- Katılım
- 26 Şubat 2011
- Mesajlar
- 503
- Tepkime puanı
- 10
Kulları kıyamete kadar saptırmak için mühlet istedi. Verildi. Yemin etti. Sağlarından, sollarından, önlerinden, arkalarından yaklaştı. Günahı işleyen kuldu. Çünkü ona uydu. Huzurdan kovulmuş şeytan hiç vazgeçmedi, vazgeçmeyecek.
Yâ Muhammed! İzzet ve celâl sâhibi Rabb'inin emriyle zelîl sûrette sana geldim. Âdemoğullarını nasıl kandırdığımı, sana doğru olarak haber vereceğim.
Mâdem doğru söyleyeceksin, haber ver bakalım! Halk içinde en sevmediğin kim?
Birincisi sensin Yâ Muhammed! Yaratılanlar arasında senden ziyâde sevmediğim kimse yoktur ve senin gibi kim olabilir?
Benden sonra buğzettiğin kimlerdir?
Varlığını Allah yolunda fedâ eden, Allah'tan korkan genç...
Sonra sevmediğin kimler?
Sabırlı olan ve şüpheli işlerden sakınan âlim.
Sonra?
Şikâyet etmeyip hâlinden râzı olan, ihtiyâcını kimseye bildirmeyen sabırlı fakir... İhtiyacını birine üç gün üst üste anlatan, sabırlı sayılmaz!
Sonra?
Helâl kazanıp mahalline sarf eden zengin.
Ümmetim namaz kılarken hâlin nedir?
Beni sıtma tutar, titreme gelir. Çünkü Allah için secde eden bir derece yükselir.
Oruç tuttuklarında ne haldesin?
O zaman iftar edinceye kadar bağlı kalırım.
Haccederlerse?
O zaman çıldırırım. Kur'an okuduklarında erimiş kurşun gibi olurum. Sadaka verdiklerinde hâlim pek haraptır. Sanki o kişi testere ile beni ikiye böler.
- Ebûbekir hakkında ne dersin?
O bana cahiliyyede de itâat etmedi.
Ömer hakkında?
Allah'a yemin ederim ki onu gördükçe kaçarım.
-Ya Osman hakkında?
Rahmân'ın melekleri utandığı gibi ondan utanırım.
Ali hakkında ne dersin?
Onun elinden kurtulup hem kendim yalnız kalmak hem de onu yalnız bırakmak isterim; amma ben onu bıraksam da, o beni bırakmaz.
Muhyiddin İbn Arabi'den rivayetle Allah Resûlü ve şeytan arasındaki bu diyalog şeytanın sevdiği ve sevmediği pek çok vasfı kısaca özetliyor bize. İbadetlerden, imtihanlar karşısındaki duruşumuza kadar şeytanın inancımız ve ibadetlerimiz karşısındaki tutumunun nasıl olacağına dair bir tablo sunuyor adeta. Etrafımızda müşahede ettiğimiz her şeyin bir yaratılış hikmeti olduğu gibi şeytanın hilkatinin bir hikmeti var elbette. Risale-i Nur Külliyatı'nda Bediüzzaman Said Nursî, meseleye hikmet boyutunda bakıldığında 'şerrin yaratılması'nın değil, uygulanmasının kötü ve çirkin olduğunu açıklıyor. Bu izahı da ateş örneğinden yola çıkarak yapıyor. İnsanların ateşten zarar gördüğünde "Ateşin yaratılması şerdir" demesi ne kadar abesle iştigalse, Nursî'ye göre kâinattaki zararlı şeylerin ve şeytanların yaratılış sebebini sorgulamak da o nisbette abes. Zira insanlık âlemi melek ve hayvandan farklı olarak alâ-yı illiyyin ve esfel-i safilin arasındaki yükseliş ve düşüşlere açık. Bu sebeple şeytanın var olma sebebini kötü bilmek yerine kendisini kötü bilmek daha akıl kârı olacaktır.
Şeytan aslında insanın dünyada daha dikkatli ve temkinli bir hayat sürmesine yol açıyor. İnanan bir kula düşen ise şeytandan sakınarak Hakk'a sığınmak; böylece manen yükselip Allah'a yakınlık kazanmak oluyor. Bu şüphesiz kolay değil. Çünkü ateşten yaratılan cin sınıfına mensup bu varlık (Kehf, 18/50), milyonlarca sene tecrübesi ve ilmiyle insanın zaaf noktalarını çok iyi biliyor. Fakat bildiği bu kadar ilme karşılık düşündüklerimiz, hissettiklerimiz, hayallerimiz, ideallerimiz, planlarımız yani dışa aksettirmediğimiz şeylere asla vâkıf olamıyor. Zihnimizdekileri iyi veya kötü niyetleri yerli yersiz paylaştığımızda, yani onları şeytanın ulaşabileceği hale getirdiğimizde bizimle uğraşmak, kalbimize ve zihnimize vesvese atmak için çok kolay bir ortam buluyor. Bunu önlemenin yolu ise az konuşmak ve her düşündüğümüzü her yerde söylememekten geçiyor.
Hz. Âdem'in yaratılmasıyla birlikte aslında ilk ve tek imtihanında kaybeden şeytan, insanları saptırma adına sadece gurur, kibir, inat, ırkçılık gibi kendi kaymış olduğu noktaları kullanmıyor. İblis, Âdem yaratılıp, kendisine O'nun (as) önünde secde etme emri verilmesiyle denemeye tabi tutulduğunda asıl hissiyatı ve içinde gizledikleri ortaya çıkar. İlahî emir gelince ilk işi secde etmekten kaçınma, isyan, kibir ve küfrünü ilan olur. Enaniyet içerisinde kendini temize çıkarmaya kalkışırken bunlara ilave olarak bir de "Ben ondan daha hayırlıyım." diyerek hem yalan söyler hem de bilgiçlik taslar. Bu yüzden o, bu imtihan sürecinin hiçbir diliminde istenileni ortaya koyamaz ve kabiliyetlerini kötüye kullandığı için sürekli alçalır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Abdülhakim Yüce, şeytanın kibir, gurur, şehvet, haset, yaradılış maddesiyle övünme gibi hiçbir dönem değişmeyen bu zaaf noktalarını her insanda ufak değişikliklerle kullandığına dikkatlerimizi çekiyor. Mesela İblis, dün "Ateş topraktan daha hayırlıdır." diyerek ırkçılık yaparken, bugün teknik gelişmişliği her türlü insanî değerden üstün sayarak aynı olumsuz düşünceyi savunuyor.
alıntı
Yâ Muhammed! İzzet ve celâl sâhibi Rabb'inin emriyle zelîl sûrette sana geldim. Âdemoğullarını nasıl kandırdığımı, sana doğru olarak haber vereceğim.
Mâdem doğru söyleyeceksin, haber ver bakalım! Halk içinde en sevmediğin kim?
Birincisi sensin Yâ Muhammed! Yaratılanlar arasında senden ziyâde sevmediğim kimse yoktur ve senin gibi kim olabilir?
Benden sonra buğzettiğin kimlerdir?
Varlığını Allah yolunda fedâ eden, Allah'tan korkan genç...
Sonra sevmediğin kimler?
Sabırlı olan ve şüpheli işlerden sakınan âlim.
Sonra?
Şikâyet etmeyip hâlinden râzı olan, ihtiyâcını kimseye bildirmeyen sabırlı fakir... İhtiyacını birine üç gün üst üste anlatan, sabırlı sayılmaz!
Sonra?
Helâl kazanıp mahalline sarf eden zengin.
Ümmetim namaz kılarken hâlin nedir?
Beni sıtma tutar, titreme gelir. Çünkü Allah için secde eden bir derece yükselir.
Oruç tuttuklarında ne haldesin?
O zaman iftar edinceye kadar bağlı kalırım.
Haccederlerse?
O zaman çıldırırım. Kur'an okuduklarında erimiş kurşun gibi olurum. Sadaka verdiklerinde hâlim pek haraptır. Sanki o kişi testere ile beni ikiye böler.
- Ebûbekir hakkında ne dersin?
O bana cahiliyyede de itâat etmedi.
Ömer hakkında?
Allah'a yemin ederim ki onu gördükçe kaçarım.
-Ya Osman hakkında?
Rahmân'ın melekleri utandığı gibi ondan utanırım.
Ali hakkında ne dersin?
Onun elinden kurtulup hem kendim yalnız kalmak hem de onu yalnız bırakmak isterim; amma ben onu bıraksam da, o beni bırakmaz.
Muhyiddin İbn Arabi'den rivayetle Allah Resûlü ve şeytan arasındaki bu diyalog şeytanın sevdiği ve sevmediği pek çok vasfı kısaca özetliyor bize. İbadetlerden, imtihanlar karşısındaki duruşumuza kadar şeytanın inancımız ve ibadetlerimiz karşısındaki tutumunun nasıl olacağına dair bir tablo sunuyor adeta. Etrafımızda müşahede ettiğimiz her şeyin bir yaratılış hikmeti olduğu gibi şeytanın hilkatinin bir hikmeti var elbette. Risale-i Nur Külliyatı'nda Bediüzzaman Said Nursî, meseleye hikmet boyutunda bakıldığında 'şerrin yaratılması'nın değil, uygulanmasının kötü ve çirkin olduğunu açıklıyor. Bu izahı da ateş örneğinden yola çıkarak yapıyor. İnsanların ateşten zarar gördüğünde "Ateşin yaratılması şerdir" demesi ne kadar abesle iştigalse, Nursî'ye göre kâinattaki zararlı şeylerin ve şeytanların yaratılış sebebini sorgulamak da o nisbette abes. Zira insanlık âlemi melek ve hayvandan farklı olarak alâ-yı illiyyin ve esfel-i safilin arasındaki yükseliş ve düşüşlere açık. Bu sebeple şeytanın var olma sebebini kötü bilmek yerine kendisini kötü bilmek daha akıl kârı olacaktır.
Şeytan aslında insanın dünyada daha dikkatli ve temkinli bir hayat sürmesine yol açıyor. İnanan bir kula düşen ise şeytandan sakınarak Hakk'a sığınmak; böylece manen yükselip Allah'a yakınlık kazanmak oluyor. Bu şüphesiz kolay değil. Çünkü ateşten yaratılan cin sınıfına mensup bu varlık (Kehf, 18/50), milyonlarca sene tecrübesi ve ilmiyle insanın zaaf noktalarını çok iyi biliyor. Fakat bildiği bu kadar ilme karşılık düşündüklerimiz, hissettiklerimiz, hayallerimiz, ideallerimiz, planlarımız yani dışa aksettirmediğimiz şeylere asla vâkıf olamıyor. Zihnimizdekileri iyi veya kötü niyetleri yerli yersiz paylaştığımızda, yani onları şeytanın ulaşabileceği hale getirdiğimizde bizimle uğraşmak, kalbimize ve zihnimize vesvese atmak için çok kolay bir ortam buluyor. Bunu önlemenin yolu ise az konuşmak ve her düşündüğümüzü her yerde söylememekten geçiyor.
Hz. Âdem'in yaratılmasıyla birlikte aslında ilk ve tek imtihanında kaybeden şeytan, insanları saptırma adına sadece gurur, kibir, inat, ırkçılık gibi kendi kaymış olduğu noktaları kullanmıyor. İblis, Âdem yaratılıp, kendisine O'nun (as) önünde secde etme emri verilmesiyle denemeye tabi tutulduğunda asıl hissiyatı ve içinde gizledikleri ortaya çıkar. İlahî emir gelince ilk işi secde etmekten kaçınma, isyan, kibir ve küfrünü ilan olur. Enaniyet içerisinde kendini temize çıkarmaya kalkışırken bunlara ilave olarak bir de "Ben ondan daha hayırlıyım." diyerek hem yalan söyler hem de bilgiçlik taslar. Bu yüzden o, bu imtihan sürecinin hiçbir diliminde istenileni ortaya koyamaz ve kabiliyetlerini kötüye kullandığı için sürekli alçalır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Abdülhakim Yüce, şeytanın kibir, gurur, şehvet, haset, yaradılış maddesiyle övünme gibi hiçbir dönem değişmeyen bu zaaf noktalarını her insanda ufak değişikliklerle kullandığına dikkatlerimizi çekiyor. Mesela İblis, dün "Ateş topraktan daha hayırlıdır." diyerek ırkçılık yaparken, bugün teknik gelişmişliği her türlü insanî değerden üstün sayarak aynı olumsuz düşünceyi savunuyor.
alıntı