İman etmek için ilk adımlar

imanilmihali

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
6 Nisan 2014
Mesajlar
47
Tepkime puanı
0
İnandığımızı iddia ederken yerine getirmediğimiz mükellefiyetler veya hepten inanmadığımızı beyan ederek yaptığımız küfürler yahut da bilmediğimizi için yerine getiremediğimiz sorumluluklar için hiçbir zaman geç değildir. Cenab-ı Hak rahmet ve merhametiyle kainatı kuşatmışken, tövbe kapısı her zaman ve ardına kadar açıkken kurtuluş her zaman mümkündür.
Ölüm gelip çatmadan veya mucizeler görünmeden tövbe etmek ve yanlıştan dönmek Yüce Allah’ın çok sevdiği kullar olan bizlere sunduğu bir sevgi damlasıdır ki ötesi bağışlanma ve temize çıkma mükafatıdır.
Bu mükafata ulaşmak sanıldığı gibi zor da değildir!
İmanı tazelemek, yenilemek, güçlendirmek, muhafaza edip sağlamlaştırmak ve olmayan imanı tesis etmek için müracaat noktamız kalbimizdir. Yüce Allah bizlere akıl, göz, kulak ve kalp vermiş, kainatı ve etrafımızda her saniye gerçekleşen mucizeleri görmemizi nasip etmiştir. İstemiştir ki çiçeklerin renginde, kelebeklerin kanadında, yıldızların döngüsünde, yağmur yüklü bulutların koşuşturmasında O’nu görelim, gök gürültüsünde, rüzgarın fısıltısında, kuşların cıvıltısında O’nu duyalım ve kalpten o yüce Yaratan’ı ve o ulu sevgiyi hissedelim. Bunları aklımızla denkleştirip doğru yolu bulalım.
Melik ve Muktedir olan Yüce Allah bizleri iman, ahlak ve ibadet üzere doğru yola sevk etmek için yaratılışın ilk gününden itibaren peygamber ve kitaplarıyla ikaz etmiş, caydırıcı ve saptırıcı insan ve cin şeytanlarına karşı defalarca uyarmış, kalp ve ruhumuzda fıtrattan yer alan güzellikleri bozmamamızı ve ecelimiz geldiğinde Müslüman olarak ruhumuzu teslim etmemizi arzulamıştır.
Mülkün ve kudretin sahibi Yüce Allah bizleri fani dünya malından, evlatların çokluğundan, gösterişli yaşamdan sakındırmış, hayır ve şerlerle, yokluk ve bollukla bizleri imtihan ettiğini, kaza ve kaderin kendi rızası ve hikmetiyle gerçekleştiğini hatırlatmıştır sürekli olarak.
Celal ve İkram sahibi Yüce Allah daha bu dünyadayken cennet yaşamına uygun hal ve davranışlar ile bedeni ve ahlaki kazanımlar ile cennete layık kullar olmamızı istemiştir ki kin, nefret, zulüm, haksızlık ve ahlaksızlık gibi cennet yaşamında olmasını düşünemediğimiz herşey zaten dinen de yasaktır ve bu dünyada da yapılmaması gereken şeylerdir.
Bunun tam tersi bizleri cennete yaklaştıran şeyler ise cennette karşılaşmayı umduğumuz yüksek ahlak noktalarıdır ki sevmek, affetmek, dürüst ve adaletli olmak, bağışlamak, yardımlaşmak, iyilik etmek gibi kalpten gelen insani duygulardır.
Rahman ve Rahim olan Allah kendisine daha doğmadan fıtratta verdiğimiz ve her rekatta Fatiha ile tekrarladığımız sözü yerine getirmemizi istemiş, ahirete ve hesaba inanarak sade, basit, dürüst ve sevgi dolu yaşamamızı istemiştir.
Herkesin bugün geldiği nokta yaşantısının kendisini sürüklediği son noktadır ki bunda ailesinin, arkadaşlarının, toplumun etkisi kaçınılmazdır. Dost sanılan düşmanlarla, düşman edinilen dostlarla sarılı bu yaşam da doğru ve yanlışı ayırt etmede yapılan hatalar bizlerin akıbetini de etkilemektedir. Gerçek tek ve hakken bizlere pek çok yanlış doğru diye belletilmiş, bu öğretilenler başımızı kaldırıp semaya bakmamızı engelleyerek bizleri hayat koşturmacasının içine çekmiş ve başımızı hep insan yapısı tabiata döndürmemizi gerekli kılmıştır.
Kaderi tesadüfe, hayatı bir rastgeleliğe, tabiatı yaratıcılığa bağlayan bu saygısız ve sorumsuz zihniyet gençlerimizi tertemiz ahlaktan uzaklaştırıp karanlık, seks, hırs, alkol ve uyuşturucu kokan bataklıklara sevk etmiştir. Gençlik ateşi diye yutturulan bu belalardan kurtulabilenlerin sayısı ne yazık ki arzu edilenin çok altındayken kaybedilenlerin sayısı rakamlara sığmayacak kadar çoktur.
Adına teknoloji, medeniyet, hukuk denen kandırmacalar bizleri adalet ve ilerlemeden alıkoymuş, hayatın kendisini doğru yoldan çıkarmaya niyet etmiştir. Oysa kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. Ama maalesef kendisini iman etmiş Müslüman kabul edenlerden çoğu da yanlış kazanımları sonucu bu nur tamamlandığında zarar görecektir.
İmanı bilmemek, zayıf imana sahip olmak veya yaralanmış imanı tamir etmek bu nedenle kolaydır. Sonun karanlığını görebilen kalp ve gözler için kurtuluş reçetesi Yüce Kur’an ve sünnetlerdir. Hemen bugün; kafiri alkışlayanların imansızlığa karşı koyması, ahlaksızlık yeleğini giymek pahasına makam ve paraya kul olanların Allah yoluna girmesi, kul ve kamu hakkı yiyenlerin mazlumlarla helalleşmesi doğru olandır. Şehvet ve cazibelere kapılıp nefislerine mağlup olanların hemen bugün yapması gereken Allah’tan af dileyerek nefislerinin temizlenmesi için dua etmesidir.
İman ise öncelikle Yüce Allah ve ahirete inanmak demektir ve bu nedenle ibadet ve ahlaktan önce gelir. İnanmak; hatalardan dönmek üzere verilen sinyaldir, karanlıklardan aydınlığa çıkmaktır, ahiretteki cezalardan kurtuluş, ahiret mükafatlarına kavuşmak umududur. İman; fani dünyadan ahiret yurduna dönme kararlılığıdır. İman kötülüklerin boğulduğu, güzellik, merhamet ve sevgi dolu yaşamın meltemlerle dalgalandığı şeffaf denizlerdir.
İman; insan olmanın, verilen sözün, bahşedilen hayatın, kul olmanın gereğidir.
Tövbe etmek, kalpten Allah’a yönelmek, insanlara ve kainata sevgi beslemek, kötülüklerden uzak durmak, şehvet ve hırslara mağlup olmamak, mevki, makam ve para için kimseye kul olmayarak şirkten uzak durmak, insan ve cin şeytanlarından fersah fersah kaçmak, Allah’a sığınmak, doğru ahlak üzere olmayı istemektir.
Kurtulmak bu kadar kolayken dünya hayatını, kul hakkı yemek pahasına para ve makam hırsını, karanlık sokakları seçenlerin hiçbir umudu, hakkı ve beklentisi yoktur. Olmayacaktır ve olmamalıdır.
Cennetin cehennemin, doğunun batının, altın üstün, sağın solun, yaşın kurunun, tekin çiftin, yaşın ve kurunun, erkek ve dişinin, artı ve eksinin, doğuların ve batıların, karanlık ve aydınlığın, yerin ve göğün, ve arasındakilerin ve yerin altındakilerin, görünen ve duyulanların, görülmeyen ve duyulmayanların Rabbi, Alemlerin Rabbi Yüce Allah’tır. Yüce Allah’tan başka sığınılacak liman, serinlenecek gölge yoktur. O bizim sahibimiz, velimiz, mevlamız, malikimizdir.
Yüce Allah bizlerin iman etmesiyle bir şey kazanmaz veya kaybetmez, O yüceler yücesidir.
Müslüman olup, iman edebilenler kendisine iyilik eder.
Bu nedenle bahşedilen hayatın karşılığını şükürle karşılamak isteyen bedenlerin yapacağı şey bu şefkat ve sevgi dolu ama bir o kadar da azamet ve azap dolu Yaratan’a yönelmek, O’nu sevmek ve layık olmaya çalışmaktır. Hem bu dünyada hem ahirette sevgi iman edenler, azap kafirler içindir. Her can ölümü tadacağına göre makul olan yol yakınken dönmektir.
 
Üst Alt