- Katılım
- 25 Temmuz 2011
- Mesajlar
- 7,320
- Tepkime puanı
- 117
Yollanmamış mektuplarım vardı şehr-i kalbimde
Kahrını geceden alan bir sabahla azalan umutlarımı
Kahrını geceden alan bir sabahla azalan umutlarımı
Çoğaltan bir yangının şahidiydim!
Geceydi.
Bir feryâdın kınasını ellerime yaktığım ah-u figânım; mektuplarımdı.
Mektup dediğimse insana kulaksız duyduran gözsüz gördürendi.
Küllü bir sırdı…
Yüzü suyu hürmetine yaratıldığımın hatrına inleyen nağmeler tutturdum her gece.
Derdimi dert ile kavurdum
Derdimde kavruldum!
Dedim; “Rabbim! Ben sana dua etmekle hiç bedbaht ve mahsûn olmadım!”
ıhbârı ertelenen isteğimdi tek müsebbibim.
ısteğim; Tüm kederlerimi helâk edecek bir muştu!
Çilem; Taşıyabileceğim kadar!
Sabahın tekil çoğulluğuna yakındı karanlıklar.
Bir gün mekânın meçhule yakın avuçlarındayken ben
Yalaz yalaz kıyılarıma düşerken yıldırımlar
Yükümü taşıyamazken dağlar
Kıracakken dalımı kahırla esen rüzgârlar
Kurşun kurşun izini sürdüğüm adresi buldum!
Yusuf’u görenlerin bıçağındaki sır ne ise
Mecnun’u çöllere düşüren ne ise
ınsanı dünyadan firâr ettiren şey ne ise
ışte onu buldum!
Rahmet vardı gazabın üstünde
Ve tüm sözlerin öncesine yazdım adını.
Onu şahit tuttum âhiretime
Onu şahit tuttum emânetime
Yolunu yoluma bağladım.
Tüm üşümeklerden sıyrıldım
Açtım yüreğimi nasibime
Mektuplarımı yollamaya başladım bir bir adresine.
Eriyiverdi havf ile recâ arasında gidip gelen satırlarımın buzları
Murâdımdı bu!
Dedi: “Her duâya cevap var!”
Alıntıdır.