Sevdayı Muhammedî (3)

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Sevdayı Muhammedî

Anavatana geldiğim ilk günün sabahına ezanlarla uyanmıştım.
O an ezanların hiç bitmemesini istedim.
Ruhuma öyle nüfuz ediyorduki,
yıllardır minarelerden okunan ezan sesine hasrettim, bu duyduğum sabah ezanı yüreğime öyle dokunuyorduki, gözlerim doldu.
Yarabbi bu ne büyük nimett

''Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli''...


Demirci ateşten çıkardığı demire şekil vermek için nasıl dövüyorsa, belalar da üstüme üstüme öyle geliyordu.
Demirci dövdükçe nasıl demir şekilleniyorsa, belalar geldikçe ben Rabbime daha da yakınlaşıyordum sanki!..

Bu dünyada müslümanca yaşamak yasakmıydı, bu dünyada müslümanın hakkını teslim edecek bir kanun ya da bir merci bulunmayacakmıydı. Heyhât

Öz yurdunda garip, öz vatanında parya...
Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım!
Haykır! Kime lakin?...


İçim kan ağlıyordu, hangi kanun benim hakkımı teslim eder, hangi merci beni haklı bulurduki.
Şükür rahmet ayı ramazan geldi.
Şükürki, bu defa ramazanı ülkemde ifa edecektim...
Ve yine babamlarla beraberdik, oruç bana daha bir başka haz verecekti.
Ramazan günlerinden bir günde, babamın tanıdığı emekli bir imam ziyaretine gelmişti.
İslami konularda sohbet ediliyordu, ben onları büyük bir nezaketle dinliyordum.
Bir ara hoca efendi bana yönelerek:
-''Bak delikanlı sana Karadavut ismiyle meşhur Delâil-ül-Hayrât ve Meşârık-ul-Envâr kitabının müellifinin neden o kitabı yazdığı hakkındaki hayat hikayesini nalatacağım, iyi dinle'' dedi.
Ben de buyurun hocam anlatın dedim.
Bu kitabı ismen hatırlamıştım, çünkü ben bu kitabı almıştım ama okuma fırsatı bulamamıştım.
Hoca efendi anlatmaya başladı:

Talebelerinin sayısının on binleri bulduğu rivâyet edilen Muhammed Cezûlî, bir gün yolculuk esnasında vakit namazını kılmak için abdest alması gerekiyordu, etrafta su aramaya başladı. Nihayet bir kuyu gördü, kuyunun yanına vardığında kuyunun yanında su çekmek için kova ve ip yoktu.
Ne yapacağını şaşırmıştı.
Ne yapacağını şaşırmış bir şekilde etrafına bakınırken elinde bir su testisi olan bir kız geldi.
İmam Cezulinin kuyuya şaşkın ve çaresiz bakışlarını farkedip ona şöyle dedi:
-"Sen kimsin ve niye şaşırdın?"
Muhammed Cezûlî, onun kova getireceği ümîdi ile kendisini tanıttı ve hâlini bildirdi.
Kız bunun üzerine ona;
-"İnsanlar sizi hayır ve kerâmetle överler.
Siz ise kuyudan su çıkarmaktan âcizsiniz." dedi ve gelip kuyunun içine doğru bir şeyler okudu.
ALLAHü teâlânın izni ile su, kuyudan taşıp dışarıya akmaya başladı. Muhammed Cezûlî abdest aldıktan sonra kıza:
-"Sen bu kerâmete hangi amelin sebebi ile nâil oldun?" dedi.
Kız da:
-"Resûl-i ekreme salevât-ı şerîfeyi çok getirmekle ve salevât okumaya devâm ederek kavuştum." diye cevap verdi.
Muhammed Cezûlî, bu duruma hayret ederek:
-"Acabâ hangi salevât-ı şerîfeyi okumaya devâm etsem?" diye düşünmeye başladı.
O gece, bu düşünceden dolayı uyuyamadı.
Bu düşünce içerisinde yatakta yatarken, hanımı yatağından kalktı. En güzel elbisesini giyip, örtüsünü örtüp evden dışarı çıktı.
Bunu görünce, hanımının bu saatte nereye gittiğini merak ederek arkasından dışarı çıktı ve onun deniz kıyısına doğru gittiğini gördü.
Önünde ve ardında bir Arslan ona bekçilik ediyordu.
Merakı daha fazla arttı. Hanımı kıyıya varınca denize girdi ve yürümeye devâm etti, sonunda küçük bir adaya ulaştı.
Arslanlar denizin kıyısında yattılar.
Orada abdest alıp, namaz kılmaya başladı.
İbâdetten sonra, yine su üzerinde yürüyerek kıyıya geldi.
Arslanlar da kalkarak, biri önde, diğeri arkada yürümeye başladılar.
Muhammed Cezûlî daha önce eve gelip, uyuyor göründü.
Hanımı, eve gelip elbiselerini değiştirip, yattı. "Hanım bunu her gece mi yapıyor?" diye düşünerek, üç gece onu gözetledi.
Hanımının her gece böyle yaptığını gördü.Üçüncü gecenin sabahında, bu durumu hanımına sordu.
Hanımı ona:
-"Siz, bu işe şimdi mi vâkıf oldunuz? Uzun senelerdir ben böyle yapıyorum." dedi.
Bunun üzerine Muhammed Cezûlî:
-"Acabâ, bu kerâmete ne sebeple kavuştunuz?" diye sorunca, hanımı:
-"Resûl-i ekreme salevât-ı şerîfe okumayı hiç bırakmadım.
Nîmete bu yüzden kavuştum." dedi.
Muhammed Cezûlî:
-"Devâm ettiğiniz bu salevât-ı şerîfe hangisidir?" diye suâl etti.
Hanımı cevap vermedi. Isrâr edince:
-"Bu gece istihâre edeyim, izin olursa, cevap veririm." dedi.
Sabahleyin hanımı:
-"Açıkça söyleyeyim, haber vermeye izin yoktur. Ancak salevât-ı şerîfeleri topla, onların içinde varsa, "Vardır" diye haber veririm." dedi.
Bunun üzerine Muhammed Cezûlî, birçok kitaplarda bulunan salevât-ı şerîfeleri topladı ve bir kitap yazdı.
Hanımına, yazdığı bu kitabı okuduğu zaman, hanımı:
-"İçinde birkaç yerde vardır." dedikten sonra:
-"Bu kitabı okumaya devâm edenin, ALLAHü teâlânın rahmetine kavuşacağında şüphe yoktur." dedi.
Muhammed Cezûlî bu eserine; Hayırlara deliller ve nûrların doğuşu mânâsına gelen Delâil-ül-Hayrât ve Meşârık-ul-Envâr ismini verdi
.

 
Üst Alt