Kabir azabını inkar edenlere cevap

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
Kişi kabirde ve kabir âleminde şuurlu, aynen dünyada olduğu gibi aklı başında bir haldedir...
Kendi bedenini, çevresini de görmektedir. Mezar içindeki çeşitli haşerat, fare, yılan, çıyan vs gelip kendi yüzünü, yanağını yemeye başladığı zaman,
o bunu tamamıyle kendinin yendiği şeklinde algılayacaktır!...
Zira, bütün yaşamı boyunca, o bedeni, o yüzü kendisi olarak kabullenmiş ve bu kabulleniş de olduğu gibi dalga bedenine, bilincine yüklenmiştir!..

Bu nedenle otomatik olarak olaya bu bilinçle bakacak; ve bunun sonucu olarak da, ister istemez büyük bir azab duyacaktır!..
Bunun misâlini şöyle verebiliriz...
Gün boyu bir takım şeylerden korkuyorsunuz ve derken uyuyorsunuz... Uykunuzda o sizi korkutan şeyler rüyanıza giriyor!..
Evet, fizikman bedeninize yapılan bir şey yok, ama gündüz bilincinize yerleşmiş olan o korkutucu şeyler, sizin o anki yaşantınızı kâbusa çevirmiştir!..
Rüyada duyduğun acı, beynin ruha yüklediğini gösterir... Kabir azabı dahi bu yüklenmeden dolayıdır...

Dünyada yaşarken, Allah Rasûlü’nün uyardığı tarzda çalışmalarla kendini o şartlara hazırlamamışsa; artık o ortamda kesinlikle yapabileceği hiç bir şey yoktur;
içinde bulunduğu şartlara ve sonuçlarına katlanmaktan başka!.
“Kabir azabı” denilen şey burada oluşan yaşam biçimidir..

Ölüm, bu bedenle kişinin alâkasının kesilmesi ve bu beden üzerindeki tasarrufunun kalkmasıdır. Ölüm yok olmak değildir.
Kişi kesintisiz olarak ruh boyutuyla yaşamına şuurlu olarak devam eder.
Kişi rüya görürken, rüyanın içinde iken; “Ben bu rüyayı beğenmedim, biraz da başka tarz bir rüya göreyim.”
diyerek gördüğü rüyayı arzusuna uygun olarak değiştirebilir mi?.. Hayır!..

Aynı şekilde, tüm dünya yaşamında beynine “Ben bu bedenim!.” düşüncesi yerleştiği için, ölümü tatma anından itibaren bu bedenle ilgin tamamen
kesildiği halde ve ruh bedenle yaşam boyutuna geçmiş olmana rağmen, bu fizik-biyolojik bedeni bırakıp gidemiyorsun.

Ruhuna yüklenmiş olan kayıtlar; “Ben bu bedenim!.” şeklinde olduğundan, sen de cesetle birlikte diri diri toprağa giriyorsun. Üzerine toprak atılıyor ve orada kalıyorsun!..
Bu dünyada yaşadığın süreç içinde “ ben bu beden değilim! “ bilincini oluşturamadığınız sürece âkıbet budur.

Yanarak ölen biri için de, aynı şey!. Kendisini beden zannettiğinden, korkunç bir acı çekerek, bedeninin yanışını seyrediyor.
Bir rüyada boğazını kestikleri, veya vücuduna bıçak sapladıkları zaman ne hâle geliyorsun?.

Rüyada gerçekten bedene verilen bir eza cefa var mı? Hayır!.
Ama, öyle olmasına rağmen o rüyada ne hâle geliyorsun bir düşün!
Oysa olay, ruh boyutunda oluyor.

İşte kişi, kabre girdiği zaman da olay, tamamen “ruh boyutu”nda cereyan ediyor.
İşte mezar yaşamı da, eğer dünyada iken bu ortama karşı tedbir alınmamış ise, otomatik olarak kâbusa dönüşecektir... Uyanması mümkün olmayan bir kâbûs!..

Bu durum da dini terminolojide “kabir azabı” diye anlatılmıştır...
Gündüzleriniz ve bilinç düzeyiniz nasıl rüyalarınıza yansıyorsa ve o rüyaları değiştirmek elinizde olmuyorsa;
kabir yaşantısı da onun benzeri bir şekilde, artık değiştirmeniz mümkün olmayan bir tarzda kıyamete kadar sürüp gidecektir...
Ve kabirdeki bu bitmez tükenmez kabusa, azaba karşı, şu anda yaşarken tedbir almanız ve bu durumdan kendinizi korumanız da mümkündür ki bu yüzden
islam Dini gelmiştir...
Selam ve dua ile
Alıntıdır
 

nesrin

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
21 Temmuz 2013
Mesajlar
105
Tepkime puanı
1
benim çok korktuğum bir durum. özellikle sevdiğim insanların kabir azabı çekeceklerini düşünmek beni üzer. Allah hepimizi korusun.
 

ömerusta

Kurallara Uymadı
Üyemiz
Katılım
31 Aralık 2013
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Kişi kabirde ve kabir âleminde şuurlu, aynen dünyada olduğu gibi aklı başında bir haldedir...
Kendi bedenini, çevresini de görmektedir. Mezar içindeki çeşitli haşerat, fare, yılan, çıyan vs gelip kendi yüzünü, yanağını yemeye başladığı zaman,
o bunu tamamıyle kendinin yendiği şeklinde algılayacaktır!...
Zira, bütün yaşamı boyunca, o bedeni, o yüzü kendisi olarak kabullenmiş ve bu kabulleniş de olduğu gibi dalga bedenine, bilincine yüklenmiştir!..

Bu nedenle otomatik olarak olaya bu bilinçle bakacak; ve bunun sonucu olarak da, ister istemez büyük bir azab duyacaktır!..
Bunun misâlini şöyle verebiliriz...
Gün boyu bir takım şeylerden korkuyorsunuz ve derken uyuyorsunuz... Uykunuzda o sizi korkutan şeyler rüyanıza giriyor!..
Evet, fizikman bedeninize yapılan bir şey yok, ama gündüz bilincinize yerleşmiş olan o korkutucu şeyler, sizin o anki yaşantınızı kâbusa çevirmiştir!..
Rüyada duyduğun acı, beynin ruha yüklediğini gösterir... Kabir azabı dahi bu yüklenmeden dolayıdır...

Dünyada yaşarken, Allah Rasûlü’nün uyardığı tarzda çalışmalarla kendini o şartlara hazırlamamışsa; artık o ortamda kesinlikle yapabileceği hiç bir şey yoktur;
içinde bulunduğu şartlara ve sonuçlarına katlanmaktan başka!.
“Kabir azabı” denilen şey burada oluşan yaşam biçimidir..

Ölüm, bu bedenle kişinin alâkasının kesilmesi ve bu beden üzerindeki tasarrufunun kalkmasıdır. Ölüm yok olmak değildir.
Kişi kesintisiz olarak ruh boyutuyla yaşamına şuurlu olarak devam eder.
Kişi rüya görürken, rüyanın içinde iken; “Ben bu rüyayı beğenmedim, biraz da başka tarz bir rüya göreyim.”
diyerek gördüğü rüyayı arzusuna uygun olarak değiştirebilir mi?.. Hayır!..

Aynı şekilde, tüm dünya yaşamında beynine “Ben bu bedenim!.” düşüncesi yerleştiği için, ölümü tatma anından itibaren bu bedenle ilgin tamamen
kesildiği halde ve ruh bedenle yaşam boyutuna geçmiş olmana rağmen, bu fizik-biyolojik bedeni bırakıp gidemiyorsun.

Ruhuna yüklenmiş olan kayıtlar; “Ben bu bedenim!.” şeklinde olduğundan, sen de cesetle birlikte diri diri toprağa giriyorsun. Üzerine toprak atılıyor ve orada kalıyorsun!..
Bu dünyada yaşadığın süreç içinde “ ben bu beden değilim! “ bilincini oluşturamadığınız sürece âkıbet budur.

Yanarak ölen biri için de, aynı şey!. Kendisini beden zannettiğinden, korkunç bir acı çekerek, bedeninin yanışını seyrediyor.
Bir rüyada boğazını kestikleri, veya vücuduna bıçak sapladıkları zaman ne hâle geliyorsun?.

Rüyada gerçekten bedene verilen bir eza cefa var mı? Hayır!.
Ama, öyle olmasına rağmen o rüyada ne hâle geliyorsun bir düşün!
Oysa olay, ruh boyutunda oluyor.

İşte kişi, kabre girdiği zaman da olay, tamamen “ruh boyutu”nda cereyan ediyor.
İşte mezar yaşamı da, eğer dünyada iken bu ortama karşı tedbir alınmamış ise, otomatik olarak kâbusa dönüşecektir... Uyanması mümkün olmayan bir kâbûs!..

Bu durum da dini terminolojide “kabir azabı” diye anlatılmıştır...
Gündüzleriniz ve bilinç düzeyiniz nasıl rüyalarınıza yansıyorsa ve o rüyaları değiştirmek elinizde olmuyorsa;
kabir yaşantısı da onun benzeri bir şekilde, artık değiştirmeniz mümkün olmayan bir tarzda kıyamete kadar sürüp gidecektir...
Ve kabirdeki bu bitmez tükenmez kabusa, azaba karşı, şu anda yaşarken tedbir almanız ve bu durumdan kendinizi korumanız da mümkündür ki bu yüzden
islam Dini gelmiştir...
Selam ve dua ile
Alıntıdır

alıntıyı da doğrulatmak gerekli diye düşünüyorum her alıntıyı koymak yanlış olsa gerek çünki açmış olduğunuz konu desdeksiz atılmış koca bir yalandır eğer doğru iseniz ayetlerle desdekleyin lutven
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,021
Tepkime puanı
425
Üst Alt