Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Genel islami paylaşımlar
Kardeşini Nefsi Gözetmek, Ona İyilikte Bulunmak
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 43530" data-attributes="member: 3"><p>kadının 9 nefsi nedir, iyilikte bulunmak ile ilgili hadisler, din kardeşini kendi nefsini sevmedikçe, kadinin 9 nefsi nedir, misafiri yesin diye ışıkları söndüren sahabeler, mümin mümin kardeşini sevdikçe gerçek mümündir, fena fil ihvan anlamı, kadınların 9 nefsi, fenafil nefs, kadınların 9 nefsi nelerdir, iyilikte bulunmak, mumin kardesini sevmedikce, kim kendisi için sevdiği bir şeyi kardeşi içinde sevmedikçe gerçekten iman etmiş olamaz, mümin kendi nefsini arkadaşının nefsine tercih, 9 nefs nedir, kişi kendi nefsi için istedğini, kadının dokuz nefsi nedir, kadin nefsi nedir, kadının 9 nefsi nelerdir,</p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Sizden hiçbiriniz, kendi nefsi için istediğini ve sevdiği şeyleri din kardeşi için de isteyip sevmedikçe gerçek bir mümin olamaz,”[ Buharî, İman, 8; Müslim, İman, 69; Nesaî, İman, 19.] hadis-i şerifi bu konuda her şeyi ifade edecek kadar özlüdür.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Hadis tasavuftaki “fenâ fil ihvan” anlayışının temelidir. Allah için sevilen ve sayesinde nice ilahî lütuflara erişilen mümin kardeşler, insanı Allah’a düşman eden mücrim nefis kadar sevilemezse, bu sevgi yetersizdir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Başkasına infak ve karşılıksız sevgi, ancak gerçek ve kuvvetli bir imanla elde edilebilir. Allahu Teala’yı yakinen tanımayan ve O’nun yüce sevgisiyle eşyayı gönlünden atamayan kimse, başkasını karşılıksız sevemez, dünyevî bir çıkarı olmadan kimseye ikram edemez. Allahu Teala’nın rızasını her şeyin üstünde tutmanın nasıl olacağını ispat eden şu müminlerden, gerçek iman ve kardeşlik dersini öğrenelim.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Velilerden Ebu Osman el-Hîrî [k.s] demiştir ki:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Arkadaşlığın hakkı, kendi malından kardeşine bolca verip onun malına göz dikmemen, kendin ona insaf edip ondan insaf beklememen, sen ona tabi olup onun sana uymasını arzulamaman, ondan sana ulaşan iyilikleri çok görüp senden ona ulaşanları az bulmandır.”[ Sühreverdî, Avarif, 433. [Trc:559].]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Büyük velilerden Zünnûn el-Mısrî [k.s] demiştir ki: “Gönlü Hak’ka açılmış zahidin alameti üçtür:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> 1-Elinde biriken malı dağıtır.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> 2-Olmayanın peşine düşmez.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> 3-Yiyeceğini başkalarına ikram eder.” [Avarif, 248 [Trc: Gerçek Tasavuf, 315]]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Velilerden Ebu Bekir b. Ebu Sa’d [k.s] demiştir ki:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Sufilerle arkadaşlık eden kimse, nefsini, kalbini ve malını aradan çıkararak sırf Allah için arkadaşlık yapsın. Çünkü, kalbini ve niyetini maddi şeylere bağlayan kimse, asıl maksadına ulaşamaz.”</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Ebu Muhammed Rüveym demiştir ki: “Tasavvuf üç haslet üzerine kurulmuştur:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> 1-Hak’kın huzurunda fakr ve yokluk hâline sarılmak.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> 2-Malından bolca infak etmek ve isar yani başkalarını kendine tercih ahlakını elde etmek.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> 3-Başkasına bir şey arzetme ve ihtiyarı terketmek.” [Bkz: Avarif, 250 [Trc: Gerçek Tasavuf, 319].]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Abdullah b. Abbas [r.a], anlatıyor; Rasulullah [a.s], Ben-î Nadr ganimetlerini elde edince, Ensar’a:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Sizler kendi isteğinizle, Muhacir kardeşlerinizle mallarınızı ve evlerinizi bölüştünüz. Bu ganimette de onlara ortak oldunuz. Eğer isterseniz mal ve evleriniz size kalsın, bu ganimetten size bir şey vermiyelim [hepsini Muhacirlere dağıtalım]!” buyurdu. Bunun üzerine Ensar:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Hayır, biz mallarımızı ve evlerimizi onlarla bölüştük, bu devam etsin. Ayrıca bizler bu ganimetteki payımızdan vazgeçerek hepsini onlara veriyoruz,” dediler. Bunun üzerine Allahu Teala:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Onlar kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, başkalarını kendilerine tercih ederler,” [Haşr 59/ 9.] ayet-i kerimesini indirdi.” [Bkz: Taberî, Camiu’l-Beyan, XIV, 4l; Beğavî, Meâlimu’t-Tenzîl, VIII, 88; Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, V, 200; Kurtûbî, el-Cami’, XVIII, 25.]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Ebu Hureyre [r.a] anlatıyor: Sıkıntı içinde olan bir adam, Rasulullah’a [a.s] gelerek:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Ya Rasulallah! Çok açım, bana yiyecek ver! dedi.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Rasulullah [a.s] hanımlarına haber göndererek:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Yanınızda yiyecek bir şey var mı?” diye sordurdu. Onlar da:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Seni hak üzere gönderen Allah’a yemin olsun ki, yanımızda sudan başka bir şey yok! dediler. Bunun üzerine Rasulullah [a.s], adama:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Bu gece sana yedirecek bir yiyeceğimiz yok! buyurdu. Sonra, sahabîlere dönerek:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Kim, bu adamı bu gece misafir ederse, Allah ona rahmet eylesin!” buyurdu. O zaman Ensar’dan bir zat ayağa kalkarak:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Onu ben misafir ederim ya Rasulellah! diyerek, adamı evine götürdü. Âilesine:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Bu, Rasulullah’ın [a.s] misafiridir, ona ikram et, evde ne varsa ona getir!” dedi. Kadın da:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Yanımızda sadece, çocukların yiyeceği var!” dedi. Bunun üzerine adam:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Kalk, çocukları biraz oyala ve bir şey yemeden uyut. Sonra kandili yak. Misafir yemeye başlayınca, sen kalkıp ışığı düzeltiyormuş gibi yaparak, onu söndür. Sonra gel. Ortadaki yemeği Rasulullah’ın [a.s] misafiri yiyip doyması için, biz yemek yiyor gibi yapalım, fakat bir şey yemeyelim, dedi.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Hanım kalktı, çocukları oyalamaya başladı ve hiçbir şey yemeden uyudular. Sonra, tirid yemeği yaptı ve sofraya getirdi. Kandili yaktı. Misafir yemeye başlayınca, kalktı ışığı düzeltiyormuş gibi yaparak kandili söndürdü. Karı-koca sofrada ağızlarını şapırdatarak yemek yiyormuş gibi yaptılar, fakat hiçbir şey yemediler. Kaşığı boş getirip boş götürdüler. Misafir onların da yediğini zannederek karanlıkta ortadaki yemeğin hepsini yedi ve doydu. Karı-koca aç olarak gecelediler. Sabah olunca misafirle ev sahibi erkenden Rasulullah’a [a.s], gittiler. Efendimiz [a.s], onları görünce tebessüm ederek:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Allahu Teala, bu gece falan erkekle filan kadının yaptıklarından çok hoşnut oldu.” buyurdu. Bunun üzerine Allahu Teala:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Onlar, kendileri muhtaç olsalar bile, başkalarını nefislerine tercih ederler.” ayet-i kerimesini indirdi.” [Bkz: 29. dipnottaki kaynaklar. Ayrıca bkz: Buharî, Menâkıbu’l-Ensâr, l0; Tefsiru Sûre, [59], 9.]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Bu ayetin inişine sebeb olan hâdise hakkında Enes [r.a] şöyle bir olayı nakletmiştir:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Ashabtan birisine kızartılmış bir koyun kellesi hediye edildi. Kendisi de çok sıkıntı içindeydi. Buna rağmen kelleyi yandaki komşusuna gönderdi. O da bir diğer komşusuna gönderdi ve böylece kelle, yedi komşuyu dolaşarak ilk gönderene geri geldi. O zaman bu ayet-i kerime indi.” [Yukarıdaki tefsirlerde gösterilen yerlere bakınız.]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Enes b. Malik [r.a] anlatıyor: Abdurrahman b. Avf Medine’ye hicret ettiği zaman Rasulullah [a.s] onu Sa’d b. Rebi’ ile kardeş yaptı. Sa’d b. Rebi’, Abdurrahman b. Avf’a:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Malımı ikiye bölüp yarısını sana vereceğim. Bir de, benim iki hanımım var. Bunlardan birisini boşayayım, iddeti bitince onunla evlen, dedi. Abdurrahman b. Avf da:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Kardeşim, Allahu Teala sana, ehlin ve malında bereket versin. Sen bana çarşının yolunu göster, ben ticâretle uğraşayım, dedi. [Buharî, Menakıbu’l-Ensar, 3; Nesaî, Büyu’, 97; İbnu Kesir, el-Bidaye, III, 227; İbnu Sa’d, Tabakat, III, 89; Kahdehlevî, Hayatu’s-Sahabe, I, 363]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Huzeyfetu’l-Adevî anlatıyor: “Yermük harbinde amcamın oğlunu bulmak için yaralılar arasında dolaşıyordum. Yanımda da bir miktar su vardı. Kendi kendime: ‘eğer rastlarsam ona su verir, yüzünü silerim.’ diye düşünüyordum. Bir de baktım ki onun yanındayım. Kendisine:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Sana su vereyim mi? dedim.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Evet, diye işaret etti. Tam kendisine su verecekken, öbür yandan birisi:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Ah su! diye inledi. Sesi duyan amcamın oğlu:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Suyu ona götür! dedi. Hemen ona koştum. Bir de baktım ki Hişam b. el-As. Kendisine:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Sana su vereyim mi? diye sordum. Bu arada Hişam, öbür taraftan birinin âh! dediğini duydu. Kendisi hiç içmeden:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Suyu ona götür! dedi. Hemen onun yanına koştum, yanına vardığımda adam ruhunu teslim etmişti. Sonra, Hişam’a yetişeyim, diye koştum, geldiğimde onun da ruhunu teslim ettiğini gördüm. Bâri amcamın oğluna yetişeyim, dedim. Yanına geldim ki o da ruhunu teslim etmişti! [Kandehlevî, Hayatu’s-Sahabe, I, 308; Bkz: Kurtûbî, el-Cami, XVIII, 28.]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Bir de Allah dostlarının cömertliğini dinleyelim: Velilerden Ebu’l-Hasan el-Antâkî’nin yanına otuz küsur misafir geldi. Kendisi o zaman, Rey’in bir köyünde bulunuyordu. Yanında da beş kişiyi doyurmayacak kadar sayılı ekmek vardı. Ekmekleri doğradılar, ortaya koydular, herkes nasibi kadar yesin diye ışığı da söndürdüler ve yemeğin başına oturdular. Bir müddet sonra, yemekten geri çekildiklerinde, bütün ekmekler olduğu gibi duruyordu. Her birisi, kardeşini kendisine tercih ederek, bir şey yememiş ve bütün yiyecek ortada kalmıştı. [Sühreverdî, Avarif, 249. [Trc: Gerçek Tasavvuf, 317].]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Ebu’l-Hasen el-Bûşencî’ye: “Fütüvvet nedir?” diye sorulduğunda, şöyle demiştir: “Bana göre fütüvvet, Cenab-ı Hak’kın Ensar-ı Kiram’ı anlattığı şu ayet-i kerimede anlatılan hâldir:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Muhacirlerden önce Medine’yi yurt ve iman evi edinenler, kendilerine hicret edip gelenlere sevgi beslerler. Onlara verdikleri şeylerden dolayı nefislerinde bir darlık duymazlar. Kendilerinin ihtiyacı olsa bile, onları nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunur [ve kurtulursa] işte onlar ebedi kurtuluşa erenlerdir.” [Haşr 59/ 9.]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> İbnu Atâ, “onları nefislerine tercih ederler” ayeti için: “Bunu cömertlik ve kerem olarak” yaparlar demiş; “Kendilerinin ihtiyacı olsa bile” ayetini de: “Kendileri açlık ve fakirlik içinde olsalar dahi…” şeklinde tefsir etmiştir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Yusuf b. Hüseyn er-Razî, demiştir ki: “Nefsi için bir mülk görenin îsâr ahlakı [başkasını kendisine tercihi] güzel olmaz. Çünkü o, nefsinin herhangi bir şeye sahip olduğunu düşünmekle, o şeyde nefsinin daha çok hak sahibi olduğunu zannetmektedir. Gerçek îsar ancak, her şeyin Hak’ka ait olduğunu gören ve bilen kimseden meydana gelir. Bu anlayışta olan kimse, kendisi vâsıtasıyla veya başka yoldan mülk kime ulaşmışsa bu nimete o kimseyi daha çok hak sahibi görür ve kendi eline bir mülk geçince de, nefsini, onun yerine ve sahibine ulaştıran bir emanetçi ve dağıtımcı olarak düşünür.” [Bkz: Sühreverdî, Avarif, 250. [Trc: Gerçek Tasavvuf, 318].]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Bir de şu hâdiseyi okuyalım: Halife Muvaffak zamanında bazı fitneciler sufileri halifeye şikayet edip, haksız yere suçladılar. [Olay; hicrî 262, [mîlâdî 875]’de vâki oldu. Sûfileri zındıklıkla ithâm eden, Hanbeli mezhebi fakihlerinden “Gulam-ı Halil” isimli bir zattı. Halife Muvaffak ve annesi yanında sûfilerin bazı görüşlerini, meselâ; onların, Allah Teâlâ’ya âşık olma fikrini tenkid ederek, bunun olmayacağını, sûfilerin yanlış yolda ve itikatta olduğunu ileri sürmüş, fakat sonuçta iftirası ve yanlışı ortaya çıkmıştır.] Halife bunların yakalanıp cezalandırılmasını emretti. Cüneyd el-Bağdâdî, kendisini fakîh göstererek kurtuldu, eş-Şehham, er-Rakkam ve Ebu Hüseyin Nuri yakalanıp nezarete alındılar. Boyunları vurulmak üzere hazırlık yapılınca, Nuri öne atıldı. Cellat kendisine:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Niçin acele ediyorsun? diye sorunca:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Kardeşlerimin bir saat fazla yaşamaları için ölüme kendimi tercih ediyorum, önce beni öldürünüz! dedi. Cellat hayret içinde kaldı, elini geri çekti. Hâdise halifeye haber verildi. Halife sufilerin hâlini incelemek üzere, Kâdı’l-Kudât İsmail b. İshak’a haber gönderdi. Kâdı, Ebu Hüseyin en-Nurî ile biraz konuşmasından sonra Halife’ye:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Eğer bu topluluk zındık ise, yeryüzünde hiçbir muvahhid yoktur! dedi. Halife de onları serbest bıraktı. [Ebu Nuaym, Hilyetu’l-Evliya, X, 250-251. Bkz: Hatib, Tarih-i Bağdat, V, l30-l35; Süleyman Ateş, İslam Tasavvufu, 83.]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Kays b. Sa’d hastalanmıştı. Dost ve arkadaşları kendisini ziyarette biraz geçiktiler. Durumu soruşturunca, kendisine:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Onlar, kendilerinde olan alacağın sebebiyle yanına gelmekten sıkılıyorlar! dediler. Bunu duyan Kays:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Kardeşlerimi beni ziyaretten alıkoyan malı Allah helak etsin! dedi ve sonra bir adam görevlendirip:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Kays’a borcu olanın borcu silinmiştir! diye bağırmasını emretti. Münadi dediğini yapınca, akşama kadar ziyaretçi akınından kapısının eşiği kırıldı.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Yine adamın birisi, borç almak için bir arkadaşına gitti. Kapısını çaldı. Ev sahibi dışarı çıkıp, niçin geldiğini sordu. O da dörtyüz dirhem borcu olduğunu, onun için kendisine geldiğini söyledi. Ev sahibi içeri girerek dörtyüz dirhem getirip verdi ve ağlayarak eve girdi. Bunu gören hanımı:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Madem borç vermek sana zor geliyordu, bir bahane bulup da onu geri gönderseydin ya! dedi. Adam da:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> -Ben verdiğim paraya değil, niçin kardeşimin hâlini araştırmayıp, onu borç için kapımı çalmaya muhtaç ettiğime ağlıyorum! dedi.” [Bkz: Avarif, 251. [Trc: 320].]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Arifibillah Sühreverdî [k.s] işin özünü şöyle özetliyor:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Sufiyi, başkalarını kendi nefsine tercih etmeye sevkeden ancak, onun nefsinin temizliği ve tabiatının şerefli oluşudur. Allahu Teala bir kimseyi ancak, tabiatını bu güzel ahlak ile terbiye ve ıslah ettikten sonra kendisine dost yaşar.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Tabiat ve karakterinde cömertlik ve el açıklığı olan bütün kimseler sufi olmaya en yakın ve en yatkın kimselerdir. Çünkü cömertlik, insanın fıtratına bağlı bir sıfattır. Buna sehavet denir. Onun zıddı, şuh ile tabir edilen aşırı cimriliktir. Cimrilik ise, nefisten kaynaklanan bir sıfattır. Allahu Teala:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Nefsinin cimriliğinden korunan [kurtulan] lar felâha ermiştir,” [Haşr 59/ 9.] buyurmaktadır. Bu ayet-i kerimede kurtuluş, cimrilikten korunup kurtulmaya bağlanmıştır. Şu ayet-i kerimede ise kurtuluş, infâk ve ihsana bağlanmıştır:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> “Onlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredir ve felâha erecek de onlardır.” [Bakara 2/ 3-5.]</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"> Felah, dünya ve ahiretin saadeti demektir. Ebedi kurtuluş budur...</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'"></span></span><p style="text-align: center"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Georgia'">(alıntı)</span></span></p> <p style="text-align: center"></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 43530, member: 3"] kadının 9 nefsi nedir, iyilikte bulunmak ile ilgili hadisler, din kardeşini kendi nefsini sevmedikçe, kadinin 9 nefsi nedir, misafiri yesin diye ışıkları söndüren sahabeler, mümin mümin kardeşini sevdikçe gerçek mümündir, fena fil ihvan anlamı, kadınların 9 nefsi, fenafil nefs, kadınların 9 nefsi nelerdir, iyilikte bulunmak, mumin kardesini sevmedikce, kim kendisi için sevdiği bir şeyi kardeşi içinde sevmedikçe gerçekten iman etmiş olamaz, mümin kendi nefsini arkadaşının nefsine tercih, 9 nefs nedir, kişi kendi nefsi için istedğini, kadının dokuz nefsi nedir, kadin nefsi nedir, kadının 9 nefsi nelerdir, [SIZE=3][FONT=Georgia] “Sizden hiçbiriniz, kendi nefsi için istediğini ve sevdiği şeyleri din kardeşi için de isteyip sevmedikçe gerçek bir mümin olamaz,”[ Buharî, İman, 8; Müslim, İman, 69; Nesaî, İman, 19.] hadis-i şerifi bu konuda her şeyi ifade edecek kadar özlüdür. Hadis tasavuftaki “fenâ fil ihvan” anlayışının temelidir. Allah için sevilen ve sayesinde nice ilahî lütuflara erişilen mümin kardeşler, insanı Allah’a düşman eden mücrim nefis kadar sevilemezse, bu sevgi yetersizdir. Başkasına infak ve karşılıksız sevgi, ancak gerçek ve kuvvetli bir imanla elde edilebilir. Allahu Teala’yı yakinen tanımayan ve O’nun yüce sevgisiyle eşyayı gönlünden atamayan kimse, başkasını karşılıksız sevemez, dünyevî bir çıkarı olmadan kimseye ikram edemez. Allahu Teala’nın rızasını her şeyin üstünde tutmanın nasıl olacağını ispat eden şu müminlerden, gerçek iman ve kardeşlik dersini öğrenelim. Velilerden Ebu Osman el-Hîrî [k.s] demiştir ki: “Arkadaşlığın hakkı, kendi malından kardeşine bolca verip onun malına göz dikmemen, kendin ona insaf edip ondan insaf beklememen, sen ona tabi olup onun sana uymasını arzulamaman, ondan sana ulaşan iyilikleri çok görüp senden ona ulaşanları az bulmandır.”[ Sühreverdî, Avarif, 433. [Trc:559].] Büyük velilerden Zünnûn el-Mısrî [k.s] demiştir ki: “Gönlü Hak’ka açılmış zahidin alameti üçtür: 1-Elinde biriken malı dağıtır. 2-Olmayanın peşine düşmez. 3-Yiyeceğini başkalarına ikram eder.” [Avarif, 248 [Trc: Gerçek Tasavuf, 315]] Velilerden Ebu Bekir b. Ebu Sa’d [k.s] demiştir ki: “Sufilerle arkadaşlık eden kimse, nefsini, kalbini ve malını aradan çıkararak sırf Allah için arkadaşlık yapsın. Çünkü, kalbini ve niyetini maddi şeylere bağlayan kimse, asıl maksadına ulaşamaz.” Ebu Muhammed Rüveym demiştir ki: “Tasavvuf üç haslet üzerine kurulmuştur: 1-Hak’kın huzurunda fakr ve yokluk hâline sarılmak. 2-Malından bolca infak etmek ve isar yani başkalarını kendine tercih ahlakını elde etmek. 3-Başkasına bir şey arzetme ve ihtiyarı terketmek.” [Bkz: Avarif, 250 [Trc: Gerçek Tasavuf, 319].] Abdullah b. Abbas [r.a], anlatıyor; Rasulullah [a.s], Ben-î Nadr ganimetlerini elde edince, Ensar’a: “Sizler kendi isteğinizle, Muhacir kardeşlerinizle mallarınızı ve evlerinizi bölüştünüz. Bu ganimette de onlara ortak oldunuz. Eğer isterseniz mal ve evleriniz size kalsın, bu ganimetten size bir şey vermiyelim [hepsini Muhacirlere dağıtalım]!” buyurdu. Bunun üzerine Ensar: “Hayır, biz mallarımızı ve evlerimizi onlarla bölüştük, bu devam etsin. Ayrıca bizler bu ganimetteki payımızdan vazgeçerek hepsini onlara veriyoruz,” dediler. Bunun üzerine Allahu Teala: “Onlar kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, başkalarını kendilerine tercih ederler,” [Haşr 59/ 9.] ayet-i kerimesini indirdi.” [Bkz: Taberî, Camiu’l-Beyan, XIV, 4l; Beğavî, Meâlimu’t-Tenzîl, VIII, 88; Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, V, 200; Kurtûbî, el-Cami’, XVIII, 25.] Ebu Hureyre [r.a] anlatıyor: Sıkıntı içinde olan bir adam, Rasulullah’a [a.s] gelerek: -Ya Rasulallah! Çok açım, bana yiyecek ver! dedi. Rasulullah [a.s] hanımlarına haber göndererek: -Yanınızda yiyecek bir şey var mı?” diye sordurdu. Onlar da: -Seni hak üzere gönderen Allah’a yemin olsun ki, yanımızda sudan başka bir şey yok! dediler. Bunun üzerine Rasulullah [a.s], adama: -Bu gece sana yedirecek bir yiyeceğimiz yok! buyurdu. Sonra, sahabîlere dönerek: -Kim, bu adamı bu gece misafir ederse, Allah ona rahmet eylesin!” buyurdu. O zaman Ensar’dan bir zat ayağa kalkarak: Onu ben misafir ederim ya Rasulellah! diyerek, adamı evine götürdü. Âilesine: -Bu, Rasulullah’ın [a.s] misafiridir, ona ikram et, evde ne varsa ona getir!” dedi. Kadın da: -Yanımızda sadece, çocukların yiyeceği var!” dedi. Bunun üzerine adam: -Kalk, çocukları biraz oyala ve bir şey yemeden uyut. Sonra kandili yak. Misafir yemeye başlayınca, sen kalkıp ışığı düzeltiyormuş gibi yaparak, onu söndür. Sonra gel. Ortadaki yemeği Rasulullah’ın [a.s] misafiri yiyip doyması için, biz yemek yiyor gibi yapalım, fakat bir şey yemeyelim, dedi. Hanım kalktı, çocukları oyalamaya başladı ve hiçbir şey yemeden uyudular. Sonra, tirid yemeği yaptı ve sofraya getirdi. Kandili yaktı. Misafir yemeye başlayınca, kalktı ışığı düzeltiyormuş gibi yaparak kandili söndürdü. Karı-koca sofrada ağızlarını şapırdatarak yemek yiyormuş gibi yaptılar, fakat hiçbir şey yemediler. Kaşığı boş getirip boş götürdüler. Misafir onların da yediğini zannederek karanlıkta ortadaki yemeğin hepsini yedi ve doydu. Karı-koca aç olarak gecelediler. Sabah olunca misafirle ev sahibi erkenden Rasulullah’a [a.s], gittiler. Efendimiz [a.s], onları görünce tebessüm ederek: “Allahu Teala, bu gece falan erkekle filan kadının yaptıklarından çok hoşnut oldu.” buyurdu. Bunun üzerine Allahu Teala: “Onlar, kendileri muhtaç olsalar bile, başkalarını nefislerine tercih ederler.” ayet-i kerimesini indirdi.” [Bkz: 29. dipnottaki kaynaklar. Ayrıca bkz: Buharî, Menâkıbu’l-Ensâr, l0; Tefsiru Sûre, [59], 9.] Bu ayetin inişine sebeb olan hâdise hakkında Enes [r.a] şöyle bir olayı nakletmiştir: “Ashabtan birisine kızartılmış bir koyun kellesi hediye edildi. Kendisi de çok sıkıntı içindeydi. Buna rağmen kelleyi yandaki komşusuna gönderdi. O da bir diğer komşusuna gönderdi ve böylece kelle, yedi komşuyu dolaşarak ilk gönderene geri geldi. O zaman bu ayet-i kerime indi.” [Yukarıdaki tefsirlerde gösterilen yerlere bakınız.] Enes b. Malik [r.a] anlatıyor: Abdurrahman b. Avf Medine’ye hicret ettiği zaman Rasulullah [a.s] onu Sa’d b. Rebi’ ile kardeş yaptı. Sa’d b. Rebi’, Abdurrahman b. Avf’a: -Malımı ikiye bölüp yarısını sana vereceğim. Bir de, benim iki hanımım var. Bunlardan birisini boşayayım, iddeti bitince onunla evlen, dedi. Abdurrahman b. Avf da: -Kardeşim, Allahu Teala sana, ehlin ve malında bereket versin. Sen bana çarşının yolunu göster, ben ticâretle uğraşayım, dedi. [Buharî, Menakıbu’l-Ensar, 3; Nesaî, Büyu’, 97; İbnu Kesir, el-Bidaye, III, 227; İbnu Sa’d, Tabakat, III, 89; Kahdehlevî, Hayatu’s-Sahabe, I, 363] Huzeyfetu’l-Adevî anlatıyor: “Yermük harbinde amcamın oğlunu bulmak için yaralılar arasında dolaşıyordum. Yanımda da bir miktar su vardı. Kendi kendime: ‘eğer rastlarsam ona su verir, yüzünü silerim.’ diye düşünüyordum. Bir de baktım ki onun yanındayım. Kendisine: -Sana su vereyim mi? dedim. -Evet, diye işaret etti. Tam kendisine su verecekken, öbür yandan birisi: -Ah su! diye inledi. Sesi duyan amcamın oğlu: -Suyu ona götür! dedi. Hemen ona koştum. Bir de baktım ki Hişam b. el-As. Kendisine: -Sana su vereyim mi? diye sordum. Bu arada Hişam, öbür taraftan birinin âh! dediğini duydu. Kendisi hiç içmeden: -Suyu ona götür! dedi. Hemen onun yanına koştum, yanına vardığımda adam ruhunu teslim etmişti. Sonra, Hişam’a yetişeyim, diye koştum, geldiğimde onun da ruhunu teslim ettiğini gördüm. Bâri amcamın oğluna yetişeyim, dedim. Yanına geldim ki o da ruhunu teslim etmişti! [Kandehlevî, Hayatu’s-Sahabe, I, 308; Bkz: Kurtûbî, el-Cami, XVIII, 28.] Bir de Allah dostlarının cömertliğini dinleyelim: Velilerden Ebu’l-Hasan el-Antâkî’nin yanına otuz küsur misafir geldi. Kendisi o zaman, Rey’in bir köyünde bulunuyordu. Yanında da beş kişiyi doyurmayacak kadar sayılı ekmek vardı. Ekmekleri doğradılar, ortaya koydular, herkes nasibi kadar yesin diye ışığı da söndürdüler ve yemeğin başına oturdular. Bir müddet sonra, yemekten geri çekildiklerinde, bütün ekmekler olduğu gibi duruyordu. Her birisi, kardeşini kendisine tercih ederek, bir şey yememiş ve bütün yiyecek ortada kalmıştı. [Sühreverdî, Avarif, 249. [Trc: Gerçek Tasavvuf, 317].] Ebu’l-Hasen el-Bûşencî’ye: “Fütüvvet nedir?” diye sorulduğunda, şöyle demiştir: “Bana göre fütüvvet, Cenab-ı Hak’kın Ensar-ı Kiram’ı anlattığı şu ayet-i kerimede anlatılan hâldir: “Muhacirlerden önce Medine’yi yurt ve iman evi edinenler, kendilerine hicret edip gelenlere sevgi beslerler. Onlara verdikleri şeylerden dolayı nefislerinde bir darlık duymazlar. Kendilerinin ihtiyacı olsa bile, onları nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunur [ve kurtulursa] işte onlar ebedi kurtuluşa erenlerdir.” [Haşr 59/ 9.] İbnu Atâ, “onları nefislerine tercih ederler” ayeti için: “Bunu cömertlik ve kerem olarak” yaparlar demiş; “Kendilerinin ihtiyacı olsa bile” ayetini de: “Kendileri açlık ve fakirlik içinde olsalar dahi…” şeklinde tefsir etmiştir. Yusuf b. Hüseyn er-Razî, demiştir ki: “Nefsi için bir mülk görenin îsâr ahlakı [başkasını kendisine tercihi] güzel olmaz. Çünkü o, nefsinin herhangi bir şeye sahip olduğunu düşünmekle, o şeyde nefsinin daha çok hak sahibi olduğunu zannetmektedir. Gerçek îsar ancak, her şeyin Hak’ka ait olduğunu gören ve bilen kimseden meydana gelir. Bu anlayışta olan kimse, kendisi vâsıtasıyla veya başka yoldan mülk kime ulaşmışsa bu nimete o kimseyi daha çok hak sahibi görür ve kendi eline bir mülk geçince de, nefsini, onun yerine ve sahibine ulaştıran bir emanetçi ve dağıtımcı olarak düşünür.” [Bkz: Sühreverdî, Avarif, 250. [Trc: Gerçek Tasavvuf, 318].] Bir de şu hâdiseyi okuyalım: Halife Muvaffak zamanında bazı fitneciler sufileri halifeye şikayet edip, haksız yere suçladılar. [Olay; hicrî 262, [mîlâdî 875]’de vâki oldu. Sûfileri zındıklıkla ithâm eden, Hanbeli mezhebi fakihlerinden “Gulam-ı Halil” isimli bir zattı. Halife Muvaffak ve annesi yanında sûfilerin bazı görüşlerini, meselâ; onların, Allah Teâlâ’ya âşık olma fikrini tenkid ederek, bunun olmayacağını, sûfilerin yanlış yolda ve itikatta olduğunu ileri sürmüş, fakat sonuçta iftirası ve yanlışı ortaya çıkmıştır.] Halife bunların yakalanıp cezalandırılmasını emretti. Cüneyd el-Bağdâdî, kendisini fakîh göstererek kurtuldu, eş-Şehham, er-Rakkam ve Ebu Hüseyin Nuri yakalanıp nezarete alındılar. Boyunları vurulmak üzere hazırlık yapılınca, Nuri öne atıldı. Cellat kendisine: -Niçin acele ediyorsun? diye sorunca: -Kardeşlerimin bir saat fazla yaşamaları için ölüme kendimi tercih ediyorum, önce beni öldürünüz! dedi. Cellat hayret içinde kaldı, elini geri çekti. Hâdise halifeye haber verildi. Halife sufilerin hâlini incelemek üzere, Kâdı’l-Kudât İsmail b. İshak’a haber gönderdi. Kâdı, Ebu Hüseyin en-Nurî ile biraz konuşmasından sonra Halife’ye: “Eğer bu topluluk zındık ise, yeryüzünde hiçbir muvahhid yoktur! dedi. Halife de onları serbest bıraktı. [Ebu Nuaym, Hilyetu’l-Evliya, X, 250-251. Bkz: Hatib, Tarih-i Bağdat, V, l30-l35; Süleyman Ateş, İslam Tasavvufu, 83.] Kays b. Sa’d hastalanmıştı. Dost ve arkadaşları kendisini ziyarette biraz geçiktiler. Durumu soruşturunca, kendisine: -Onlar, kendilerinde olan alacağın sebebiyle yanına gelmekten sıkılıyorlar! dediler. Bunu duyan Kays: -Kardeşlerimi beni ziyaretten alıkoyan malı Allah helak etsin! dedi ve sonra bir adam görevlendirip: -Kays’a borcu olanın borcu silinmiştir! diye bağırmasını emretti. Münadi dediğini yapınca, akşama kadar ziyaretçi akınından kapısının eşiği kırıldı. Yine adamın birisi, borç almak için bir arkadaşına gitti. Kapısını çaldı. Ev sahibi dışarı çıkıp, niçin geldiğini sordu. O da dörtyüz dirhem borcu olduğunu, onun için kendisine geldiğini söyledi. Ev sahibi içeri girerek dörtyüz dirhem getirip verdi ve ağlayarak eve girdi. Bunu gören hanımı: -Madem borç vermek sana zor geliyordu, bir bahane bulup da onu geri gönderseydin ya! dedi. Adam da: -Ben verdiğim paraya değil, niçin kardeşimin hâlini araştırmayıp, onu borç için kapımı çalmaya muhtaç ettiğime ağlıyorum! dedi.” [Bkz: Avarif, 251. [Trc: 320].] Arifibillah Sühreverdî [k.s] işin özünü şöyle özetliyor: “Sufiyi, başkalarını kendi nefsine tercih etmeye sevkeden ancak, onun nefsinin temizliği ve tabiatının şerefli oluşudur. Allahu Teala bir kimseyi ancak, tabiatını bu güzel ahlak ile terbiye ve ıslah ettikten sonra kendisine dost yaşar. Tabiat ve karakterinde cömertlik ve el açıklığı olan bütün kimseler sufi olmaya en yakın ve en yatkın kimselerdir. Çünkü cömertlik, insanın fıtratına bağlı bir sıfattır. Buna sehavet denir. Onun zıddı, şuh ile tabir edilen aşırı cimriliktir. Cimrilik ise, nefisten kaynaklanan bir sıfattır. Allahu Teala: “Nefsinin cimriliğinden korunan [kurtulan] lar felâha ermiştir,” [Haşr 59/ 9.] buyurmaktadır. Bu ayet-i kerimede kurtuluş, cimrilikten korunup kurtulmaya bağlanmıştır. Şu ayet-i kerimede ise kurtuluş, infâk ve ihsana bağlanmıştır: “Onlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredir ve felâha erecek de onlardır.” [Bakara 2/ 3-5.] Felah, dünya ve ahiretin saadeti demektir. Ebedi kurtuluş budur... [/FONT][/SIZE][CENTER][SIZE=3][FONT=Georgia](alıntı)[/FONT][/SIZE] [/CENTER] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Genel islami paylaşımlar
Kardeşini Nefsi Gözetmek, Ona İyilikte Bulunmak
Üst
Alt