Ar Damarı NasılL Çatlar?

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
glmngl7do.gif


Utanmaktan Utanan Bir Nesil Gelecek”
“Utanmıyorsan, dilediğini yap!” ikazını, bütün büyükler tekrarlamışlardır. Çünkü insanın en güzel süsü, utancından dolayı, yüzünün kızarmasıdır.

Efendimiz de (sav); “Hayâ imandandır” buyurmuştur.
İnsan, utanma duygusunu doğuştan getirir ama imanla korur ve geliştirir.
Bütün güzellikler gibi, utanmanın, iffetin, hayânın da kaynağı imandır ve bu sebeple de kadın erkek herkesin asıl değeri, doğru bir biçimde Allah’a ve ahirete inanmaktadır.
İslam imanı, bütün mensuplarını iffete ve edebe çağırır.

Allah tarafından her an görüldüğünü ve gözetildiğini bilen bir insan, yaptıklarından hesap vereceğini de bildiği için elbette ki kendisi için çizilmiş sınırlara uyar; nerede durması gerektiğini, nerede serbest olduğunu hep hesaba katar. Çünkü dünya hayatının sonunda kurulacak olan en büyük mahkemede, her halinden dolayı sorgulanacak ve en küçük iyiliğinin de, en küçük kötülüğünün de karşılığını mutlaka görecektir.

Hayâ, sadece kadınlara mahsus değildir. Mesela Hz. Osman (ra), hayâ timsali olarak tanınmış bir mübarek zat idi.
Hayânın en önemli sonucu, fevkalade iffetli, edepli ve namuslu olmaktır.
Kutsal’ın olmadığı yerde, utanmak; utanmanın olmadığı yerde de, iffet, edep, hayâ barınamıyor. Laikçi bir bakış açısından, sağlam bir ahlak, edep, hayâ, iffet anlayışı doğmuyor.

İşte bu yüzden, ülkemizdeki din eğitiminin perişanlığına bakarak, Rahmetli Necip Fazıl, bundan yarım asır önce, “Bu gidişle, utanmaktan utanan bir nesil gelecek!” demişti.
“Kur’an’ı Kapatın, Kadınları Açın!”
Tabii ki, insanın yaratılıştan getirdiği duygular, kolay kalkmıyor ortadan. Hele de arkasında onu desteklemiş, derinleştirmiş bir altyapı ve asırlara dayanan köklü ve benimsenmiş bir birikim varsa…

Bu sebeple, yavaş yavaş, alıştıra alıştıra, sinsice geliştirilmiş çabalar gerekiyor. Önce iffet, hayâ, edep duyguları zayıflatılıyor. Bu duygular öylesine zayıflatılıyor ki, onları ifade eden kelimeler bile dilimizden alınıyor ve unutturuluyor.
Bu insani duyguların, aslında gericilik, ilkellik ve gelişmemişlik olduğu vurgulanıyor. “Ayıp!” duygusu ayıplanıyor. “Günah” inancına saldırılıyor. ”Utanmak da neymiş!” deniliyor. Sonra da bu duyguların dışa yansıyan görüntüleri, fazlalık ve gereksizlik gibi gösteriliyor.

Mesela başörtüsü, uzun etek, karşı cinsler arasındaki iletişimde mesafeli, dikkatli, tedbirli olmak gibi hususlar yerden yere vuruluyor. Mesela, “Kılık kıyafetle namus mu olur?”, “Karşı cinsten bir arkadaşı olmak neden kötü olsun!”, “Bu yaşta bu tesettür, neden ki!” gibi yaklaşımlarla kafalar karıştırılıyor. Açık saçıklık ise medeniyet, ilericilik, modernlik olarak dayatılıyor. Kısacası, o meşhur ve meş’um kural uygulanıyor: “Kur’an’ı kapatın, kadınları açın!”

Aslında, olumsuzlukların sökün etmesi için sadece Kur’an-ı Kerim’i kapatmak yetiyor.
Zira Kur’an kapatılınca, ne kadar açık olması gereken varsa, kapanıyor; kapalı olması gereken her şey de, sonuna kadar açılıyor.

Peki, örtünmeyi bilmeyenlere karşı tavrımız ne olmalı?
Bir mübarek Allah dostu olan, Bandırmalı Ali Efendi, (Allah selamet versin, şimdi 98 yaşındadır), bir ziyaretimizde anlatmıştı: Bir gurup delikanlı kendisini ziyarete gelmiş ve Bandırma sahillerinde gördükleri açık saçıklıklardan şikâyet etmişler. O mübarek zat da şu ibretli cevabı vermiş: “Evlatlarım, madem o kardeşleriniz, kılık kıyafet hususunda ölçüyü bilememişler, haddi aşmışlar, açılıp saçılmışlar. Öyleyse neden sizler, bakışlarınızla onları örtmediniz?”

Demek ki ne imiş efendim?...
Açılmayı marifet bilenlere karşı, haddini ve hesabını bilenlere düşen görev, bakışlarıyla onları kapatmakmış.
Evet, bazen bir bakış günahın yolunu açar… Bazen de bir nazar, Hakk’a kul eder…
Güzeller Güzeli, aniden ve iradi olmadan hâsıl olan ilk bakışı mahzurlu görmez. Günah olan, bu bakışın isteyerek tekrarlanmasıdır.
Şimdi göz önüne serilen mahremiyetler, nasıl da dertlendirir Şairler Sultanı Üstad Necip Fazıl’ı:

Burnunu göstermekten sakınırdı sütninem
Kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem.
Mü’min, ne bakışların odağı olacak şekilde giyinip çıkar sokağa, ne de öyle dışarı uğramış olanlara diker gözlerini…
Aman! Ar Damarımız Çatlamasın…

Eğer bu yanlışı yapan biri varsa, kendi nefsi, ya da bir yakını, mü’min onu da kibarca uyarır, kırmadan, dökmeden… Tıpkı Efendimiz (sav) gibi…
Günahlara bata bata, ar damarı çatlamış ve ruh bekâretini kaybetmiş olanlar için hiçbir mesaj yoktur. Zira, gönül evini iffetsizliklerle karartmış olanlar,
ancak şeytani mesajlara açılmış olurlar.

Bu sebeple, bilhassa da bu yaz mevsiminde, gözümüze, kulağımıza filtreler takmalı, sokağa üryan çıkanlara akıl ve iz’an duasında bulunmalı, kalbimizi, aklımızı ve hatta hayalimizi temiz tutmaya çalışmalı, ekranları karartıp kalplerimizi aydınlatmalıyız.

Aman, ar damarı çatlamasın. Manevi varlığımızın fay hattıdır ar damarı. Çatladı mı, tahribatı yaman olur. Yüreğimizin manevi varlığında taş üstünde taş kalmaz. Tedavisi ve telafisi de çok zor olur.
Allah haya nimetinden mahrum bırakmasın..amin.
 
Üst Alt