- Katılım
- 10 Haziran 2011
- Mesajlar
- 709
- Tepkime puanı
- 42
Sevdiğini Allah İçin Sevmek
Sevgi, fıtrî bir duygudur. Sevgisizlik mümkün değildir. Herkes bir şeyleri sevecektir. Bir anlamda insanın gerçek kölelik zinciri sevgi*sidir. Zira insana kafa, kalp ve karnından nüfuz edilebilir. Kalbi ka*zanılmış ya da kalbini kaptırmış insan, sevdiğinin mecnunudur. "Al*lah için sevmek", bir anlamda sevgiye, sevgiden başka karşılık tanı*mamaktır. Bu yüzden de imana derinlik ve zevk katmaktadır.
"Allah için sevmek", Allah'ın sevdiğini sevmek; sevdiğini, "Allah'ı sevdiği için sevmektir." İmam Mâlik'e göre "Allah için sevmek İslamın ge*reklerindendir." (Nevevî, el-Minhac, l, 328 -İrşâdü's-sârî kenarında-)
Sevgide ölçüyü kaçırmak, insan için, aklını yitirmek kadar kötü neti*celer doğurabilir. Gönlünü ağyara kaptırmış bir kişi, düşman is*tilasına uğramış ülke gibidir. Hiç bir yerinde hiç bir köşesinde huzur yoktur. İman izzetine ve mahiyetine ters düşen bir sevgi, mü'mini kendi kendi*sini inkâra götürür. Bu ise imanı ortadan kaldırır. İman olmayınca da onun tadından bahsetmek mümkün olmaz.
Hadisimiz Allah için sevmeyi, kalbi faziletlerle süslemeyi, te*cellîye hazır hale getirmeyi teşvik etmektedir. İmanın tadı ve zevki de burada*dır.
İmandan sonra küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi, tehlikeli görmek ve is*tememek
Bu, en kısa ifadesiyle, imansızlığı düşünmemek, aklından geçir*me*mek demektir. Bir şeyin tadını çıkarabilmek için ondan ayrılmayı dü*şünmemek gerekir. İmanın tadı da ona sürekli sahip olmak iste*ğiyle sıkı sıkıya bağlıdır.
Hadiste "imandan dönmek" ile "ateşe atılmak" arasında bir bağ ku*rulmuş bulunmaktadır. Bu, imanın cennette, küfrün cehennemde olduğu temel inancının bir yansımasıdır. Yani, açık bir şekilde imansızın yerinin cehennem olduğu bildirilmektedir. Ateşte yanmayı, aklı başında olan kimse istemez. Onun ne denli bir acı ve elem kaynağı olduğunu bilir. İmansızlığı da böyle bilmek ve imana, ne pahasına olursa olsun sahip çıkmaya çalışmak, onun zevkine ermek demektir.
Bu, en kısa ifadesiyle, imansızlığı düşünmemek, aklından geçir*me*mek demektir. Bir şeyin tadını çıkarabilmek için ondan ayrılmayı dü*şünmemek gerekir. İmanın tadı da ona sürekli sahip olmak iste*ğiyle sıkı sıkıya bağlıdır.
Netice olarak imanın tadını çıkarabilmek için hissî değil, aklî bir sevgi ve tercihe sahip olmak gerekmektedir. Bu ise ancak Hazreti Pey*gamber'in yorumu ve uygulamasının ışığı altında ilâhi iradeye bağlan*makla mümkün olacaktır. Hazreti Peygamber'in sîret ve sün*neti dışında "imanı yaşamak" ve hele "imanın tadını tatmak" imkânı bulunmamaktadır.
Yazımızı Sevgili Peygamberimizin konuya ait dualarıyla bitire*lim:
Allah'ım, bana, sonunda küfür bulunmayan bir iman ve yakîn nasîb et! (Tirmizî, Daavât 30)
"Allah'ım imanı bize sevdir. Kalblerimizi imanla süsle! Küfrü, fıskı ve is*yanı bize çirkin göster. Bizi doğruyu bulanlardan kıl."
Allah'ım, bizi Müslüman olarak öldür, Müslüman olarak haşret, sâlihlere kat. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 424)
Alıntıdır
Sevgi, fıtrî bir duygudur. Sevgisizlik mümkün değildir. Herkes bir şeyleri sevecektir. Bir anlamda insanın gerçek kölelik zinciri sevgi*sidir. Zira insana kafa, kalp ve karnından nüfuz edilebilir. Kalbi ka*zanılmış ya da kalbini kaptırmış insan, sevdiğinin mecnunudur. "Al*lah için sevmek", bir anlamda sevgiye, sevgiden başka karşılık tanı*mamaktır. Bu yüzden de imana derinlik ve zevk katmaktadır.
"Allah için sevmek", Allah'ın sevdiğini sevmek; sevdiğini, "Allah'ı sevdiği için sevmektir." İmam Mâlik'e göre "Allah için sevmek İslamın ge*reklerindendir." (Nevevî, el-Minhac, l, 328 -İrşâdü's-sârî kenarında-)
Sevgide ölçüyü kaçırmak, insan için, aklını yitirmek kadar kötü neti*celer doğurabilir. Gönlünü ağyara kaptırmış bir kişi, düşman is*tilasına uğramış ülke gibidir. Hiç bir yerinde hiç bir köşesinde huzur yoktur. İman izzetine ve mahiyetine ters düşen bir sevgi, mü'mini kendi kendi*sini inkâra götürür. Bu ise imanı ortadan kaldırır. İman olmayınca da onun tadından bahsetmek mümkün olmaz.
Hadisimiz Allah için sevmeyi, kalbi faziletlerle süslemeyi, te*cellîye hazır hale getirmeyi teşvik etmektedir. İmanın tadı ve zevki de burada*dır.
İmandan sonra küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi, tehlikeli görmek ve is*tememek
Bu, en kısa ifadesiyle, imansızlığı düşünmemek, aklından geçir*me*mek demektir. Bir şeyin tadını çıkarabilmek için ondan ayrılmayı dü*şünmemek gerekir. İmanın tadı da ona sürekli sahip olmak iste*ğiyle sıkı sıkıya bağlıdır.
Hadiste "imandan dönmek" ile "ateşe atılmak" arasında bir bağ ku*rulmuş bulunmaktadır. Bu, imanın cennette, küfrün cehennemde olduğu temel inancının bir yansımasıdır. Yani, açık bir şekilde imansızın yerinin cehennem olduğu bildirilmektedir. Ateşte yanmayı, aklı başında olan kimse istemez. Onun ne denli bir acı ve elem kaynağı olduğunu bilir. İmansızlığı da böyle bilmek ve imana, ne pahasına olursa olsun sahip çıkmaya çalışmak, onun zevkine ermek demektir.
Bu, en kısa ifadesiyle, imansızlığı düşünmemek, aklından geçir*me*mek demektir. Bir şeyin tadını çıkarabilmek için ondan ayrılmayı dü*şünmemek gerekir. İmanın tadı da ona sürekli sahip olmak iste*ğiyle sıkı sıkıya bağlıdır.
Netice olarak imanın tadını çıkarabilmek için hissî değil, aklî bir sevgi ve tercihe sahip olmak gerekmektedir. Bu ise ancak Hazreti Pey*gamber'in yorumu ve uygulamasının ışığı altında ilâhi iradeye bağlan*makla mümkün olacaktır. Hazreti Peygamber'in sîret ve sün*neti dışında "imanı yaşamak" ve hele "imanın tadını tatmak" imkânı bulunmamaktadır.
Yazımızı Sevgili Peygamberimizin konuya ait dualarıyla bitire*lim:
Allah'ım, bana, sonunda küfür bulunmayan bir iman ve yakîn nasîb et! (Tirmizî, Daavât 30)
"Allah'ım imanı bize sevdir. Kalblerimizi imanla süsle! Küfrü, fıskı ve is*yanı bize çirkin göster. Bizi doğruyu bulanlardan kıl."
Allah'ım, bizi Müslüman olarak öldür, Müslüman olarak haşret, sâlihlere kat. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 424)
Alıntıdır