- Katılım
- 18 Aralık 2023
- Mesajlar
- 35
- Tepkime puanı
- 19
Nefis ve Şeytanın Ortak Sloganı:
"Allah'ın Dediği Olmasın"
İsterseniz meseleyi bir Kur'ân ayeti üzerinden ele alalım: Cenâb-ı Hakk'ın Benî İsrail'e verdiği birtakım emirleri anlatan ayet-i kerimede şöyle buyruluyor: "(Israiloğullarına, Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yiyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) "Hitta!" (Yâ Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz, demiştik." (Bakara, 58)
Hadise açık ve net: Dilediğini, dilediği zamanda dilediği şekilde emretmeye muktedir olan Allah onlara kasabaya girerken kapısında eğilerek girmelerini ve Ya rabbi bizi affet anlamında "hitta" demelerini emretmişti. İstenilen şey çok basitti aslında. Ancak ne olursa olsun Allah'ın dediği olmamalı tiynetindeki nefis onlarda da vardı ve devreye girdi. Onları o kapıdan Allah'ın emrettiği şekilde eğilerek değil de makatlarının üzerine süründürerek girdirdi. Böylece birinci emir değiştirilerek çiğnenmiş oldu.
Sıra ikinci emre gelmişti. Kullarına güç yetiremeyecekleri şeyi emretmeyen Allah onlardan da gayet kolay bir şey talep etmişti: "Hitta" diyeceklerdi. Ne var ki kesinlikle Allah'ın dediği olmamalı sloganıyla hareket eden Şeytan ve nefis bu noktada da devreye girerek onlara "hinta" dedirtti. (Taberi, Cami'u'l-Beyân, Müessesetu'r-Risâle, Baskı: I, 2000, II/113)
Seytan ve nefse uyarak şeriatı değiştirdiler yani. Ve akıbetleri gökten inen elim bir azapla helâk edilmek oldu.
Bu durumu Allah yukarıdaki ayet-i kerimenin akabinde şöyle ifade buyurmaktadır: "Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik. " (Bakara, 59)
Bu olayın günümüze anlattığı önemli bir nokta var: Nasıl ki dün Allah onlara kapıdan eğilerek girmelerini emretmiş ve onlar makatlarının üstüne girmişlerse onlara bunu yaptıran aynı nefis bugün bize de şeriatın farklı emir ve yasaklarıyla ilgili aynı şeyi yaptırıyor.
Allah şuna inanacaksın ve şöyle inanacaksın buyuruyor; bizse o şekli değiştirip yeni yeni inançların peşine takılıyoruz. Ve bunu da din adına yapıyoruz.
Allah alışverişi şöyle yapacaksın, faize bulaşmayacaksın buyuruyor; bizse "hitta"yı "hinta" yapan Benî İsrail gibi farklı isimler adı altında "faiz"e bulaşıyoruz.
Allah hanımlarımıza "şöyle örtüneceksiniz” buyuruyor; onlarsa adına "tesettür” dedikleri şeriatın ruhuna aykırı kıyafetleri “İslâm" adına giyiyorlar.
Allah evleneceğin zaman nişan ve düğününü şöyle yapacaksınız buyururken; bizse onun gösterdiği şeklin dışındaki her türü deniyoruz. Ve bunun adına da "İslâmî düğün” diyoruz. İslâmî otel, İslâmî müzik, İslâmî tatil gibi birçok isimlendirmelerimizin durumu hep böyle.
Örneklerin çoğaltılması gayet mümkün. Akıllıya bir işaretin yeteceği kabilinden bu kadarla iktifa etmekte fayda var.
Sözün özü: Allah'ın dediğinin olmaması için gayret eden nefis ve şeytan düşmanlarına karşı mücadele vermek yaşamamızın anlamıdır, baş vazifemizdir. Beni İsrail'e Allah'ın emirlerini değiştirtmeyi başaran bu ikili bizlere de farklı yönlerde yaklaşıp aynı şeyi yaptırıyor. Onların akıbetine maruz kalmamak için şeytan ve nefsin isteklerine karşı koymak mecburiyetimiz var.
Tefekkürden Teyakkuza -
Ömer Faruk Korkmaz
"Allah'ın Dediği Olmasın"
İsterseniz meseleyi bir Kur'ân ayeti üzerinden ele alalım: Cenâb-ı Hakk'ın Benî İsrail'e verdiği birtakım emirleri anlatan ayet-i kerimede şöyle buyruluyor: "(Israiloğullarına, Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yiyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) "Hitta!" (Yâ Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz, demiştik." (Bakara, 58)
Hadise açık ve net: Dilediğini, dilediği zamanda dilediği şekilde emretmeye muktedir olan Allah onlara kasabaya girerken kapısında eğilerek girmelerini ve Ya rabbi bizi affet anlamında "hitta" demelerini emretmişti. İstenilen şey çok basitti aslında. Ancak ne olursa olsun Allah'ın dediği olmamalı tiynetindeki nefis onlarda da vardı ve devreye girdi. Onları o kapıdan Allah'ın emrettiği şekilde eğilerek değil de makatlarının üzerine süründürerek girdirdi. Böylece birinci emir değiştirilerek çiğnenmiş oldu.
Sıra ikinci emre gelmişti. Kullarına güç yetiremeyecekleri şeyi emretmeyen Allah onlardan da gayet kolay bir şey talep etmişti: "Hitta" diyeceklerdi. Ne var ki kesinlikle Allah'ın dediği olmamalı sloganıyla hareket eden Şeytan ve nefis bu noktada da devreye girerek onlara "hinta" dedirtti. (Taberi, Cami'u'l-Beyân, Müessesetu'r-Risâle, Baskı: I, 2000, II/113)
Seytan ve nefse uyarak şeriatı değiştirdiler yani. Ve akıbetleri gökten inen elim bir azapla helâk edilmek oldu.
Bu durumu Allah yukarıdaki ayet-i kerimenin akabinde şöyle ifade buyurmaktadır: "Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik. " (Bakara, 59)
Bu olayın günümüze anlattığı önemli bir nokta var: Nasıl ki dün Allah onlara kapıdan eğilerek girmelerini emretmiş ve onlar makatlarının üstüne girmişlerse onlara bunu yaptıran aynı nefis bugün bize de şeriatın farklı emir ve yasaklarıyla ilgili aynı şeyi yaptırıyor.
Allah şuna inanacaksın ve şöyle inanacaksın buyuruyor; bizse o şekli değiştirip yeni yeni inançların peşine takılıyoruz. Ve bunu da din adına yapıyoruz.
Allah alışverişi şöyle yapacaksın, faize bulaşmayacaksın buyuruyor; bizse "hitta"yı "hinta" yapan Benî İsrail gibi farklı isimler adı altında "faiz"e bulaşıyoruz.
Allah hanımlarımıza "şöyle örtüneceksiniz” buyuruyor; onlarsa adına "tesettür” dedikleri şeriatın ruhuna aykırı kıyafetleri “İslâm" adına giyiyorlar.
Allah evleneceğin zaman nişan ve düğününü şöyle yapacaksınız buyururken; bizse onun gösterdiği şeklin dışındaki her türü deniyoruz. Ve bunun adına da "İslâmî düğün” diyoruz. İslâmî otel, İslâmî müzik, İslâmî tatil gibi birçok isimlendirmelerimizin durumu hep böyle.
Örneklerin çoğaltılması gayet mümkün. Akıllıya bir işaretin yeteceği kabilinden bu kadarla iktifa etmekte fayda var.
Sözün özü: Allah'ın dediğinin olmaması için gayret eden nefis ve şeytan düşmanlarına karşı mücadele vermek yaşamamızın anlamıdır, baş vazifemizdir. Beni İsrail'e Allah'ın emirlerini değiştirtmeyi başaran bu ikili bizlere de farklı yönlerde yaklaşıp aynı şeyi yaptırıyor. Onların akıbetine maruz kalmamak için şeytan ve nefsin isteklerine karşı koymak mecburiyetimiz var.
Tefekkürden Teyakkuza -
Ömer Faruk Korkmaz