Muhterem misafir, bir çözümü var! Sizin gibiler için dua etmeye de bence hiç gerek yok. Allah (C.C.) bu yaşadığımız hayat denilen oyunu kurgulayıp tasarladı. (Bunu ben demiyorum, Kendisi öyle buyurmuştur. Bakınız : "Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir."-Ankebut Suresi, 64. âyet) Kısacası Allah, insan suretlerini yâni vücutlarını iki farklı şekilde tasarladı ve böylelikle cinsiyet rollerinin altyapısını oluşturmuş oldu.
Allah, insanların bir araya gelmesi, çoğalması ve insan türünün devamını sağlamak için, iki insan sureti olan erkek ve kadın ile, bunların cinsiyet rollerini en baştan tanımladı ve tasarladı. Bunun gerçekleşmesi için de, aralarında sevda veya aşk olarak bilinen birbirinden hoşlanma, beğenme düşüncelerinin ortaya çıkması için birçok ayrıntılar yarattı. Meselâ kadın vücuduna ince ses özelliğini, erkek vücuduna ise daha kalın bir ses özelliği verdi ve kadın sesini ve suretini, erkek suretine deyim yerindeyse sevimli kıldı.
Allah, erkek kişiler ile kadın kişilerin birbirlerine olan ilgisini kalıcı hâle getirmek içinse, cinsî münasebet hazzını yaratmaktadır ama ilk baştan hemen belirtmek gerekir ki, cinsî münasebet kesinlikle ve kesinlikle insanların hayatta kalmak için yerine getirmek zorunda olduğu bir fiil değildir. Zorunlu olan hayatî fiiller şunlardır: solunum, beslenme, sindirim, dolaşım, boşaltım ve uyku. (Bunları gerçekleştiremeyen bir kişi bildiğiniz gibi ölür.)
Evlilik ve aile kurumunun ortaya çıkmasının sebebi, insanların bu hayatta, işbirliği ve işbölümü ile hayatta kalabileceklerini yâni toplum olarak yaşamaları gerektiğini anlamış akıllı canlılar olması ve medenî hukuk ile miras hukukunun da bunu mecbur kılmasıdır. Aile kurumunun devam etmesini sağlayan en önemli sebep, erkek ve kadının birbirlerine cinsiyet rolleri gereği ilgi duymaları ve onlara âdeta bir teşvik ödülü olarak cinsî haz verilmesidir ama cinsî münasebet fiili, yukarıda belirtilen 6 adet zorunlu hayatî fiilden biri değildir, sadece öğrenilmiş cinsiyet rolleri gereği ortaya çıkan eski tabirle nefsanî bir istekten ibarettir! O olmasa da, o olmazsa da bir erkek veya kadın ölmez, yâni hayatta kalabilir! Bir erkek veya kadın, illâ ki seveceği bir kadın veya erkek bulup onunla sevda yaşamak zorunda değildir. Allah'ın böyle bir emri yoktur! Siz önce bunu anlamalısınız! (Yakınlarınızın "E hadi artık, birini bul." dayatmalarını kabul etme mecburiyetiniz aslında kesinlikle yoktur. İnsanların evlenmeleri hayatlarını genellikle kolaylaştırdığı için mantıklı bir seçim olabilir ama mutlaka yerine getirmeleri gereken bir farz değildir.)
Esasen sevda yâni aşk, erkek ve kadın kişilerin hoşlarına giden ve gerçek zannettikleri bir tür oyundan başka birşey değildir, yukarıda belirtilen âyetten çıkartılabileceği gibi! Sevdanın yâni aşkın aslında bir tür oyun olduğunu anlayıp bu oyundan çıkmayı düşünecek cesareti eğer gösterebilirseniz, olayı çözmüşsünüz demektir. Bu oyunu çoktan terketmiş ve yanına şu an dünyadaki en güzel ve alımlı, en çekici kadınlar gelse ve kendisine eş olmak istediğini söylese dönüp bakmadan gülüp geçecek ve yoluna devam edecek erkek kişiler var mıdır derseniz, "evet vardır ama çok çok az ve hatta belki sayılı da olsa vardır" derim. Bir tane örnek gösterin deseniz yaklaşık 786 yıl önce dünya gelmiş olan derviş Yunus Emre iyi bir örnektir. Bazı kaynaklara göre hocası Taptuk Emre, kendi öz kızı Bacım Sultan'ı çok sevdiği talebesi Yunus ile nikahlamıştır ama Yunus ona el sürmemiştir, oysa Yunus gayet sağlıklı bir erkek kişidir. Neden acaba derseniz benim yorumum, derviş Yunus'un olayı, çok muhtemelen yukarıda anlattığım şekilde çözmüş olmasıdır. Sizin de olayı çözebilmeniz için Allah'a dua edilebilir ama o kıza vâsıl olmanız için dua etmeye bence kesinlikle değmez. (Eğer yazdıklarımı tamamen anlayacak olursanız kendinize bile gülersiniz, inşallah.)
"Görüşlerinize katılmıyorum ve ben sevda oyununu terk etmek istemiyorum" diyorsanız o zaman size şarkıcı Çelik'in meşhur bir şarkısındaki şu sözü değerlendirmenizi önerebilirim: "Ne sanıyor bu kız kendini-Elimi sallasam, ellisi."
Hürmetler.