- Katılım
- 2 Eylül 2011
- Mesajlar
- 3,869
- Tepkime puanı
- 37
BURSA ULUCAMİİ
TÜRK TARİHİNİN EN BÜYÜK CAMİSİ
Evet başlıkta doğru yazıyor. Ulucami kapalı namaz kılma alanı bakımından Türk Tarihinde yapılan en büyük camidir. Hemen aklınıza Süleymaniye, Sultan Ahmet gelebilir. Fakat o camilerin büyüklüğü duvarlarla çevrili avlu alanlarıyla birliktedir. Ayrıca o camiler tek ve çok yüksek bir kubbe ile örtülü olduğundan çok geniş bir bir alanı varmış izlenimi verir. Bursa Ulucami ise çok kubbeli ve alçak tavanlıdır. İçinde bulunan çok sayıdaki sütun yüzünden de daha ufakmış gibi hissetmemize neden olabilse de TÜRK TARİHİNİN EN BÜYÜK CAMİSİ halen Bursa Ulucami'dir.
TARİHİ MİNBERİN ÖZELLİKLERİ
Minber bütünüyle kainatı sembolize ediyor. Minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede altın yaldızla Osmanlıca olarak, 'Yıldırım Beyazıt Han tarafından hicri 804 (miladı 1402) yılında yaptırılmıştır' ibaresi yer alıyor. Sarmaşık motifleriyle süslü olan tırabzanların sağ çıkış ikinci kolonu üzerinde süsleme motifine uygun sülüs tarzda yazılmış, Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet işi ibaresi dikkat çekiyor. Sanatkarın bu imzası son yıllarda fark edildi.
Minberin doğu cephesinde, biri dar dikdörtgen, diğeri alanı daha geniş üçgen biçiminde, bir diğeri en altta şerit halinde uzanan taşıyıcı dolap serisi banko olmak üzere birbirine bitişik üç kompozisyon alanı bulunuyor. Üçgen ve dikdörtgen yüze ikisi birlikte Güneş Sistemi'nin kabartma formlarla işlendiği bir alan var. Gezegenlerin her biri yörünge hareketleriyle birlikte küresel kabartma motifler halinde Güneş'e olan uzaklık ve aralarındaki büyüklük karşılaştırmaları da verilerek olması gereken yerlerde.
Gezegenler, Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Pluto şeklinde olan Güneş'e uzaklık sıralaması da doğru. Büyüklük mukayesesi de baz alındığında Dünya'dan elli bin defa daha büyük olan Güneş, büyük bir ustalıkla mükemmel şekilde işlenmiş durumda.
Anlaşılacağı üzere dünyanın yuvarlak olup olmadığının bile tartışıldığı bir devirde bir ahşap işçisi bile o dönemde bilinen tüm gezegenleri rasgele bir yıldız olarak değil, güneş sistemimizdeki birer gezegen olarak işlemiş..
Peki o çağda bu bilginin sırrı nedir?
ULUCAMİ'DEKİ HAÇ ve YAHUDİ YILDIZI SÜSLEMELERİ
Ulucami'nin henüz nedeni tam olarak bilinmeyen bir başka özelliği de Kuzeye bakan kapısının sol üstündeki pencerenin üst kemerinde bulunan süslemeleridir.
Bu pencereye baktığınızda muntazam kesilmiş 3 tane şekil var. Bildiğimiz HAÇ, Yahudi Yıldızı ve henüz neyi sembolize ettiği bilinmeyen bir şekil. Aynı şekilde Kuzey Kapısının solundaki minarenin yanında bulunan pencerenin parmaklıkları diğerlerinden farklı olarak HAÇ şeklindedir. Etrafı da kilise mihrabı tarzında ve beyaz mermerdendir. Bunlarla ilgili çok söylenti var ama bulunan tek tarihi bilgiye göre 1860lardaki büyük depremde hasar gören caminin yapımı için dönemin Yahudi ve Hıristiyan bankalarından borç istenmiş.
Onlar da borç yerine hibe vereceklerini ama pencerelerde böyle süslemeler yapılmasını istemişler. Mecburen kabul edilmiş fakat sonradan oyuna geldiklerini anlayan devlet yöneticiler bir tanesindekini bilerek bırakmak şartıyla diğer süslemeleri sildirmişler. Kalanı da "en kötü günümüzde bile çıkarcılık yapmaktan çekinmeyenlerin olduğunun ibreti olsun" diyeymiş. Diğer Haç şeklindeki parmaklıkların durumu bilinmiyor.
KABE KAPISININ ÖRTÜSÜ
Bugünkü bulunduğu yer: Hutbe'nin sağ tarafında büyükçe biraz yüksekçe bir yere asılmıştır. Sadece Siyah bir örtü görünümündedir. Çoğu kişi ne olduğunu bilmez.
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferini kazanıp hilafeti ve kutsal emanetleri aldığında aynı zamanda Mekke'nin onarımını da yaptırmaya
koyulmuştu. Bugünkü Orta ve Doğu Anadolu'yu kapsayan DERSİM adlı eyaletin tüm vergi gelirlerini de MEKKE'ye vakfetmiş, bu eyaleti diğer her türlü vergilerden muaf tutmuştu. Taki devlet yıkılana kadar.
İşte bu gelirler ile yeniden imar edilen KABE'nin örtülerinin değiştirilmesi istenmişti. Bu sırada eski örtü İstanbul'a yollanırken Kabe'nin kapısının örtüsü ise BURSA Ulucami'ye hediye edilmişti. Bizzat Sultan Selim kendi elleriyle taşıyıp Camiye asmıştı.
Aslında Bursa'ya geldiğinde üzerinde saf altını iplik haline getirerek dokunmuş çeşitli ayetler çok rahat bir şekilde görünüyordu. Yunan işgali yıllarında dahi altın maddesinin kararmama özelliği yüzünden parlak şekilde duruyor olmasına rağmen sonraki yıllarda UluCami'de yapılan hatalı restorasyonlar sonucu cami rutubet almış ve yüzlerce yıl boyunca sapasağlam duran bu altın işlemeler dökülmüşlerdir. Bugün üzerindeki işlemeleri ancak parlak ışık altında seçebilmek mümkündür.
İSLAM'DA MAKAM BAKIMINDAN 5. MERTEBEDE
Ulucami'nin bir diğer büyük özelliği ise yine en çok BURSA halkının bilmediği 5. mertebede olmasıdır.
İslam'da en yüksek mertebeli ibadethane Mekke'deki Mescid-i Haram'dır. Diğer Sıralama ise şöyle..
Bu arada özellikle belirtmeliyim ki 5. lik konusundan Diyarbakır Ulucami için de aynı durumdan bahsedenler var. Diyarbakır Ulucami ise Anadolu'da yapılan ilk cami özelliğindedir ve Şam'daki Emeviye Caminin benzer planlısıdır.
Fakat Bursa Ulucami'nin en yüksek 5. Mertebeli cami olduğuna dair pek çok din aliminin ve evliyanın sözleri ve yazdığı eselerde açıkça görünmektedir. En bilinenleri;
İsmail Hakkı Bursevi, Molla Gürani, AKŞEMSETTİN, Molla Fenari, Emir Buhari (Emir Sultan), Somuncu Baba, Mehmet Emin Tokadi, Aziz Mahmut Hüdayi... Bu kişilerin eserlerinde ve çeşitli konuşmalarına ait kayıtlarda bu konuda İTTİFAK içinde (hemfikir) olduklarına dair açık kayıtlara rastlanmıştır.
Aslında içindeki hat örneklerinin anlamları, bugün artık bulunmayan Hünkar Mahfili ve kapısı, Duvarlarındaki halkaların ne olduğu? neden ahır ve depo olarak kullanıldığı? Ulucami'nin bahçe kısmı artık neden yok? medreselerine ne oldu? gibi konuları da var ancak yazı çok uzadı. O yüzden onlara değinmiyorum.
Emin olun ki Bursa Ulucami belki Sinan'ın Selimiye'si kadar ihtişamlı değil ancak onunla yarışır ölçüde büyük bir mabeddir.
Murad II (Muradiye) Camisi
Muradiye semtinde, Sultan II.Murat tarafından h.828 (1425) yılında yapımına başlanılan cami h.830 (1426) yılında tamamlanmıştır. Kapı kemeri üzerinde mermer sülüs harflerle Arapça yazılmış üç satırlık kitabe bulunmaktadır. Bu satırlar şöyledir:
1-Emere bi binaî hâzihi’l-imaretiş-şerifeti’l-mübareketi Sultanül Arabî vel Acemî Zıllullahi
2-Fî’l-âlem es-sultan ibnis-sultan es-sultan Murad ibni Mehmed bin Bâyezid Han
3-Halledallâhü mülkehû fî şehri recebe sene semainin ve işrîne ve semane mie ve vakaa’l-
itmam fî şehri muharremi’l-yaremi sene selâsin ve semane mie.
Kanatlı camiler grubundan olan Muradiye Cami planı, Orhan Cami planına benzemektedir. Ard arda iki büyük kubbeli, geniş eyvanlı kanatlı bir camidir.
Son cemaat yeri, dört yığma mermer ayak ve iki granit orta sütun ile birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Sivri kemerler üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş ile örülmüştür. Kemer yanları ve saçak silmesi altı sıra tuğla ve taş malzemelidir. Doğubatı yan bölmeler çapraz tonoz, diğerleri dıştan sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülüdür. Büyük yapının sağ ve solundaki pencereler kapıya dönüştürülmüştür.
Asıl ibadet alanına giriş kapısı Bursa kemerli, ayaklar niş ve yedi sıra mukarnaslı yan hücrelere sahiptir. Kemer alınlığında, lacivert, firuze, beyaz ve sarı renkte yapılan, bitkisel motiflerle süslü bezeme bulunmaktadır. Kapı kanatları, ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir. Kapı giriş eyvanının tavanı, geometrik motiflerle süslü çini ile kaplanmıştır. Kapı önündeki yıldız ve geometrik motifli ahşap tavan eski müezzin mahfilinden alınarak buraya yerleştirilmiştir. Kapının yatay ve dikey söveleri mermerle kaplıdır.
Asıl ibadet alanı art arda iki büyük kubbe ve yanlarda daha küçük kubbelerle örtülü geniş bir eyvandan ibarettir.
Giriş kubbesi dışardan sekizgen kasnaklı, içeride geçişler prizmatik üçgenlerden oluşan bir kuşakla sağlanmıştır. Kubbe köşelikleri; silindirik kıvrımlar, yaprak sıraları, boğumlu püsküllerden oluşan yedi sıralı halkalardan meydana getirilmiştir.
Doğu-batı yan kanatların kubbe köşelikleri daha zarif ve zengin, sıraları birbirinden farklı olan mukarnaslarla süslüdür. Kasnaktaki prizmatik üçgenlerden oluşan kuşak da, kubbe köşelikleri kadar zarif ve güzeldir.
Büyük eyvan kemeri altıgen firuze, etrafında lacivert altışar kare ve beyaz üçgen çinilerden yapılmıştır.
Asma kata batı eyvanındaki bir kapıdan çıkılmaktadır. Bu kattan minareye geçen bir yol bulunmaktadır.
Mihrap, XVIII.Yüzyıl başlarında meydana gelen bir yangın sonucu, Rokoko üslubunda yeniden yapılmıştır. Sağ ve Solu altıgen biçimli lacivert, firuze renkli çinilerle bezenmiştir. Asıl minberi yanmış, yerine 1897 yılında yapılan bir minber konulmuştur.
Pencere alınlıkları Rumî süslemeli çinilerle kaplı olup, sivri kemerlidir. Doğu-batı kanatların birer penceresi XX.Yüzyıl başlarında yapılan onarım sırasında kapı haline dönüştürülmüştür. Topuzlu demir parmaklıkları, orijinal olan pencere alınlıkları genişletilerek yükseltilmiştir.
Yapının beden duvarları üç sıra tuğla, bir sıra moloztaş ve dikey tek tuğla dizileriyle örülmüştür. Kubbe kasnakları dıştan sadece tuğla ile inşa edilmiştir.
XIX.Yüzyılda yıkılan batı yönündeki minare, Nisan 1904 yılında yeniden yapılmıştır. Doğu minaresinin girişi dışarıdan, batı yönündekinin girişi asma kattan geçen bir yol ile sağlanmış, her ikisi de beden duvarları üzerine inşa edilmiştir.
TÜRK TARİHİNİN EN BÜYÜK CAMİSİ
Evet başlıkta doğru yazıyor. Ulucami kapalı namaz kılma alanı bakımından Türk Tarihinde yapılan en büyük camidir. Hemen aklınıza Süleymaniye, Sultan Ahmet gelebilir. Fakat o camilerin büyüklüğü duvarlarla çevrili avlu alanlarıyla birliktedir. Ayrıca o camiler tek ve çok yüksek bir kubbe ile örtülü olduğundan çok geniş bir bir alanı varmış izlenimi verir. Bursa Ulucami ise çok kubbeli ve alçak tavanlıdır. İçinde bulunan çok sayıdaki sütun yüzünden de daha ufakmış gibi hissetmemize neden olabilse de TÜRK TARİHİNİN EN BÜYÜK CAMİSİ halen Bursa Ulucami'dir.
TARİHİ MİNBERİN ÖZELLİKLERİ
Minber bütünüyle kainatı sembolize ediyor. Minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede altın yaldızla Osmanlıca olarak, 'Yıldırım Beyazıt Han tarafından hicri 804 (miladı 1402) yılında yaptırılmıştır' ibaresi yer alıyor. Sarmaşık motifleriyle süslü olan tırabzanların sağ çıkış ikinci kolonu üzerinde süsleme motifine uygun sülüs tarzda yazılmış, Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet işi ibaresi dikkat çekiyor. Sanatkarın bu imzası son yıllarda fark edildi.
Minberin doğu cephesinde, biri dar dikdörtgen, diğeri alanı daha geniş üçgen biçiminde, bir diğeri en altta şerit halinde uzanan taşıyıcı dolap serisi banko olmak üzere birbirine bitişik üç kompozisyon alanı bulunuyor. Üçgen ve dikdörtgen yüze ikisi birlikte Güneş Sistemi'nin kabartma formlarla işlendiği bir alan var. Gezegenlerin her biri yörünge hareketleriyle birlikte küresel kabartma motifler halinde Güneş'e olan uzaklık ve aralarındaki büyüklük karşılaştırmaları da verilerek olması gereken yerlerde.
Gezegenler, Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Pluto şeklinde olan Güneş'e uzaklık sıralaması da doğru. Büyüklük mukayesesi de baz alındığında Dünya'dan elli bin defa daha büyük olan Güneş, büyük bir ustalıkla mükemmel şekilde işlenmiş durumda.
Anlaşılacağı üzere dünyanın yuvarlak olup olmadığının bile tartışıldığı bir devirde bir ahşap işçisi bile o dönemde bilinen tüm gezegenleri rasgele bir yıldız olarak değil, güneş sistemimizdeki birer gezegen olarak işlemiş..
Peki o çağda bu bilginin sırrı nedir?
ULUCAMİ'DEKİ HAÇ ve YAHUDİ YILDIZI SÜSLEMELERİ
Ulucami'nin henüz nedeni tam olarak bilinmeyen bir başka özelliği de Kuzeye bakan kapısının sol üstündeki pencerenin üst kemerinde bulunan süslemeleridir.
Bu pencereye baktığınızda muntazam kesilmiş 3 tane şekil var. Bildiğimiz HAÇ, Yahudi Yıldızı ve henüz neyi sembolize ettiği bilinmeyen bir şekil. Aynı şekilde Kuzey Kapısının solundaki minarenin yanında bulunan pencerenin parmaklıkları diğerlerinden farklı olarak HAÇ şeklindedir. Etrafı da kilise mihrabı tarzında ve beyaz mermerdendir. Bunlarla ilgili çok söylenti var ama bulunan tek tarihi bilgiye göre 1860lardaki büyük depremde hasar gören caminin yapımı için dönemin Yahudi ve Hıristiyan bankalarından borç istenmiş.
Onlar da borç yerine hibe vereceklerini ama pencerelerde böyle süslemeler yapılmasını istemişler. Mecburen kabul edilmiş fakat sonradan oyuna geldiklerini anlayan devlet yöneticiler bir tanesindekini bilerek bırakmak şartıyla diğer süslemeleri sildirmişler. Kalanı da "en kötü günümüzde bile çıkarcılık yapmaktan çekinmeyenlerin olduğunun ibreti olsun" diyeymiş. Diğer Haç şeklindeki parmaklıkların durumu bilinmiyor.
KABE KAPISININ ÖRTÜSÜ
Bugünkü bulunduğu yer: Hutbe'nin sağ tarafında büyükçe biraz yüksekçe bir yere asılmıştır. Sadece Siyah bir örtü görünümündedir. Çoğu kişi ne olduğunu bilmez.
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferini kazanıp hilafeti ve kutsal emanetleri aldığında aynı zamanda Mekke'nin onarımını da yaptırmaya
koyulmuştu. Bugünkü Orta ve Doğu Anadolu'yu kapsayan DERSİM adlı eyaletin tüm vergi gelirlerini de MEKKE'ye vakfetmiş, bu eyaleti diğer her türlü vergilerden muaf tutmuştu. Taki devlet yıkılana kadar.
İşte bu gelirler ile yeniden imar edilen KABE'nin örtülerinin değiştirilmesi istenmişti. Bu sırada eski örtü İstanbul'a yollanırken Kabe'nin kapısının örtüsü ise BURSA Ulucami'ye hediye edilmişti. Bizzat Sultan Selim kendi elleriyle taşıyıp Camiye asmıştı.
Aslında Bursa'ya geldiğinde üzerinde saf altını iplik haline getirerek dokunmuş çeşitli ayetler çok rahat bir şekilde görünüyordu. Yunan işgali yıllarında dahi altın maddesinin kararmama özelliği yüzünden parlak şekilde duruyor olmasına rağmen sonraki yıllarda UluCami'de yapılan hatalı restorasyonlar sonucu cami rutubet almış ve yüzlerce yıl boyunca sapasağlam duran bu altın işlemeler dökülmüşlerdir. Bugün üzerindeki işlemeleri ancak parlak ışık altında seçebilmek mümkündür.
İSLAM'DA MAKAM BAKIMINDAN 5. MERTEBEDE
Ulucami'nin bir diğer büyük özelliği ise yine en çok BURSA halkının bilmediği 5. mertebede olmasıdır.
İslam'da en yüksek mertebeli ibadethane Mekke'deki Mescid-i Haram'dır. Diğer Sıralama ise şöyle..
- Mescid-i Haram (Mekke)
- Mescid-i Nebevi (Medine)
- Mescid-i Aksa (Kudüs)
- Emeviye Camii (Şam)
- Bursa Ulucami / Diyarbakır Ulucami
Bu arada özellikle belirtmeliyim ki 5. lik konusundan Diyarbakır Ulucami için de aynı durumdan bahsedenler var. Diyarbakır Ulucami ise Anadolu'da yapılan ilk cami özelliğindedir ve Şam'daki Emeviye Caminin benzer planlısıdır.
Fakat Bursa Ulucami'nin en yüksek 5. Mertebeli cami olduğuna dair pek çok din aliminin ve evliyanın sözleri ve yazdığı eselerde açıkça görünmektedir. En bilinenleri;
İsmail Hakkı Bursevi, Molla Gürani, AKŞEMSETTİN, Molla Fenari, Emir Buhari (Emir Sultan), Somuncu Baba, Mehmet Emin Tokadi, Aziz Mahmut Hüdayi... Bu kişilerin eserlerinde ve çeşitli konuşmalarına ait kayıtlarda bu konuda İTTİFAK içinde (hemfikir) olduklarına dair açık kayıtlara rastlanmıştır.
Aslında içindeki hat örneklerinin anlamları, bugün artık bulunmayan Hünkar Mahfili ve kapısı, Duvarlarındaki halkaların ne olduğu? neden ahır ve depo olarak kullanıldığı? Ulucami'nin bahçe kısmı artık neden yok? medreselerine ne oldu? gibi konuları da var ancak yazı çok uzadı. O yüzden onlara değinmiyorum.
Emin olun ki Bursa Ulucami belki Sinan'ın Selimiye'si kadar ihtişamlı değil ancak onunla yarışır ölçüde büyük bir mabeddir.
Murad II (Muradiye) Camisi
Muradiye semtinde, Sultan II.Murat tarafından h.828 (1425) yılında yapımına başlanılan cami h.830 (1426) yılında tamamlanmıştır. Kapı kemeri üzerinde mermer sülüs harflerle Arapça yazılmış üç satırlık kitabe bulunmaktadır. Bu satırlar şöyledir:
1-Emere bi binaî hâzihi’l-imaretiş-şerifeti’l-mübareketi Sultanül Arabî vel Acemî Zıllullahi
2-Fî’l-âlem es-sultan ibnis-sultan es-sultan Murad ibni Mehmed bin Bâyezid Han
3-Halledallâhü mülkehû fî şehri recebe sene semainin ve işrîne ve semane mie ve vakaa’l-
itmam fî şehri muharremi’l-yaremi sene selâsin ve semane mie.
Kanatlı camiler grubundan olan Muradiye Cami planı, Orhan Cami planına benzemektedir. Ard arda iki büyük kubbeli, geniş eyvanlı kanatlı bir camidir.
Son cemaat yeri, dört yığma mermer ayak ve iki granit orta sütun ile birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Sivri kemerler üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş ile örülmüştür. Kemer yanları ve saçak silmesi altı sıra tuğla ve taş malzemelidir. Doğubatı yan bölmeler çapraz tonoz, diğerleri dıştan sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülüdür. Büyük yapının sağ ve solundaki pencereler kapıya dönüştürülmüştür.
Asıl ibadet alanına giriş kapısı Bursa kemerli, ayaklar niş ve yedi sıra mukarnaslı yan hücrelere sahiptir. Kemer alınlığında, lacivert, firuze, beyaz ve sarı renkte yapılan, bitkisel motiflerle süslü bezeme bulunmaktadır. Kapı kanatları, ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir. Kapı giriş eyvanının tavanı, geometrik motiflerle süslü çini ile kaplanmıştır. Kapı önündeki yıldız ve geometrik motifli ahşap tavan eski müezzin mahfilinden alınarak buraya yerleştirilmiştir. Kapının yatay ve dikey söveleri mermerle kaplıdır.
Asıl ibadet alanı art arda iki büyük kubbe ve yanlarda daha küçük kubbelerle örtülü geniş bir eyvandan ibarettir.
Giriş kubbesi dışardan sekizgen kasnaklı, içeride geçişler prizmatik üçgenlerden oluşan bir kuşakla sağlanmıştır. Kubbe köşelikleri; silindirik kıvrımlar, yaprak sıraları, boğumlu püsküllerden oluşan yedi sıralı halkalardan meydana getirilmiştir.
Doğu-batı yan kanatların kubbe köşelikleri daha zarif ve zengin, sıraları birbirinden farklı olan mukarnaslarla süslüdür. Kasnaktaki prizmatik üçgenlerden oluşan kuşak da, kubbe köşelikleri kadar zarif ve güzeldir.
Büyük eyvan kemeri altıgen firuze, etrafında lacivert altışar kare ve beyaz üçgen çinilerden yapılmıştır.
Asma kata batı eyvanındaki bir kapıdan çıkılmaktadır. Bu kattan minareye geçen bir yol bulunmaktadır.
Mihrap, XVIII.Yüzyıl başlarında meydana gelen bir yangın sonucu, Rokoko üslubunda yeniden yapılmıştır. Sağ ve Solu altıgen biçimli lacivert, firuze renkli çinilerle bezenmiştir. Asıl minberi yanmış, yerine 1897 yılında yapılan bir minber konulmuştur.
Pencere alınlıkları Rumî süslemeli çinilerle kaplı olup, sivri kemerlidir. Doğu-batı kanatların birer penceresi XX.Yüzyıl başlarında yapılan onarım sırasında kapı haline dönüştürülmüştür. Topuzlu demir parmaklıkları, orijinal olan pencere alınlıkları genişletilerek yükseltilmiştir.
Yapının beden duvarları üç sıra tuğla, bir sıra moloztaş ve dikey tek tuğla dizileriyle örülmüştür. Kubbe kasnakları dıştan sadece tuğla ile inşa edilmiştir.
XIX.Yüzyılda yıkılan batı yönündeki minare, Nisan 1904 yılında yeniden yapılmıştır. Doğu minaresinin girişi dışarıdan, batı yönündekinin girişi asma kattan geçen bir yol ile sağlanmış, her ikisi de beden duvarları üzerine inşa edilmiştir.