- Katılım
- 25 Temmuz 2011
- Mesajlar
- 7,319
- Tepkime puanı
- 118

Doğrum u bilinmez; ama anlatırlar, derler ki;
Nemrut, -ALLAH (cc)’ın laneti üzerine olsun-
Hz. ıbrahim (a.s)’i –ALLAH (cc)’ın Rahmeti üzerine olsun-
ateşe atınca;
hayvanlar çaresizlik içerisinde ahu figan etmişler.
Bu sırada kuşun biri dayanmayıp kendini
H.z ıbrahim (a.s)’in yanına, ateşe atmış.
ALLAHu Teâlâ meleke emredip
onu oradan çıkarmasını istemiş.
Melek de onu oradan çıkarmış ve
ona kendisini neden ateşe attığını sormuş.
O da “Hz. ıbrahim (as) ateşteyken duramazdım, bu halimle Onu kurtarmak için yapabileceğim başka bir şey de yoktu. Hiç olmazsa Onun dostu olduğumu ve yanında yer almak istediğimi göstermek istedim” demiş…
ALLAHu Ekber, velillahilhamd.
Dost olmak, yoldaş olmak,
sahiplenmek budur işte.
Her ne kadar anlatılan bir menkıbe de olsa.
Böyle…
Lakin bununla beraber bilinir ki ve vakıa da gösterir ki, böyle bir dostluk öyle kolay değil;ama Kâinatın Rabbine hamd olsun ki,bunu anlayıp idrak eden ve Kur’an’ın diliyle
“Müminlerden öyle erler vardır ki (o gün) ALLAH (cc)’a verdiği sözde durdular. Öyle ki onlardan kimi adağını yerine getirdi (şehid oldu), kimi de (şehid olmayı) bekliyor! Fakat (onlar) hiçbir şekilde (verdikleri sözü) değiştirmediler.”
(Ahzab: 23)
diye anılan erler ile mealen “Gün gelecek ıslam ateşten gömlek olacak, onu giyen yanacaktır” diyen Hz. Resulullah (a.s)’ın sözlerinin musaddıkı Ve Müslümanların iftiharı olmuş müminler çıkmamış değil hani.
Çünkü sünnetullah yine cari olmuş, ateşten gömleğin talipleriyle, sözlerine sadıklar küfre karşı imanı muhafaza için canlarını gözlerini kırpmadan o ateşe atıvermişti. Uhdud’un ateş çukurundaki Müminleri anımsatırcasına, Reci, Bir-i Maune ve El-Halil’deki Müminleri anlatırcasına. Bir de Hubeyb’i hatırlatırcasına…
Dar ağacındaydı Hubeyb! “ Müşrikler ona; ‘Muhammedin dinini terk eder ve ecdadının dinine dönersen sana eman veririz!’ dediler. Kahraman sahabi; “ VALLAHi hayır! ıslam’dan asla dönmem! Hatta Dünya içindekilerle bana verilse, yine de dönmem!” diye cevap verdi. Bu sefer Müşrikler, “Doğru söyle, şimdi senin yerinde Muhammed olsa ve sana bedel O öldürülse memnun olurdun değimli?” diye sordular. Gönlü Hz. Muhammed (a.s)’a muhabbetle yanıp tutuşan sahabiden gelen cevap müşrik canileri şaşırttı, tüyleri diken diken etti.
“ALLAH (cc)’a yemin ederek söylüyorum ki, Peygamberimizin ayağına diken batmaktansa, evimden, hayatımdan, çoluk çocuğumdan olmaya razıyım!”
(Peygamberimizin Hayatı; Salih Suruç)
ımtihan gemisi bu kez yanı başımızda demirlemişti. Cennetin ucuz, cehennemin luzumsüz olmadığını elbette biliyorduk. Bedel isteğinin de… Kurulan dar ağacının iman-küfür savaşında bu sefer koparılan “Susa Gülleri” olmuştu. Hainler adetleri üzere bir kes daha cami bahçesinde gülleri kırma cürmüne imza atmıştı. Miraslarına yakışırcasına.
Hareket eden kırılasıca parmaklar gecenin sessizliğini bozarken yükselen tekbir sesleri arşa çoktan ulaşmıştı bile. Mutmain nefislerden kanlar süzülürken
“hayy” olanlar yeşil kuşun kursağına sürurla uçuvermişti zaten.
Ve derken ağıtların alasını duymuştuk.
Haziran sıcağında ab-ı hayata
“Susa”mış güller yere yığılırken annelerin yürek yakan feryatlarını işittik karanlığın yalnızlığında.
Bir de gecenin zikri diye Rabbe yükselen bebelerin ahu figanını yaşarken Müminlerin hüzünlerini gözyaşı dökmek kutsallığı yine payımıza düşmüştü.
Ağlamak bize yar’ken ağıtlar dizmek
bize yaran olmuştu ve şair diyecekti ki;
Dessiruni! Dessiruni diye nida eder de toprak
Hatice şefkatiyle alır örterim üstünü
Güller mi kırılmış bu akşam kan akıyor sana
Yoksa
Cemreye mi tutuştun bu haziran ayında
Oysa dedem
Cemre şubat’ta düşer derdi
Isınır da topraklar o zaman
Güller açar derdi
Haziran! Bu akşamında bir gariplik görüyorum.
Bir gariplik görüyorum “Ey müddesir Qum Feenzir”
Dessiruni! Dessiruni diye nida eder de “Susa”
Bir anne şefkatiyle alır örterim üstünü
ALLAHu Ekber
Mushaf’a kurşun mu saplanmış bu akşam
Hüseyin mi vurulmuş
Mescidden bir feryat! ALLAHu Ekber!
Ya da güller mi kırılmış bu akşam
Kan akıyor sana
“Anne!
Boyum tamamdır, artık şehid olabilirim”
“Dünya benim neyime”
“Bu akşam ezan ne kadar da farklı
Sanki bana son ezan gibi geliyor”
Dedim ya Haziran!
Bu akşam sen de bir gariplik görüyorum
Bir gariplik görüyorum
“Ey müddesir Qum Feenzir”
Hatice şefkatiyle alır örterim üstünü
Güller mi kırılmış bu akşam kan akıyor sana
Yoksa
Cemreye mi tutuştun bu haziran ayında
Oysa dedem
Cemre şubat’ta düşer derdi
Isınır da topraklar o zaman
Güller açar derdi
Haziran! Bu akşamında bir gariplik görüyorum.
Bir gariplik görüyorum “Ey müddesir Qum Feenzir”
Dessiruni! Dessiruni diye nida eder de “Susa”
Bir anne şefkatiyle alır örterim üstünü
ALLAHu Ekber
Mushaf’a kurşun mu saplanmış bu akşam
Hüseyin mi vurulmuş
Mescidden bir feryat! ALLAHu Ekber!
Ya da güller mi kırılmış bu akşam
Kan akıyor sana
“Anne!
Boyum tamamdır, artık şehid olabilirim”
“Dünya benim neyime”
“Bu akşam ezan ne kadar da farklı
Sanki bana son ezan gibi geliyor”
Dedim ya Haziran!
Bu akşam sen de bir gariplik görüyorum
Bir gariplik görüyorum
“Ey müddesir Qum Feenzir”
Dedik ya!
Payımıza acı düşmüştü o gece, taksimi yapılırken mukadderatın. Her şey O (cc)ndandı ya! Başımız gözümüz üstüne demiştik gözyaşlarıyla. Veren de O (cc) alan da O (cc)değil mi ki. Zaten olmamıştı ki;
“Sakın ALLAH yolunda öldürülenleri ölüler sanma!
Bilakis (onlar) hayattadırlar,
Rableri katında rızıklanmaktadırlar.”
(Al-i ımran: 169)
Abdulgafur Batmaz
şiir: Muhammed şakir
şiir: Muhammed şakir