- Katılım
- 26 Temmuz 2011
- Mesajlar
- 19,432
- Tepkime puanı
- 185

Kızın elindeki sepete göz atarak onun içindekiler nedir diye sorar derviş... “Sevdiğime elma götürüyorum, diye cevap verir kız..Bunun üzerine Derviş; “Kaç tane var diye sorar.”
Kız: “O nasıl soru efendi; İNSAN SEVDİĞİNE GÖTÜRDÜĞÜNÜ HİÇ SAYAR MI?”
Bunun üzerine derviş kıza belli etmeden dişlerini sıkarak sessizce koparır elindeki 99''luk tespihini...
Siz hiç ortadan ikiye böldünüz mü insanları sorguladığınız kaleminizi?
Bu yazıyı okuduktan sonra umarım tekrar sevginizi gözden geçirir ve etrafımızda bize yakın olan herkesi ve her şeyi hangi nazarla sevdiğimizi tekrar düşünürsünüz...
İnsan sevgisini sayar mı? İnsan sevgisine hudut koyar mı? İnsan severken kayırır mı bir sevdiğini diğer sevdiğinden? Çocuklara sorarız hep? “Anneni mi çok seviyorsun yoksa babanı mı?” diye…
Bu sorunun cevabı hiçbir zaman net değildir çocuk ifadesi ile. Zaten neden böyle bir soru soruduğunuzun şaşkınlığı içersindedir küçük gözler...
Hep kaçamak bir cevap, hep yarım bir söz, hep donuk bir ifade, hep kaçak bir cümle dökülür dudaklarından… Ve en çok da “ikisini de çok severim” sözü…
Bu en zor imtihandır o an çocuk için, soran için ise psikopatik bir zevk…
Neden illa en cok sevilmek isteriz neden bu bencilik, hirs ve nefsimiz?
Ve armut dibine düşer kavlince çocuklarda sorar günü gelir; “Beni mi çok seviyorsunuz kardeşimi mi?” diye...
Çık çıkabilirsen işin içinden. Sevginizin miktarını, adedini, ölçütünü izah edin edebilirseniz?
Çocuk aklı deyip hafife almayın sakın. Buyrun cenaze namazına? “O küçüktür, onunla ilgilenmemiz bu yüzden seni de seviyoruz” gibi mıymıy laflar hikâyedir...
Ya ondan çok seviyorsunuz ya da ondan az… Karar sizin. Ortada her iki durumda da tatmin olmayacak ve büyük bir ihtimalle bir yumurta gibi çabucak kırılacak küçük bir kalp var.
Oysa insan evlatları arasında ayrım yapmaz, candan bir yapraktır her bir çocuk. Döküldü mü can ağacından o yaprak; her birinin verdiği kadar acı verir....
Durdu mu meyveye can ağacından o çiçek, her birinin verdiği meyve kadar mutluluk verir.
İlk kıskançlık devresindedir çocuk ve merak etmektedir sevgiyi…
Sevgiyi yaşayanlar anlatacak onlara her birinin vazgeçilmez olduğunu…
Öyle ikna edecekler, öyle kabul ettirecekler değerli olduklarını, önemli olduklarını. Nerede gözü yaşlı bir çocuk görseniz sarılın ona, nedensiz yere okşayın saçlarını hemen...
hele ki bir de yetim ve sahipsiz olursa hemen yureginiz ile sarilin derim..
“Beni seviyor musun?” diye sorar sevgililer birbirlerine… Bunu bildikleri halde yine de duymak isterler bir kez daha...
Bu bir teyittir bazen, bir tapudur, bir senettir yeri geldi mi? “Peki beni ne kadar seviyorsun” derse sevgili, faka basmamak elde değildir o an. Ne cevap vereceğiz? Dünyalar kadar desek zaten dünya beş kuruş etmez...
Dağlar kadar desek hangi dağı örnek vereceğiz? Dağı aşan olaylar var: gökyüzü, bulut vesaire… İlla ki bir yerden yakalanırız sorgu meleğine. “Seviyorum işte başka yorum yok” deseniz aslında daha nettir bu ifade…
Ancak toplum olarak, fert olarak o kadar yorumları seviyoruz ki ağzımız açık ve sulu bir şekilde başkasının bizim hakkımızda dediği şeyler yaşadığımız ve gördüğümüzden daha etkilidir ne yazık ki!
Sahi size hiç sordular mı ‘hayatta en çok kimi seversin?’ diye… Bana bir kere sordular ve yanıldılar: “En çok annemi yaradan Allahimi sevdiyorum demistim..
Biraz sevgi her yarayı iyileştirir, her derde devadır, her kapıyı açar, her aşılmazı aşar..
Oysa sevgi gelmez hesaba kitaba…
Hesap açık ve nettir; seveceksiniz her daim,
Sorgu sualsiz sirf Yaradan dan ötüru sayisizca, miktarsizca, hesapsiz, kitapsiz cikarsiz sadece SEVECEKSINIZ....
Alinti..