro gibi anıtsal kamu yapıları inşa edilmiştir. Helenistik dönemin sanat açısından önemli bir merkezi olduğu bilinen Metropolis son derece kaliteli ve özgün heykeltıraşlık eserleri yaratmıştır.

Roma İmparatorluk döneminde kent yamaçlardan aşağıya doğru gelişmiştir. Günümüze ulaşan kalıntılardan Atrium, Roma Evi, Zeus ve oniki tanrı tapınakları bu dönemdendir.
Bizans döneminde kent piskoposluk merkezi olan kent savaşlar yüzünden küçülmeye başlamış, surlar daralmış ve şehir kale, stoa, akropolle sınırlanmıştır.

TİYATRO:
Doğal bir yamaç üzerine kurulu olan tiyatro kentin sosyal, kültürel ve sanatsal faaliyetlerine ev sahipliği yapar. Tamamı mermerden yapılmış olan tiyatro orkestra, sahne binası, oturma yerleri ve ön kısımda bulunun soylu koltuklarından oluşur. Dışarıdan gelen önemli konuklar, din adamları ve imparatorlar için yapılan bu koltuklar Helenistik dönemin mermer işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Bu koltukların arkasında Zeus’un yıldırım demeti ve kalkanlı Ares kabartması vardır.

İlk olarak geç Helenistik dönemde inşa edilen ve oma Döneminde sahne binası genişletilen tiyatro 8-10 bin kişiliktir. Oturma yeri olan cavea bir koridorla iki diazomaya ayrılır. Merdiven kenarları her biri değişik desene sahip aslan ayaklarıyla süslenmiştir.
M.S. 4. yy’da tiyatro işlevini yitirmiştir.

• Erythrai - Ildırı
Çeşme’nin 20 km kuzey doğusunda yer alan Ildırı köyünün antik dönemdeki adı Erythrai’dir. Erythrai sözcüğünün Yunanca’da “Kırmızı” anlamına gelen Erythros‘tan türediği kent toprağının kırmızı renginden dolayı Erythrai’nin “Kızıl Kent” anlamında kullanıldığı sanılmaktadır. Bir başka varsayıma göre ise kent adını ilk kurucusu Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythro’tan almıştır.

Kentte ele geçen bulgular bu yörede İlk Tunç çağından bu yana yerleşimin olduğunu göstermiştir. İkinci Kolonileşme döneminde kent Atina kralı Kadros soyundan gelen Knopos yönetimindeydi. Başlangıçta krallık ile yönetilen kent sonraları yine kral soyundan olan ancak halkın seçtiği Vasileuslar tarafından yönetildi. İon kentlerinin aralarında kurdukları Panionion dinsel ve siyasal birliğe katıldılar. Kent Payhagorasla birlikte kısa süreli tiranlık dönemi yaşamış, bu dönemde üreterek dışarı sattığı değirmen taşları ile önem kazanmıştır. Erythrai, Lidya ve daha sonrada Persler’in eline geçer. Pers boyunduruğuna karşı diğer İon kentleri gibi ayaklanmaya katılan kente, bütün İon kentleri ile birlikte M.Ö.334’te İskender, bağımsızlığını kazandırır. İskender’in ölümünden sonra ortaya çıkan kargaşalar sonucu bir çok el değiştiren Erythrai, Pergamon (Bergama) Krallığının eline geçer. M.Ö. 133’te ise Roma İmparatorluğu içinde özgür bir kent statüsü kazanır. Bu dönemde şarabı, keçileri, değirmen taşları ve kadın kahinleri Sibyl ile Herophile ile ün kazandı. M.Ö.1.yüzyıl’da depremler, savaşlar ve Romalı komutanların yağmaları yüzünden büyük yıkıma uğrayan yöre, Bizans döneminde önemini yitirdi. 1366’da Türk Egemenliğine girdikten sonra da Erythre, Rhtyrai, Lythri gibi değişik adlar alan yöre; 16.yüzyıl’dan sonra İlderen ve Ildırı adlarıyla anılmaya başladı.

Şehirde 1963-1966 yılları arasında Prof. Hakkı Gültekin ve sonraları Prof. Ekrem Akurgal tarafından kazı çalışmaları yapılmıştır. İlk önce M.Ö. 3.yüzyıl sonralarında yapıldığı sanılan Akropol’ün kuzey yamaçlarındaki antik tiyatro toprak altından çıkarıldı. Akropolün en yüksek düzlüğünde yapılan araştırmalarda da Athena tapınağına ait kalıntılar bulundu. Şehrin etrafının 5 km uzunluğunda surla çevrili olduğu anlaşıldı. Tiyatro kısmen açığa çıkarıldı. Araştırmalarda akropolde M.Ö.6. ve 7.yüzyıl’dan kalma çanak, çömlek, taş ve topraktan figürler bulundu.

• Klaros
Klaros’un kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber M.Ö.7. ve 6. Yüzyıl başında Kolophon’un baş tanrısı Apollon adına inşa edildiği sanılmaktadır. Dar vadide düz bir alanda bulunan Klaros’daki Apollon tapınağı, bilicilik yeri olmasından dolayı Hellenistik dönemde ve özellikle Roma çağında çok ünlüydü. Tapınağın bir tepe üzerinde inşa edilmeyip düzlükte yer almasının nedeni burada kutsal bir kaynağın ve ormanın bulunmasıdır.

Klaros tarihi boyunca bir kent olmamış sürekli olarak Kolophon’a bağlı olarak gelişmiştir. M.S.2. yüzyılda yapıldığı sanılan kare yapılı bir Propylea’dan Apollo tapınağına giden iki tarafı sütunlar ve heykellerle dolu bir yol bulunur. Propylea’da kahine danışmaya gidenlerin yazdıkları kitabeler bulunmuştur. Cella’nın üstündeki Apollon heykeli 7.5 m. yüksekliktedir. Tapınağın önünde anıtsal bir sunak bulunmaktadır. Apollon tapınağının kuzeyinde İon tarzında yeni bir tapınak ortaya çıkarılmıştır. Bu tapınak Artemis’e ait olabilir. Kazıda çıkan eserler İzmir Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Klaros kutsal alanı, Kolophon, Değirmendere’nin 13 km güneydoğusunda ve Notion (Ahmetbeyli)’nin 2 km kuzeyinde bulunmaktadır.

Buradaki ilk sistematik araştırmalar 1886 yılında C. Schuchhardt tarafından başlatılmıştır. Bu çalışmalar sırasında Kolophon kentinin lokalizasyonunu doğru olarak yapan Schuchhardt, daha sonra Kolophon ile deniz arasında kalan vadide iki tümülüs saptamış ve Notion’un yerini belirlemiştir.
Th. Macridy, Ahmetbeyli halkı tarafından Kale diye adlandırılan Notion akropolünde ve yakın çevresinde Kutsal alandan getirilmiş birçok yazıtlı blok buldu. Köyde bu yazıtların bulunuşu, Th. Macridy’ye Kutsal alanın bu yöreden ve Bazilika’dan uzak olmadığını düşündürmüş ve 1907 yılında bu düşünce ile yaptığı araştırmalar sonucunda, bugün propylon’da ayakta duran sütunun çok aşınmış durumdaki üst bölümünü bulmuş ve burasının Apollon Klarios Kutsal Alanı olduğunu anlayarak bir sondaj yapmış ve bu düşüncesinin doğruluğunu kanıtlamıştır.

Klaros’taki ilk bilimsel kazı, Th. Macridy ve Ch. Picard tarafından 1913 yılında yapılmıştır. Ancak I Dünya Savaşı başlayınca kazılar bırakılmıştır.
Klaros’taki kazıların ikinci dönemi 1950 yılında Prof. Louis Robert tarafından, Jeanne Robert’in de katılımıyla yeniden başlatılmıştır.
1988 yılında Prof. Juliette de La Geniere başkanlığında yeniden başlayan üçüncü dönem kazıları halen sürmektedir.

• Teos
Teos harabeleri Seferihisar ilçesine 5 km. uzaklıkta bulunan Sığacık Köyünün 1 km. güneyindedir. Bazı tarihçilere M.Ö. 1050-1000 yıllarında kurulmuştur. Kurucusu Dionysos’un oğlu Athamas olarak bilinir Teos, 12 İon kentinden biri olup, yolun hemen kenarındaki Dionysos Tapınağı M.Ö. 2.yy. başlarında Priene’li Hermogenes tarafından inşa edilmiştir. Anadolu’daki Dionysos adına yapılan tapınakların en büyüğüdür. Roma imparatorluğu döneminde sıkça onarılmış ama yine de depremlerden çok zarar görmüştür.

Kuzeybatıda, 500 m. ilerde Hellenistik surlar, tiyatro, akropolis ve gymnasium yer almaktadır. Bulunan yazıtlardan 3 sınıflı gymnasiumda ikisi spor, biri müzik olmak üzere üç öğretmenin bulunduğu anlaşılmış. İonialı Aktörler birliği ilk kez M.Ö.3. yüzyılın sonuna doğru Teos’ta kurulmuş ve oyuncular Teos’u merkez olarak kullanarak çeşitli yerlerde temsiller vermişlerdir. Teos’ta Hellenistik ve Roma çağı eserleri bulunmaktadır. Bunların en önemlileri arasında Dionysos tapınağı, Agora, Tiyatro, Odeon, Surlar ve Liman kalıntılarıdır.
Ana geçim kaynağı deniz ticareti olan Teos’un biri büyük diğeri küçük olmak üzere iki limanı vardı.

• Lebedos
Gümüldür-Ürkmez arasında bugün Kısık adı ile bilinen yarımada üzerinde kurulan kent, 12 İon kentinden biri olup M.Ö.7. yüzyılda kurulmuştur. Efes’ten zorla getirilen kişilerin yerleştirildiği bu antik kent, hiç bir zaman etkin bir yaşama ulaşamamıştır. Ancak tarihte kenti adına para basan “Polis”lerdendir. Antik kentten pek bir şey kalmamıştır. Limandaki Hellenistik duvarlar Gymnasium ve arkasındaki tepenin yamaç ve üzerinde günümüze kadar varlığını koruyabilmiş tapınak terası ve konut kalıntılarına ait izler görülebilir.

• Klazomenai
12 İon kentinden biri olan Klazomenai antik kentin bir kısmı Urla kemik hastanesinin bulunduğu Karantina adası üzerindedir. Kent karantina adasının karşısındaki Limantepe’den batıdaki Ayyıldız ve Cankurtaran tepeleri eteklerine kadar yayılmaktadır. Yerleşimin klasik devre ait Nekropolü (mezarlık) Ayyıldız tepe ile Cankurtaran tepenin oluşturduğu zincirin batısında ve Klazomenai-Hypkremnos-Erythrai antik yolunun geçtiği bölgede yer almaktadır. Klazomenai antik kentinin prehistorik dönemi ile birlikte klasik dönemlerini de yansıtan Liman tepe Urla ilçesinde İskele mahallesinde, İzmir-Çeşmealtı yolu tarafından ikiye bölünmüştür. Limantepe ilk olarak 1950 yılında Ekrem Akurgal tarafından tespit edilerek tanıtılmış, 1979’da Güven Bakır tarafından sondaj kazılarına başlanmıştır. 1980 yılından itibaren de Hayat Erkanal tarafından kazılara devam edilmiştir.

Bugüne kadar yapılan kazı çalışmalarında en üstte Arkaik ve Klasik çağlar, daha sonra Geç Tunç Çağı olarak tanımlanan İ.Ö. 2. binin 2. Yarısına yerleştirilen tabaka yer almaktadır. İ.Ö. 3. bine tarihlenen Erken Tunç Çağı tabakasında, batı Anadolu sahil bölgesinde ilk şehircilik olayını ekonomik ve manevi açıdan Urla’da görmek mümkündür. Limantepe’de M.Ö.4.bine tarihlenen Kalkolitik Çağ izleri tespit edilmiştir. Klasik çağlarla birlikte en az 4000 yıllık bir tarihi yansıtan Limantepe, Ege sahil bölgesinin bilinen en eski ve uzun süreli yerleşimine sahip merkezi konumundadır.

Kazılar sonunda, Erken Tunç çağına tarihlenen Ege dünyasında koridorlu ev olarak tanımlanan, siyasi ve ekonomik otoriteyi temsil eden saray yapısının bir bölümü açığa çıkarılmıştır. Yine aynı döneme ait, koruma yüksekliği 6 metreye ulaşan şehir suru ortaya çıkarılmıştır. Orta Tunç Çağı’na tarihlenen yuvarlak tek mekanlı evler (oval ev) , çok sayıda fırın ve ocak yerleri küçük buluntular ile ele geçmiştir.

Kentin önemi M.Ö. 6. Yüzyıla tarihlenen bir zeytinyağı işliğinin burada bulunmasıdır. Anadolu’da yabani zeytin bitkisinin ne zaman ıslah edildiği henüz bilinmiyor. Yapılan kazılar sırasında zeytinin içerdiği su ve ayrıştırma işleminde kullanılan ve sıcak suyun karıştığı zeytinyağını ayrıştırmaya yarayan toprak kaplar; zeytini ezmekte kullanılabilecek el havanları, öğütme taşları bulunmuştur. Bunlar büyük ölçekli yağ üretiminden çok, hane içi yağ gereksinmesini karşılayan taşınabilir basit aletlerdi. Ancak Klazomenai’de ortaya çıkarılanlar ise, büyük üretime yöneliktir. Kayaya oyulmuş, farklı işlevlere sahip 15 çukur bulunan bir işlik bulunmaktadır.

Klazomenai’de kazısı tamamlana zeytinyağı işliği bugün de kullanılan teknolojinin 2600 yıl önce dünyada ilk defa bu bölgede geliştirildiğini kanıtlıyor. Klazomenai’nin 1. Evresinde üretim kentin ve yakın çevresinin gereksinimini karşılamaya yönelikti. 2. Evrede, ihracat önem kazanmış görünüyor. Kazılarda bulunan Klazomenai’a özgü kuşak bezemeli amphoralar zeytinyağı ve şarap depolanmasında ve taşınmasında kullanmıştı, bu da MÖ 6.yy’da kentin dış ticaretinin gelişmiş olduğunun kanıtıdır. Klazomenai, diğer İon kentleriyle birlikte, Mısır’da Nil deltasında Naukratis adlı bir ticaret merkezinin kuruluşuna, ayrıca Miletos ile birlikte tüm Karadeniz sahillerine yayılan İon kolonilerinin kuruluşlarına katılmıştı.

• Larissa
Menemen’in hemen kuzeyindedir. M.Ö.III. bin yılda kurulmuştur. Cilalı taş, Hellenistik,Lydia ve Pers yönetiminde yaşamıştır. Peleponez savaşlarında, (M.Ö. 405) yıkılınca yeniden kurulmuş ise de (M.Ö.279) Galatlar tarafından yıkılmıştır. Kalıntılar arasında tapınak ve Akropolisin sur parçaları bulunmaktadır. Buradan çıkarılmış olan Arkaik döneme ait mimari parçalar İzmir Arkeoloji Müzesinde diğer eserler ise Stockholm ve İstanbul Arkeoloji Müzelerinde bulunmaktadır.

Yüzey araştırmaları 1902 yılında İsveçli Arkeologlar tarafından başlatılmış ve 1932-1934 yıllarına kadar da bir Alman - İsveç ortak kazısı olarak sürmüştür. Larissa kazıları, Batı Anadolu’da yapılan araştırmalar arasında en yararlı olanlardan biridir. Larissa’daki buluntular 6,5. ve 4. yüzyıllardaki Aeol mimarlığının bu güne kadar bilinen en güzel örnekleri arasında yer alırlar.

• Allianoi
Son yıllarda yapılan kazı çalışmaları sonucunda Bergama'nın 18 km kuzeydoğusunda Paşa Ilıcası olarak anılan merkezde Asklepios'a adanmış yeni bir Asklepieion ortaya çıkartılmıştır.
İS II. yüzyılda yaşamış Hadrianotherai'lı P.A. Aristides, Hieroi Logoi (Kutsal Sözler) adlı eserinde; Pergamon'a 120 stadia (23-25 km) uzaklıkta olan Allianoi'da şifa bulduğunu aktarır. Pergamon ve yakın çevresinde bu uzaklıkta, bu ölçülerde başka bir sağlık merkezi olmadığından Allianoi, Asklepieionu'nun Paşa Ilıcası Mevkii'nde keşfedilen antik merkez olduğu sanılmaktadır.

Kült merkezinin yakın çevresindeki yerleşmelerle bağlantısı araştırılmış, yol ağlarının hep bu alanla olan bağlantısından dolayı bu alanın önemli konaklama merkezlerinden biri olduğu saptanmıştır.1998 yılından bu yana yapılan kurtarma kazı çalışmaları sonucunda;

-Halen 47º C sıcak suyu olan, 9700 m2'lik bir alana kurulmuş, frigidarium (ılıklık), dinlenme veya terapi odaları, çeşme ve havuzları, termal tesisleri
- Halen kullanılan çift kemerli Roma Köprüsü
- Doğu - batı doğrultulu, 210 m uzunluğunda, 6 m genişliğinde sütunlu tören yolu
- Kuzey - güney doğrultulu 35 m uzunluğunda 8 m genişliğinde sütunlu cadde
- Sütunlu caddenin stoasının arkalarında farklı işlevler için kullanılmış dükkan ve mekanlar bir nympheum (anıtsal çeşme)
- Görkemli bir tedavi yapısı
- Kuzey - güney doğrultulu caddenin başlangıcında proplylon (anıtsal giriş)
- Doğu - batı doğrultulu caddelerin bitiminde geçiş yapısı
- Latrinler (umumi tuvalet yapıları)
- Bazilikal tipte büyük kilise yapısı
- İki mezarlık Şapeli (küçük kilise)
- Nekropol alanları (mezarlık)
- Seramik atölyeleri, fırınları
- İçme ve atık su sistemleri ortaya çıkarılmıştır.

Allianoi, büyük olasılıkla İ.Ö. II. yüzyılda kurulmuş, ancak İ.S. II. yüzyılda Hadrian Dönemi'nde büyük bir bayındırlık hareketi yaşamış ve hidroterapinin uygulandığı büyük bir kült merkezi görünümü kazanmıştır. Bizans döneminde kısmen yerleşime sahne olan merkez, Batı Anadolu'da sıcak su kaynağının üzerinde kurulmuş, en büyük ve en iyi korunmuş komplekslerden biridir.

• Kolophon
Kolophon İonia'nın en eski ve en önemli kentlerinden biri idi. Kent, M.Ö.7. yüzyılın sonunda ya da 6. yüzyılın başındayaşadığı bilinen İzmirli ya da bu kentin bir yerlisi olan, ozan Mimnermos'un bir şiirinde "Asya'nın büyüleyici kıyısı" üzerinde bulunan "sevimli Kolophon" olarak geçmektedir. Mimnermos aynı zamanda kentin Neleus'un öncülüğündeki Pyloslu göçmenler tarafından kurulduğunu belirtmektedir. İzmir, özünde bir Aeol kenti idi; sonradan belki de M.Ö. 8. yüzyılın ilk yarısında Kolophon'dan İonialıların gelişi ile, bir İon yerleşmesi olmuştur.

Kolophonlular, topraklarının verimliliği ve denizcilikteki ustalıkları nedeniyle çok varlıklıydılar. Kentlilerin zenginliği, rahat yaşam biçimini aşırı lükse dönüştürdü. Zaman zaman lüks giysili ve misk kokusu sürünmüş olan binden fazla erkek agorada gezinirdi. Antik yazarların düşüncesine göre lüks yaşam, Kolophon'un gücünü yitirmesine neden olmuştur. Buna karşın, Kolophonlular, eskiden M.Ö. 8. ve 7. yüzyıllarda savaşçı olarak ve özellikle binici olarak ünlü idiler.

Kolophon, sırası ile Lydia'nın ve Perslerin egemenliği altına girmiştir. Önce Gyges 7. yüzyılın ilk yarısında Kolophon'u ele geçirmiştir. Daha sonra kent, 6. yüzyılın ikinci yarısında Pers yönetimi altına girdiği zaman önemini kaybetmiştir. Onun yerine Notion'daki kıyı yerleşmesi, yani "güneydeki kent" gelişmeye başlamıştır. Kolophon'da Persler hüküm sürerken, Notion da bir süre için Atina tarafından yönetilmiştir. Thukydides Notion'un Kolophonlulara ait olduğunu belirtmektedir: Büyük İskender Anadolu'yu Pers egemenliğinden kurtardığı zaman iki kent bağımsızlıklarını yeniden kazandılar. Buna rağmen Lysimachos, Kolophonluları yeni kurulmuş bir kent olan Efes'te yaşamaya zorlamış, bunun üzerine de o zaman bazı Kolophonlular Notion'a taşınmışlardır. Böylece Kolophon çok zayıf bir duruma düşmüştür. Kolophon, Lysimachos'un ölümünden sonra 281 yılında yeniden inşa edilmiş ve Seleukoslar ile Attalosların yönetimi altında varlığını sürdürmüştür. Bu dönem sırasında Kolophon, "Arkaik Kolophon" yani "Eski Kolophon" olarak biliniyordu. Bu ününü de yitirdikten sonra Kolophon, yaklaşık 15 km. uzaklıkta, güneydeki Notion'a çekildi. Notion bundan sonra "Yeni Kolophon" ya da "Kıyıdaki Kolophon" olarak bilinmeye başladı. Her iki yerleşmenin gelişmesi, yeni Efes kenti tarafından büyük ölçüde engelleniyordu. Bu arada, 7. ve 6. yüzyıllarda parlak bir geçmişi olduğu bilinen Kolophon, önemini yalnızca Klaros'taki ünlü tapınak ile sürdürüyordu. Roma Çağında kent bağımsızdı ve asıl merkezi Notion'un akropolü içinde bulunuyordu.

• Notion
İzmir’e 50 km, Kolophon’a ise 15 km uzaklıktaki bir liman kenti olan Notion, bugünkü Ahmetbeyli köyünün sınırları içindedir. Günümüz köylüleri tarafından “ Kale “ olarak adlandırılan akropol, iki tepe üzerine oturuyor ve kentin baş tanrıçası Athena Pollias’a adanmış olan tapınak, akropolün batı tepesi üzerinde denize tümüyle hakim bir konumda bulunuyor.
Herodotos’a göre Notion bir Aiol kentiydi ve Aioller bereketli toprağa sahip, ancak havası İonlarınki kadar güzel olmayan ülkede yaşıyorlardı. Notion da Kolophon gibi, Attika-Delos deniz birliğinin bir üyesiydi.M.Ö. IV yy.ın üçüncü çeyreği içinde Anadolu’ya Büyük İskender ile gelen özgürlük ve barış dönemi, M.Ö. 323 yılında, onun ölümü ile son bulur. Bu tarihten itibaren Anadolu’daki Helen kentleri için çok karmaşık ve kanlı bir süreç başlar.

M.Ö. III yüzyılda Kolophon ile Notion, bir ortak vatandaşlık anlaşması yaparak politik bir birlik oluşturdular. Bu döneme tarihlenen yazıtlarda sıklıkla Notion’da yaşayan Kolophonlu bireylerin adları geçmektedir.
Notion M.Ö. 218 yılında Pergamon kralı Attalos I‘e bağlanır. M.Ö. 196 yılında Suriye kralı Antiochos III’ün yönetimine girerse de M.Ö. 191 yıllarında tekrar Pergamon kralı Eumenes II’nin eline geçer. Apemeia barışı ( M.Ö. 188 ) ile de Magnesia savaşında Roma ve müttefiklerinin yanında yer aldığı için Notion’a özerk statü verilir.

M.Ö. 133 yılında başlayan ayaklanma sırasında Aristonikos donanması ile Notion’a gelir, akropolü ele geçirir ve kenti Romalıların Asya Eyaletine dahil eder.
Tarihi boyunca Notion bağımsız bir kent olduğu halde Kolophon’un bir parçası gibi görünmüştür. Örneğin Notion’a “ Deniz üzerindeki Kolophon “ ; “ Yeni Kolophon “ ya da “ Güneydeki Kolophon “ gibi adlar verilirken Kolophon kentinin adını ise eski ya da Kuzeydeki sözcükleri eklenerek iki kentin birbiriyle karıştırılması önlenmek istenmiştir.

Kolophon’un tahribinden sonra sosyo-ekonomik yönden giderek çok güçlü bir konuma gelmesine karşın, Notion hiçbir zaman sikke basmamıştır. Kentin, Attika - Delos Birliğine ödediği verginin azlığına ve sikke basmamış olmasına bakıldığında, Notion’un, en azından Lysimakhos dönemine değin, Kolophon’a kıyasla sosyo-ekonomik açıdan daha güçsüz bir konumda olduğu görülür. Kentin akropolünü çevreleyen 4 km uzunluğundaki kale kulelerle desteklenen sur Hellenistik dönemde inşa edilmiş, Roma döneminde de onarılmıştır. Kentin bugün için saptanmış olan ve ikisi de antik limana açılan kapılarından biri kuzeyde, diğeri ise batıda yer almakta, ayrıca surun güneydoğu köşesinde bir de merdivenli giriş bulunmaktadır.

Roma döneminde kentin, akropolün kuzeyinde yer alan tepenin eteklerine doğru yayıldığı anlaşılmaktadır. Kentin Hadrianus döneminde büyük imar çalışmaları içinde olduğu ve Athena Pollias tapınağının bu dönemde inşa edildiği bilinmektedir. Hellenistik tiyatronun da, yine bu dönemde Roma tiyatrosuna dönüştürüldüğü sanılmaktadır.
Notion Bizans döneminde bir piskoposluk merkezi olmuş ve bu konumunu uzun süre korumuştur.

• Ulucak Höyüğü
Batı Anadolu’nun gerek mimari, gerekse küçük buluntuları açısından kültür tarihine ışık tutan ve en eski yerleşimlerinden birine sahip olan höyük, Bornova-Ankara karayolunun 15 km’sinde Kemalpaşa ilçesinin Ulucak beldesindedir. Kazılara 1995 yılında başlanmış ve bugüne kadar yapılan kazılar sonucunda üç kültür katı tespit edilmiştir. Bunlar; en üstte Geç Roma, Erken Bizans yerleşmeleri altında Erken Tunç Çağı tabakaları ve en altta ise Geç Neolitik yerleşimine rastlanmıştır.
Höyüğün en eski tabakası olan Geç Neolitik’te fırın ve ocakları ile birlikte çoğunluğu günlük işlerde kullanılmak amacıyla yapılmış mekanlar ile ayrıca özel işleve sahip bölümleri de höyük üzerinde gözlenebilir.
Kazılarda pek çok seramik kap ile birlikte çakmak taşından aletler, taştan silahlar, Anatanrıça figürinleri ve antropomorfik kaplar açığa çıkarılmış olup, bunların bir bölümü İzmir Arkeoloji Müzesi’nde teşhir edilmektedir.

izmir resimleri

resimlerle izmir
 
Üst Alt