Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Genel islami paylaşımlar
Rabıt!
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="muhsin" data-source="post: 15811" data-attributes="member: 1029"><p><strong>rabıta</strong></p><p></p><p>Şimdi de rabıtanın nasıl yapıldığına, sofinin bu konuda karşılaştığı problemlere ve sıkıntılara biraz değinmek istiyorum. </p><p> Bilin ki, fakir bir kimse ile kimse uğraşmaz. Evini kilitlemese de içeriye hırsız girmez. Hırsızın gözü zenginin evindedir. Zengin evini kırk kilitle muhafaza etse de hırsızlar yine de girecek bir delik bulmaktalar. Bunun gibi rabıta da zenginin evindeki değerli eşyalar gibidir. Şeytanın tüm derdi bu evdeki rabıta nimetini çalmaktır. Rabıta onu adeta çıldırdır. Öyle bir vesvese fırtınası estirir ki, gönül kulağı açık olanlar bile buna çok şaşırırlar. </p><p> İnsanın gönül kulağı açık olsa bile şeytanlar nefis damarıyla da çaktırmadan vesveselerine devam ederler. Hiçbir zaman umutlarını yitirmezler. Çünkü bir insan ömrünün her saniyesi ile Allah’ı zikretse bile fenafişşeyh ve onun tabi neticesi fenafillah (yani veli) olamaz, ama zikre o kadar yüklenmeden rabıta yolu ile bu makamlara ulaşabilir. Bunu ben değil sadatlar, başta Gavsı Hizani olmak üzere tüm sadatlar dile getirmiştir. Şeytanlar bunu bildiği için rabıtada müthiş vesvese verirler.</p><p> Aslında rabıtasını doğru dürüst yapan kişi Allah’ın izni ile vesveseye de düşmez. Şeytanın bizimle uğraşması hep rabıtadaki ihmallerimiz neticesidir. Mübarekler diyor ki, zikrin nuru aysa rabıtanın nuru güneş gibidir. </p><p> Rabıta ile nefis dize gelmektedir. Zulumatları uçup manevi alemdeki şeyhin nefsine benzemeye başlamaktadır. Manevi alemdeki şeyhin nefsi ise en az mutmainne makamındadır. Çünkü velilik bu makamla başlar. Tabii her veli şeyh olamaz. Şeyh kişi ise mutlaka velidir, şeyh olabilmesi için ayrıca sadatlardan ve Hz Rasulluhtan silsile ile icazet alırlar. İşte böyle bir şeyh bulunmaz bir incidir. Rabıtası ile müritleri nura, feyze, nisbete gark ederler. Nasıl güneş baharda ekilen tarlaları, bahçedeki ağaçları sıcaklığı, enerjisi, aydınlığı ile ürün verecek bir biçimde olgunlaştırırsa gerçek bir mürşit de böyledir. Müridün nefsini emmare, levvame, mülhime basamaklarından yukarı doğru çeker, mutmaine basamağına ulaştırıp Allahın dostu kılar. Ama bu işlem sabır ister, hepsinden önemlisi nefis ve şeytanla mücadele ister. </p><p> Şeytanın yardımcısı nefstir. Nefs hiç rabıtayı sevmez. Çünkü nefsin temel arzusu baş olma sevdasıdır. Rabıta bunu kırdığı için insanların büyük çoğunluğu tasavvufa değil ama rabıtaya karşıdırlar. </p><p> Rabıta yaparken nefis ve şeytan şu vesveseleri çok verir. Bak sen şeyhini gözünde canlandıramıyorsun. Kaşı olmadı, gözü böyle değildi, simasını değiştirdin, sakalını dedene benzettin, sen bu rabıtayı yapamayacaksın bırak bari, rabıta zamanı boşa harcamaktır, ne nur ne feyz ne nisbet üzerine geliyor, rabıta yapacağına şu önemli işine bak, rabıta ile şeyh kendisini insanlardan büyük görmekte, rabıta Allah ile arana kul sokmaktır… vb. Bütün bunlar rabıta karşısında kuduran şeytanın ve nefsin hezeyanlarıdır. </p><p> Öncelikle şunu söyleyeyim ki, rabıta için şeyhinizi gözünüzün önünde canlandırmanıza gerek yoktur. Sadece şeyhinizin karşınızda veya yanınızda olduğunu varsayın. Yani siz şeyhin huzurundasınız. Bu yeter de artar bile. Ama muhabbetin aşırılığında istemeseniz bile şeyh gözünüzün önünde canlanır. Tabii insanın her günü aynı olmaz. Bazen muhabbet düşebilir, böyle zamanda onun varlığının karşınızda ve yanınızda olduğunu varsaymanız da rabıtanın nimetlerine ulaşmada yeter. Şeyhin bir kaşı, bir burnu, bir sakalı bile rabıta için yeterlidir. Hatta size ilginç gelecek, değil şeyhin fiziki portresi mekanında olduğunu düşünmeniz bile rabıtadaki nimetleri oluk oluk üzerinize yağdıracaktır. Bunları biz deneyimlerimizle bildiğimiz gibi sadatlar da böyle söylemişlerdir. </p><p> Rabıtanın nimetlerine kavuşmak istiyorsak sadece akşam namazından sonra yapılan suri rabıta ile yetinmemeliyiz. Bu konuda hırslı olmalıyız. Akşam namazından sonraki rabıta derstir. Yapılmazsa olmaz. Adabına uygun olarak yapmaya çalışalım. Çok bereketlidir. </p><p> Bir de manevi rabıta vardır. Buna maiyyet rabıtası da denir. Bu her yaptığımız işte, her an rabıtalı olmaktır. Bu rabıtada şeyhini sakın sureten canlandırmaya çalışma, zira nefis bıkar, sen de yorulursun, terk edersin, bir daha da dönüp manevi rabıtaya bakmazsın. Zorlanırsın. Hem şeyhi sureten canlandırmakla onun senin yanında olduğunu varsayma ile yapılan rabıtaların kazançları arasında o kadar büyük bir fark yoktur. Peygamberimiz s.a.s amellerin az da olsa devamlı olanının daha hayırlı olduğunu söylemiştir. Nefsin de dilini anlamak gerekir. Onun da bazı işlerde hakkı vardır. Manevi rabıtada şeyhi gözünün önünde canlandırmayacaksın ama şeyhin daima senin yanında olduğunu farz edeceksin. Bu nefis için fazla enerjiye mal olmayacağı için sana zamanla bir meleke kazandıracaktır. Tabii nefis sahibini dinlemeyen eşekler gibi bazen bu işten kaçacaktır. Ama sen aklına gelir gelmez manevi rabıtaya devam edeceksin. Bir de göreceksin ki, zamanla bu iş sana meleke olmuş, artık istemesen de manevi rabıtaya geçmektesin. Şunu söyleyeyim ki, manevi rabıtayı alışkanlık haline getiren aynı silahlı bir kişidir. Ona yanlış yapanlar sadatlardan tokat yemeye, güzellik yapanlar da yardım almaya başlarlar. Allah hepimize manevi rabıtayı nasip eylesin. Amin.</p><p> İşte tasavvufta makam kazanmak isteyenler bu manevi rabıtayı ihmal etmemelidir. Hem işini yapıyorsun, hem dinleniyorsun, hem sohbet ediyorsun, hem yürüyorsun, hem yemek yapıyorsun, hem dinleniyorsun… hem de şeyhim benim yanındadır düşüncesi ile zamanın manevi anlamda kazanca dönüşüyor. Tek sorun bunu yaşamına sokup alışkanlık ve meleke haline getirmek. Biraz üzerinde durursan nefsin de buna alışır. Sigara gibi zararlı bir alışkanlığı nasıl bırakmada nefis zorlanıyorsa bu manevi rabıtaya da nefis bir alıştı mı, hele ilerleyen zamanda bir de tadını almaya başladı mı istese de bırakamaz. Çünkü nefis alışkanlıkların tutsağıdır. Bu konuda iradesi zayıftır. Başlangıçta onu ikna ettikten sonra biraz zorlamak gerekir. </p><p> Bu rabıta hayatının içine girdi mi şeytan da sana pek bulaşamaz, yani vesveseye pek düşmezsin. Biz bunu ihmal ettiğimiz için bu konuda çok sıkıntılar yaşadık. Kel olduktan sonra ilaç az fayda eder. Yani bilgisayar virüs kaptı mı temizlemek zaman alıyor, ama koruyucu oldu mu anında müdahale ediyor. Bu manevi rabıta vesveseye düşmekten Allahın izni ile müridi korur. Şeytanlar pek yaklaşamazlar böyle bir kişiye.</p><p> Şeyhin simasını bir vesikalık fotoğraf gibi kalbinin üzerinde taşıma da sadatlarca övülmüş bir manevi rabıta türüdür. Ama bunda da şeyhi zihnen canlandırma yerine simasının suretini orada, yani kalbin üzerinde varsayma düşüncesi hakim olmalıdır. Şeyhi kalbin üzerinde canlandırarak rabıta yapmak suretiyle nefsi bu konuda çok zorlamamak gerekir. Zira manevi rabıtanın bereketi olan her yerde sürekli olmasının nedeni şeyhi zihnen canlandırmama kolaylığındandır. Allah hepimize nasip etsin. Amin. </p><p> Üçüncü önemli rabıta çeşidi telebbüsü rabıtadır. Bu rabıta kendini yok farz edip şeyhi üzerine giydirmektir. Telebbüsü demek zaten elbise demektir. Yani şeyhi bir elbise gibi üzerine giymektir. Bu rabıtayı uyurken yaparsanız şeytandan ve bütün afetlerden emin olusunuz. Yemek yerken yaparsanız yediğiniz yemeğin hafifliğini hissedersiniz. Bütün o yedikleriniz adeta nura dönüşür. Ben yemek yerken şöyle bir düşünceyle bunu alışkanlık haline getirdim. Dedim ki nefsime, öğünde kaç lokma yiyorsun, ne var ki telebbüsü rabıta ile yiyip de her lokmada Allah’a şükür ve hamd kılsan. Beş dakika dişini sık. Sayılı lokmalar var. Nefsim bu konuda halen benimle oyun oynamakta, ama bazen on ikiden vurduğum oluyor, ama bu az oluyor. Zira nefis yemek yerken aynı köpekler gibi davranıyor. Nasıl bir kemiği ağzına alan köpek yanına yaklaşana hırlarsa nefis de telebbüsü rabıtada huysuzlanıyor, onu ihmal etmek istiyor. Allah her birimize yemeklerde telebbüsü rabıtayı nasip etsin. Amin.</p><p> Tabii ibadetleri yaparken özellikle vird ve zikri çekerken hayaline hem kendini şeyhin mekanına atmalısın hem de telebbüsü rabıta yaparak çift rabıtayla malı götüreceksin. Zikir de ayrı bir kazanç olacak. </p><p> Kitaplara baktığınızda sadatlar o kadar çok değişik rabıta türleri anlatmışlar ki… Bunlara ben hayali rabıta diyorum. Mesala şeyhini deniz farz edeceksin kendini de o deryaya karışmış bir damla. Başka bir tanesinde şeyhini çadır olarak düşüneceksin kendini de o çadırın içinde göreceksin. Şeyhini başındaki kavuk olarak hayal edeceksin… Bütün bu rabıta türlerinin ortak paydasında şeyhin vücudu ortadan kalkıyor , yerine başka nesneler konuluyor, bu nesnelerle mürit kendisini ilişkilendirerek nur, feyz ve nisbete gark oluyor. Bu rabıta türleri zor gibi görünse de aslında çok kolaydır, biraz da bereketlidir. Nefsin de az da olsa hoşuna gider. Fantezi gibi. Ara sıra yapmakta fayda vardır. Nefse aynı yemeği verirseniz bıkar ve homurdanır. Biraz değişiklik onun iştahını artırır. </p><p> Mürit günlük hayatında bu rabıtaları arabanın vitesleri gibi kullanmalıdır. Birinden nefsi bıkınca diğerine geçmelidir. Daha doğrusu günlük yaşamın şartlarına göre, kolaylık ve zorluk açısından birini bıraktığında diğerine yönelmelidir. Hayatı, günlük yaşamı baştan sona rabıtalı olmalıdır. Dediğim gibi bu bir incidir katır boncuğu değildir. Rabıtanın kıymetini bilelim. </p><p> Dualarınızla. Allah kusurlarımızı bağışlasın, sadatların da himmetini nasib eylesin. Selamun aleyküm.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="muhsin, post: 15811, member: 1029"] [b]rabıta[/b] Şimdi de rabıtanın nasıl yapıldığına, sofinin bu konuda karşılaştığı problemlere ve sıkıntılara biraz değinmek istiyorum. Bilin ki, fakir bir kimse ile kimse uğraşmaz. Evini kilitlemese de içeriye hırsız girmez. Hırsızın gözü zenginin evindedir. Zengin evini kırk kilitle muhafaza etse de hırsızlar yine de girecek bir delik bulmaktalar. Bunun gibi rabıta da zenginin evindeki değerli eşyalar gibidir. Şeytanın tüm derdi bu evdeki rabıta nimetini çalmaktır. Rabıta onu adeta çıldırdır. Öyle bir vesvese fırtınası estirir ki, gönül kulağı açık olanlar bile buna çok şaşırırlar. İnsanın gönül kulağı açık olsa bile şeytanlar nefis damarıyla da çaktırmadan vesveselerine devam ederler. Hiçbir zaman umutlarını yitirmezler. Çünkü bir insan ömrünün her saniyesi ile Allah’ı zikretse bile fenafişşeyh ve onun tabi neticesi fenafillah (yani veli) olamaz, ama zikre o kadar yüklenmeden rabıta yolu ile bu makamlara ulaşabilir. Bunu ben değil sadatlar, başta Gavsı Hizani olmak üzere tüm sadatlar dile getirmiştir. Şeytanlar bunu bildiği için rabıtada müthiş vesvese verirler. Aslında rabıtasını doğru dürüst yapan kişi Allah’ın izni ile vesveseye de düşmez. Şeytanın bizimle uğraşması hep rabıtadaki ihmallerimiz neticesidir. Mübarekler diyor ki, zikrin nuru aysa rabıtanın nuru güneş gibidir. Rabıta ile nefis dize gelmektedir. Zulumatları uçup manevi alemdeki şeyhin nefsine benzemeye başlamaktadır. Manevi alemdeki şeyhin nefsi ise en az mutmainne makamındadır. Çünkü velilik bu makamla başlar. Tabii her veli şeyh olamaz. Şeyh kişi ise mutlaka velidir, şeyh olabilmesi için ayrıca sadatlardan ve Hz Rasulluhtan silsile ile icazet alırlar. İşte böyle bir şeyh bulunmaz bir incidir. Rabıtası ile müritleri nura, feyze, nisbete gark ederler. Nasıl güneş baharda ekilen tarlaları, bahçedeki ağaçları sıcaklığı, enerjisi, aydınlığı ile ürün verecek bir biçimde olgunlaştırırsa gerçek bir mürşit de böyledir. Müridün nefsini emmare, levvame, mülhime basamaklarından yukarı doğru çeker, mutmaine basamağına ulaştırıp Allahın dostu kılar. Ama bu işlem sabır ister, hepsinden önemlisi nefis ve şeytanla mücadele ister. Şeytanın yardımcısı nefstir. Nefs hiç rabıtayı sevmez. Çünkü nefsin temel arzusu baş olma sevdasıdır. Rabıta bunu kırdığı için insanların büyük çoğunluğu tasavvufa değil ama rabıtaya karşıdırlar. Rabıta yaparken nefis ve şeytan şu vesveseleri çok verir. Bak sen şeyhini gözünde canlandıramıyorsun. Kaşı olmadı, gözü böyle değildi, simasını değiştirdin, sakalını dedene benzettin, sen bu rabıtayı yapamayacaksın bırak bari, rabıta zamanı boşa harcamaktır, ne nur ne feyz ne nisbet üzerine geliyor, rabıta yapacağına şu önemli işine bak, rabıta ile şeyh kendisini insanlardan büyük görmekte, rabıta Allah ile arana kul sokmaktır… vb. Bütün bunlar rabıta karşısında kuduran şeytanın ve nefsin hezeyanlarıdır. Öncelikle şunu söyleyeyim ki, rabıta için şeyhinizi gözünüzün önünde canlandırmanıza gerek yoktur. Sadece şeyhinizin karşınızda veya yanınızda olduğunu varsayın. Yani siz şeyhin huzurundasınız. Bu yeter de artar bile. Ama muhabbetin aşırılığında istemeseniz bile şeyh gözünüzün önünde canlanır. Tabii insanın her günü aynı olmaz. Bazen muhabbet düşebilir, böyle zamanda onun varlığının karşınızda ve yanınızda olduğunu varsaymanız da rabıtanın nimetlerine ulaşmada yeter. Şeyhin bir kaşı, bir burnu, bir sakalı bile rabıta için yeterlidir. Hatta size ilginç gelecek, değil şeyhin fiziki portresi mekanında olduğunu düşünmeniz bile rabıtadaki nimetleri oluk oluk üzerinize yağdıracaktır. Bunları biz deneyimlerimizle bildiğimiz gibi sadatlar da böyle söylemişlerdir. Rabıtanın nimetlerine kavuşmak istiyorsak sadece akşam namazından sonra yapılan suri rabıta ile yetinmemeliyiz. Bu konuda hırslı olmalıyız. Akşam namazından sonraki rabıta derstir. Yapılmazsa olmaz. Adabına uygun olarak yapmaya çalışalım. Çok bereketlidir. Bir de manevi rabıta vardır. Buna maiyyet rabıtası da denir. Bu her yaptığımız işte, her an rabıtalı olmaktır. Bu rabıtada şeyhini sakın sureten canlandırmaya çalışma, zira nefis bıkar, sen de yorulursun, terk edersin, bir daha da dönüp manevi rabıtaya bakmazsın. Zorlanırsın. Hem şeyhi sureten canlandırmakla onun senin yanında olduğunu varsayma ile yapılan rabıtaların kazançları arasında o kadar büyük bir fark yoktur. Peygamberimiz s.a.s amellerin az da olsa devamlı olanının daha hayırlı olduğunu söylemiştir. Nefsin de dilini anlamak gerekir. Onun da bazı işlerde hakkı vardır. Manevi rabıtada şeyhi gözünün önünde canlandırmayacaksın ama şeyhin daima senin yanında olduğunu farz edeceksin. Bu nefis için fazla enerjiye mal olmayacağı için sana zamanla bir meleke kazandıracaktır. Tabii nefis sahibini dinlemeyen eşekler gibi bazen bu işten kaçacaktır. Ama sen aklına gelir gelmez manevi rabıtaya devam edeceksin. Bir de göreceksin ki, zamanla bu iş sana meleke olmuş, artık istemesen de manevi rabıtaya geçmektesin. Şunu söyleyeyim ki, manevi rabıtayı alışkanlık haline getiren aynı silahlı bir kişidir. Ona yanlış yapanlar sadatlardan tokat yemeye, güzellik yapanlar da yardım almaya başlarlar. Allah hepimize manevi rabıtayı nasip eylesin. Amin. İşte tasavvufta makam kazanmak isteyenler bu manevi rabıtayı ihmal etmemelidir. Hem işini yapıyorsun, hem dinleniyorsun, hem sohbet ediyorsun, hem yürüyorsun, hem yemek yapıyorsun, hem dinleniyorsun… hem de şeyhim benim yanındadır düşüncesi ile zamanın manevi anlamda kazanca dönüşüyor. Tek sorun bunu yaşamına sokup alışkanlık ve meleke haline getirmek. Biraz üzerinde durursan nefsin de buna alışır. Sigara gibi zararlı bir alışkanlığı nasıl bırakmada nefis zorlanıyorsa bu manevi rabıtaya da nefis bir alıştı mı, hele ilerleyen zamanda bir de tadını almaya başladı mı istese de bırakamaz. Çünkü nefis alışkanlıkların tutsağıdır. Bu konuda iradesi zayıftır. Başlangıçta onu ikna ettikten sonra biraz zorlamak gerekir. Bu rabıta hayatının içine girdi mi şeytan da sana pek bulaşamaz, yani vesveseye pek düşmezsin. Biz bunu ihmal ettiğimiz için bu konuda çok sıkıntılar yaşadık. Kel olduktan sonra ilaç az fayda eder. Yani bilgisayar virüs kaptı mı temizlemek zaman alıyor, ama koruyucu oldu mu anında müdahale ediyor. Bu manevi rabıta vesveseye düşmekten Allahın izni ile müridi korur. Şeytanlar pek yaklaşamazlar böyle bir kişiye. Şeyhin simasını bir vesikalık fotoğraf gibi kalbinin üzerinde taşıma da sadatlarca övülmüş bir manevi rabıta türüdür. Ama bunda da şeyhi zihnen canlandırma yerine simasının suretini orada, yani kalbin üzerinde varsayma düşüncesi hakim olmalıdır. Şeyhi kalbin üzerinde canlandırarak rabıta yapmak suretiyle nefsi bu konuda çok zorlamamak gerekir. Zira manevi rabıtanın bereketi olan her yerde sürekli olmasının nedeni şeyhi zihnen canlandırmama kolaylığındandır. Allah hepimize nasip etsin. Amin. Üçüncü önemli rabıta çeşidi telebbüsü rabıtadır. Bu rabıta kendini yok farz edip şeyhi üzerine giydirmektir. Telebbüsü demek zaten elbise demektir. Yani şeyhi bir elbise gibi üzerine giymektir. Bu rabıtayı uyurken yaparsanız şeytandan ve bütün afetlerden emin olusunuz. Yemek yerken yaparsanız yediğiniz yemeğin hafifliğini hissedersiniz. Bütün o yedikleriniz adeta nura dönüşür. Ben yemek yerken şöyle bir düşünceyle bunu alışkanlık haline getirdim. Dedim ki nefsime, öğünde kaç lokma yiyorsun, ne var ki telebbüsü rabıta ile yiyip de her lokmada Allah’a şükür ve hamd kılsan. Beş dakika dişini sık. Sayılı lokmalar var. Nefsim bu konuda halen benimle oyun oynamakta, ama bazen on ikiden vurduğum oluyor, ama bu az oluyor. Zira nefis yemek yerken aynı köpekler gibi davranıyor. Nasıl bir kemiği ağzına alan köpek yanına yaklaşana hırlarsa nefis de telebbüsü rabıtada huysuzlanıyor, onu ihmal etmek istiyor. Allah her birimize yemeklerde telebbüsü rabıtayı nasip etsin. Amin. Tabii ibadetleri yaparken özellikle vird ve zikri çekerken hayaline hem kendini şeyhin mekanına atmalısın hem de telebbüsü rabıta yaparak çift rabıtayla malı götüreceksin. Zikir de ayrı bir kazanç olacak. Kitaplara baktığınızda sadatlar o kadar çok değişik rabıta türleri anlatmışlar ki… Bunlara ben hayali rabıta diyorum. Mesala şeyhini deniz farz edeceksin kendini de o deryaya karışmış bir damla. Başka bir tanesinde şeyhini çadır olarak düşüneceksin kendini de o çadırın içinde göreceksin. Şeyhini başındaki kavuk olarak hayal edeceksin… Bütün bu rabıta türlerinin ortak paydasında şeyhin vücudu ortadan kalkıyor , yerine başka nesneler konuluyor, bu nesnelerle mürit kendisini ilişkilendirerek nur, feyz ve nisbete gark oluyor. Bu rabıta türleri zor gibi görünse de aslında çok kolaydır, biraz da bereketlidir. Nefsin de az da olsa hoşuna gider. Fantezi gibi. Ara sıra yapmakta fayda vardır. Nefse aynı yemeği verirseniz bıkar ve homurdanır. Biraz değişiklik onun iştahını artırır. Mürit günlük hayatında bu rabıtaları arabanın vitesleri gibi kullanmalıdır. Birinden nefsi bıkınca diğerine geçmelidir. Daha doğrusu günlük yaşamın şartlarına göre, kolaylık ve zorluk açısından birini bıraktığında diğerine yönelmelidir. Hayatı, günlük yaşamı baştan sona rabıtalı olmalıdır. Dediğim gibi bu bir incidir katır boncuğu değildir. Rabıtanın kıymetini bilelim. Dualarınızla. Allah kusurlarımızı bağışlasın, sadatların da himmetini nasib eylesin. Selamun aleyküm. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Genel islami paylaşımlar
Rabıt!
Üst
Alt