- Katılım
- 26 Temmuz 2011
- Mesajlar
- 19,432
- Tepkime puanı
- 185

Eskiden dünyada, görünüşte dağınık ,fakir ama iç dünyaları derli toplu,zengin insanlar vardı.
Oysa şimdikilerin dış görünüşleri derli toplu,guzel ama iç dünyaları dağınık...
Bir insanin ic dunyasini anlamak icin dis dunyasina bakin derler.. evleri, odalari,isleri, hayatlari, cevresindeki insanlar ile iliskileri daginik ise ayni sekilde ic dunyalari da karmakarisik ve daginik olduguna inaniriz...
kaybolmus insanlar,insanciklar hep bir yanlizliga mahkum olmus gibiyiz...
Bu yüzden ortak mekânlar oluşturup yan yana geliyoruz. Şakalar yapıyor, sırlarımızı anlatıyoruz birbirimize...
Ama birden bir kurt düşüyor içimize. "Bir şey eksik" diyoruz. "Bir şey eksik ama ne?..." Seviyoruz,seviliyoruz ama yine de bir seyin eksikligini hissediyoruz...ama ne?...
Hevesle dokunuyoruz raflardaki yeni çıkmış kitaplara. Kitaplar okuyoruz! Bizimle hiç tanışmayan, bizi hiç tanımayan bir yazarın yolculuğuna eşlik ediyoruz; içimizde kocaman bir düş coğrafyası açılıyor...
Ancak son yaprağı da bitirip, kitabı kapatınca, yapayalnız kalıyoruz o coğrafyanın ortasında. Bütün cümlelerin tamam, bir tek cümlenin eksik olduğunu hissediyoruz. Düşünüyoruz, eksik olan ne?...
Okulu bitirirsek her şeyin yoluna gireceğine inanıyoruz. Nihayet gülümseyerek bakıyoruz, duvarlara öylesine asılmış, buruşuk imtihan sonuçlarına,bir kagit parcasi diplomaya.. Yumruğumuzu sıkarak, "bitti" diyoruz, "işte bitti, şükürler olsun...
" Fakat birden kaçıyor hevesimiz. Bir şeyin hiç bitmediğini, hiç bitmeyeceğini anlıyoruz. Kafamızı kurcalıyor bu eksilik...
Bitmeyenin ne olduğunu soruyoruz kendimize hücumla. Hevesimiz kursağımızda kalıyor. Bir eksikle ayrılıyoruz koridorlardan...
Cebimiz para görürse, hayatın yoluna gireceğini düşünüyoruz.
sonra cok iyi bir kariyere sahip oluyoruz! Ama bir sabah işe giderken, o malum kuşku oyuyor içimizi. Asıl eksik olanın işimiz olmadığını, başka bambaşka bir şeyin eksik olduğunu hatırlatıyor uyuklayan belleğimize...
Yırtınmaya başlıyor belleğimiz: "Bir şey eksik, ama ne?..."
Aşık oluyoruz o kocaman eksiği telafi etmek için. Geceler boyunca yıldızları sayıyoruz, uykumuza veda ediyoruz..
Gözlerimiz cennetten koparılmış bir parça gibi parliyarak bakıyor hayata.
Dilenciye merhamet ediyoruz mesela, cebimizi sebil gibi açıyoruz herkese...
Herkesten bize dua etmesini istiyoruz: aşk için. Öylesine kırılgan,
öylesine çaresiz bekliyoruz ki sevdiğimizi, gecikmesi akla hayale gelmedik endişeler doluşturuyor içimize. Ve şu hain endişe: acaba aşk bitti mi?
Birden bütün kalabalığın arasında onu görüyoruz. Yeniden dönmeye başlıyor dünya...
Irmaklar yeniden akıyor. Göğsümüzde hesapsız bir ferahlık, "hoş geldin" diyoruz. Gelin görün ki günlerin cenderesine nasıl sıkışıyor bir yerimiz. Aşkın bile telafi edemediği bir şeyin eksik kaldığını kavrıyoruz dehşetle. Bitkinlikle soruyoruz: "aşk değilse ne?..."
Sonra annelerimize dönüyoruz yeniden. Dünyadaki en korunaklı sığınağımıza.
Bütün yaşadıklarımızı, bütün yaşayacaklarımızı bir kenara bırakıp, onun ocağındaki aşı yudumluyoruz iştahla. Tam karşımıza geçip hevesle bizi seyrediyor anne. Göğsünden hayata uğurladığı kırlangıcı. Hevesi azalmasın diye, daha bir kocaman alıyoruz lokmaları ağzımıza. Gizli bir oyun başlıyor anneyle çocuk arasında. Çok iyi hatırlanan, çok eskilerde kalmış. Sonra
yumuşak yataklar seriyor altımıza. Gece, bir girip bir çıkıyor odamıza merakla: acaba yorganı tekmeleyip üstümüzü açtık mı? Mahsus üstümüzü açıyoruz azcık; gelip nizama sokuyor yorganı, kafamızı yastığa gömüyoruz, yeşil yosuna sokulan kuğunun başı gibi. Ama birden, bizim aralanmasın diye can attığımız bir sorunun üstü açılıyor, yılan gibi kıvrılıyor yorganın içinde. İniltiyle dökülüyor ağzımızdan cümleler: "Allahım, bir şey eksik ama ne?..."
Sonra hayatimizin kadini veya erkegi ile evleniyoruz cook mutluyuz birde cocugumuz olsa diyoruz..Rabbim onu da bize ikram ediyor..ve Anne Baba olma lezzetini tadiriyor.. cok seviniyoruz..cok seviyoruz ama yanliz kaldigimizda ayni duygu..Allahım, bir şey eksik ama ne?..."
Sonra gelecek günlerimizi boyadığımız tablonun renkleri karışıyor birbirine...
Hep kaçtığımız o soruyu soruyoruz kendimize: "Yoksa eksik olan biz miyiz?..."