- Katılım
- 15 Mayıs 2012
- Mesajlar
- 116
- Tepkime puanı
- 0
Görünürde Kurana inanılmaz saygı ???? gösteren güya onu her şeyin üstünde tutan bizler acaba gerçekten ona gösterilmesi gereken saygıdan salt kelimeleri veya harfleri telaffuz etmek olarak mı algılıyoruz? Güzel süslü kılıflar içinde duvara asıp, el erişmez dolaplara kaldırıp bazı özel günlerde sadece yüzünden okunan ve sadece belirli kimselerin anlayabileceği bir Kitap mıdır Kuran?
-Kuran hayatımızda kaçıncı sırada? Meal/Tefsir okuyor muyuz?
-Kuran'ı lafta birinci gerçekte ise arka sıralara atmak nedendir?
-Başka başka kaynakları onun önüne getirmenin nedenleri nelerdir? Anlaşılamaz bir Kitap mıdır? Herkes anlayamaz mı? O halde, yeryüzünün en çok anlaşılması gereken kitabı neden bu kadar zor anlaşılır ve neden bu kadar zor ve anlaşılmaz bir kitap haline getirilmiştir?
-Yeryüzünün en cahil toplumlarını kuşatarak örnek bir toplum haline getirerek dönüştüren bu kitap kendini en çok okuyanları yani bizleri neden dönüştürememektedir?
Yukarıdaki sorularıma sevdiğim bir kardeşimin cevabını paylaşmak isterim;
-Başka başka kaynakları onun önüne getirmenin nedenleri nelerdir? Anlaşılamaz bir Kitap mıdır? Herkes anlayamaz mı?O halde, yeryüzünün en çok anlaşılması gereken kitabı neden bu kadar zor anlaşılır ve neden bu kadar zor ve anlaşılmaz bir kitap haline getirilmiştir?
Hâşâ! Kur'an, herkesin anlayabileceği bir kitaptır ve Allah katından sonsuz bir rahmet ile mü'minlerin dertlarına deva olarak indirilmiştir. "Ve lekad yessernel kur’âne lîz zikri fe hel min muddekir" - "And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
Allah-u Teala Hazretleri, Kur'an'ı "kolaylaştırdığını" ifade ederken; bugün "Sen Kur'an'ı alamazsın. Avam anlamaz" demek, İslam'a hakarettir; peygambere sövmekten de beterdir! Kur'an'a abdestsiz dokunma, aman sayfasını kırıştırma, aman şurasını buruşturma, aman yanlış okursun okuma, aman elleme çarpılırız... İşte bu zihniyetin yeni icadı da budur: "Halk Kur'an'ı anlayamaz"
Öyle ise Yüce Allah, niçin Kuran'ı bizlere göndermiştir? Niçin nebîlere ve salih kullara mahsus bir kitap olarak sunmamıştır? Allah'ın kitabının anlaşılırlığından, kolaylığından şüphede olanlar; ne hakla, "Müslümanım" diyerek, göğüs kabartırlar?
"Bunlar Kur'an'ın, apaçık bir Kitab'ın âyetleridir" Allah, böyle buyururken, indirilen vahye "apaçık" derken, maatteessüf bazı insanlar, nedendir bilinmez; Kur'an'ı "anlaşılamaz", "kavranılmaz" bir kitap olarak, halka lanse etmeye uğraşmaktadırlar. Halbuki Kur'an, kimsenin şahsi-içtimai görüşüne değil; ruhlara hitap eden ve her müminin anlayıp, öğüt alacağı bir "kutsal" kitaptır. Allah, ayetlerini niçin anlaşılmaz indirsin? Bu şüphesiz, yaratana karşı da büyük bir iftiradır.
Kur'an, anlaşılması en kolay kitaplardandır.
Geçen gün, bir arkadaşımla bu mevzuyu konuşurken, aramızda şöyle bir diyalog geçti:
- Ahmed, Kur'an anlaşılır değil mi?
- Anlaşılmaz olur mu kardeşim. Anlamayacaksak Allah neden indirsin?
- Ama olmaz, avam anlamaz.
- Neden öyle diyorsun?
- Bak şimdi meallere. Yaşar Nuri, Muhammed Esed... Yok, Kur'an'ı anlamak için Risale-i Nur şart.
- Ne yani, Risale-i Nur okumayanlar Kur'an'ı anlamıyorlar mı?
- Anlayamazlar, anlasalar da yarım anlarlar. Bilmiyorum. Öyle dediler.
- İnanma, kanma! Mü'min feraset sahibidir, sen Kuran'ı sünnetle tatbik ederek oku.
- Pekâlâ, göreceğiz.
Gittiği yerde biri demiş ki: "Risale-i Nur olmadan Kur'an anlaşılmaz!"
Ben, lafımı gizlemem. Bu kürsü, her şeyin en doğrusunun açıkça konuşulacağı yerdir. Bu şirk değil de nedir? Ebubekir Kuran'ı nasıl anladı? Ahmed b. Hanbel Kuran'ı nasıl anladı? Allah ifrat ve tefrit noktalarından cümlemizi korusun.
-Yeryüzünün en cahil toplumlarını kuşatarak örnek bir toplum haline getirerek dönüştüren bu kitap kendini en çok okuyanları yani bizleri neden dönüştürememektedir?
Zira, Kur'an, arzulayan mü'mine rahmettir.
Ebu Cehil'den de pekala güçlü, kuvvetli, celalli bir mü'min olurdu.
Ama o, Ebu Cehil oldu! Zira küfrü istedi.
Ebu Bekir'den de pekala zalim, kumarbaz, içkici bir kafir olurdu.
Ama o, Ebu Bekir oldu! Zira imanı istedi.
Ebu Cehil, Ebu Bekir; Ebu Bekir, Ebu Cehil olabilirdi.
Ama biri cehaletin, diğeri deve yavrusunun(Bekir) babası oldu.
Allah, Tevbe Suresinde mealen buyuruyor: (TEVBE suresi 24. ayet) De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
Bir kavim düşünün: zina yaygın, fuhuş bol, içki su gibi, gençler sapkın, Allah'ı zikreden küçümseniyor, okullarında-işyerlerinde namaz kılmak, örtünmek yasak, Allah'a inananlar hor görülüyor, her türlü pislik var, her türlü rezalet var... Allah, böylesi bir fâsık topluluğu hidayete erdirmez! Zira, hidayet bir nimettir ve arzu edene verilir. Mücadele ile alınır: "Ben namaz kılacağım!" dersen hidayet bahşedilir. Biri zina teklif ettiğinde, en genç, en delikanlı çağında: "Ben Allah'tan korkarım!"dersen hidayet bahşedilir. Yoksa, bütün gün, yan gelip yatarak; bütün gün her günahı işleyip sonra "Allah'ım hidayet ver" demekle, hidayet bahşedilmez.
Bu Kur'an, niçin bizi terbiye edemedi? Zira kişiyi hocası, rehberi terbiye eder. Biz asla Kur'an'ı rehber edinmedik. Kuran'dan gayrı her şeyi rehber edindik; "Ey inananlar! Şeytana tapmayın" buyuran Allah'a iman ettiğimiz hâlde şeytana taptık, paraya taptık, mala mülke taptık ve işte sonuç: Cehennemlik bir kavim. Zira Allah buyuruyor ki: "Gökte olanın, sizi yerin dibine geçiremeyeceğinden emin mi oldunuz?"
Artık kim Kur'an'ı rehber edindiyse, o kurtulmuştur. Ve artık kim şeytanı, nefsini ve şehvetini rehber edindiyse, o cehenneme giden bir yol üzerinde arşınlamaktadır. Allah'tan korkanlar Kur'an'ı rehber edinirler. Öyle ise biz de, Kuran'ı rehber edinmeliyiz.
Allah buyuruyor ki: Bunlar Kuran'ı düşünmezler mi? Yoksa kalbleri kilitli midir?
Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin için yaratan O'dur. Şüphesiz biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş bir şekilde açıkladık. (EN'AM/97)
Allah, size Kitab'ı açıklanmış olarak indirdiği halde, ondan başka bir hakem mi arayayım? (EN'AM/114)
Bu iki ayetten yola çıkarak, bilip bildiririz ki, bugün İslam âleminin rehberi Kur'an olmaktan çıkmıştır! Kur'an ölülerin arkasından okunan kitaptır. Kur'an, süslü kılıfıyla, tozlu raflarda duran kitaptır! Kur'an, sürekli Yasin'i tekrar etmektir. Kur'an, çoğunun tek bir ayetin mealini bilmediğidir.
Halbuki Kur'an, ölülere değil dirilere öğüttür! Halbuki Kur'an: "Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, Kur'an okuyun" buyuran peygamberin, her zaman okunmasını emrettiğidir! Halbuki Kur'an, Bakara'dır, Hucurat'tır, Ali İmran'dır, Mücadele'dir, Haşr'dır, Vakıa'dır; yalnız Yasin, Teberake, Amme değildir! Halbuki Kur'an, Arapça okunmasının farz olduğu gibi anlamını hayata tatbik etmenin de farz olduğudur.
Bugüne kadar -maalesef- biz Kur'an'ın verdiği öğütleri incelemedik; yerine "abdestsiz dokunulur" diyenleri mezhepsiz ilan ederek, kendimizi büyük alim sınıfına soktuk.
Bugüne kadar -maalesef- biz Kur'an'dan ders almadık; yerine "Evde Kur'an bulunmalı" diyerek, bir rafa soktuk.
Kur'an'ın indiriliş amacını kaçırdık. Allah, bu kitabı bize ders olsun ibret alalım diye indirmişken; biz tekdüze düşünerek, başka yönlere kaydık. Her Cuma, ayeti okuyor imam efendi: "yeizukum leallekum tezekkerûn"yani: "O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor."
Kur'an, hayatımızın her safhasında yer almalı.
Derdimiz var: Kur'an!
Sıkıntımız var: Kur'an!
Çünkü her şey, Kur'an'da bitiyor.
Çünkü bu Kur'an, hakikatin ta kendisi!
O yüzden, bundan kelli durmak yok:
Tefsir okunsun!
Meal okunsun!
Kur'an okunsun!
ve en önemlisi: Hayata tatbik edilsin!
Selam hidâyete tabi olanlara olsun.
Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi, mağfireti, cümle inayeti üzerinize olsun.
***
Evet kardeşimin sözü burada bitiyor. Gerçekten doğru tespitlerdi bunar bende ilaveten bir şeyler söylemek istiyorum.
Daha önce belirtmiştim tekrar belirtmekte fayda var. İslami meselelerde takip etmemiz gereken usul/sıra şöyle olmalıdır kardeşler;
1-Öncelikle Kuranı türkçesini okuyacağız kardeşler ve iyice belleyeceğiz
2-Ondan sonra hadislere bakacağız, bunlarda genelde tefsirlerde olur
3-Sonrada alimlerin görüşlerine bakacağız
Bu sıralamaya dikkat etmek çok önemli. Sıralamayı değiştirmek ya da ilk iki sırayı yok bilip doğrudan alimlere muracaat etmek insanı saptırabilir, yanıltabilir. Çünkü o zaman o alimin söz ve düşüncelerini tartacak ve doğrulayacak veya yanlışlayacak bir hakikat elimizde olmayacaktır ve o alimin her şeye ve söze boyun eğen muridi olmaktan başak çaremiz de olmayacaktır ki İslam bunu şiddetle reddeder.
Buradan alimleri küçümsediğimiz gibi bir mana asla çıkmasın, haddimize değil. Sadece sıralama dikkat edelim diyoruz. Biz Müslümanlar için ölçü alimlerimiz değil Kuran ve Sünnettir. Yapılan amelleri, birileri yapıyor veya söylüyor diye değil de Kuran ve Sünnete göre ve Kuran ve sünnet anlayışıyla yapmalıyız . Bu sebeble gerek alimler olsun ve gerekse İslam adına söz söyleyen kimseler olsun kesinlikle söyledikleri sözlerin Kuran ve sünnetten delilleri istenilmeli ve Kuran ve sünnete bağlılıkları nisbetinde onlara bağlanılmalıdır.
Şimdi bazı kardeşler çıkıyor ve diyor ki; Efendim Kuran'ı herkes anlayabiliyorsa neden sahabe ayetlerin manalarını Peygamberimize soruyorlardı?
Elbette daha iyi anlamak için. Çünkü Kuran sadece ilk ve açık manadan ibaret değil. Bir ayette sayısız mana ve hikmet var. Yani açık ve ilk manasını herkes anlıyabilir fakat bundan sonra gelen kapalı manalarını ve hikmetlerini elbette Peygambere sorulacak veya ondan sonra gelen Peygamberin mirasçıları olan alimlere sorulacak. Biz demiyoruz ki alimlere hiç sormuyalım onların kitaplarını okumayalım. Mesele şu;
Önce kuranı okuyacaz arapçası ve türkçesiyle....ilk ve açık manasını iyice bir belliyecez...sonrada sıra alimlerin sözlerine gelecek. Bakınız ayet açık;
“Bilmiyorsanız zikir (ilim) ehline sorun.” (Nahl: 43)
Ama biz bilmeye talip olmadan, Kuran ne diyor, Rasül ne diyor bakmadan her bir meseleyi alimlere sorar olduk. Önceleri kendi seyrinde ve şeri sınırlar dahilinde seyreden bu durum yani alimlere bağlılık zamanla öyle bir hale geldi ki; alimlerin fikirleri, ictihadları mutlak doğrular olarak kabul edildi ve insanların sözlerini Kuran'a ve Sünnete göre değerlendirdikten sonra kabul veya reddetme gerçeğinden tamamen uzaklaşıldı. Elbette suç alimlerimiz değildi.
O halde, mutlak doğru olan şey ancak Allah ve Rasulünün bildirdikleridir. Bunların dışında kalan fikir ve ictihadlar da kitaba ve sünnete uygunluk gösterdiği nisbette doğrudur. Bu sebeple bizler ibadetlerimizi, amellerimizi ancak bu ilahi kaynaklara göre düzenlemek zorundayız.
Biraz uzun oldu ama olsun önemli bir konuydu : ))
-Kuran hayatımızda kaçıncı sırada? Meal/Tefsir okuyor muyuz?
-Kuran'ı lafta birinci gerçekte ise arka sıralara atmak nedendir?
-Başka başka kaynakları onun önüne getirmenin nedenleri nelerdir? Anlaşılamaz bir Kitap mıdır? Herkes anlayamaz mı? O halde, yeryüzünün en çok anlaşılması gereken kitabı neden bu kadar zor anlaşılır ve neden bu kadar zor ve anlaşılmaz bir kitap haline getirilmiştir?
-Yeryüzünün en cahil toplumlarını kuşatarak örnek bir toplum haline getirerek dönüştüren bu kitap kendini en çok okuyanları yani bizleri neden dönüştürememektedir?
Yukarıdaki sorularıma sevdiğim bir kardeşimin cevabını paylaşmak isterim;
-Başka başka kaynakları onun önüne getirmenin nedenleri nelerdir? Anlaşılamaz bir Kitap mıdır? Herkes anlayamaz mı?O halde, yeryüzünün en çok anlaşılması gereken kitabı neden bu kadar zor anlaşılır ve neden bu kadar zor ve anlaşılmaz bir kitap haline getirilmiştir?
Hâşâ! Kur'an, herkesin anlayabileceği bir kitaptır ve Allah katından sonsuz bir rahmet ile mü'minlerin dertlarına deva olarak indirilmiştir. "Ve lekad yessernel kur’âne lîz zikri fe hel min muddekir" - "And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
Allah-u Teala Hazretleri, Kur'an'ı "kolaylaştırdığını" ifade ederken; bugün "Sen Kur'an'ı alamazsın. Avam anlamaz" demek, İslam'a hakarettir; peygambere sövmekten de beterdir! Kur'an'a abdestsiz dokunma, aman sayfasını kırıştırma, aman şurasını buruşturma, aman yanlış okursun okuma, aman elleme çarpılırız... İşte bu zihniyetin yeni icadı da budur: "Halk Kur'an'ı anlayamaz"
Öyle ise Yüce Allah, niçin Kuran'ı bizlere göndermiştir? Niçin nebîlere ve salih kullara mahsus bir kitap olarak sunmamıştır? Allah'ın kitabının anlaşılırlığından, kolaylığından şüphede olanlar; ne hakla, "Müslümanım" diyerek, göğüs kabartırlar?
"Bunlar Kur'an'ın, apaçık bir Kitab'ın âyetleridir" Allah, böyle buyururken, indirilen vahye "apaçık" derken, maatteessüf bazı insanlar, nedendir bilinmez; Kur'an'ı "anlaşılamaz", "kavranılmaz" bir kitap olarak, halka lanse etmeye uğraşmaktadırlar. Halbuki Kur'an, kimsenin şahsi-içtimai görüşüne değil; ruhlara hitap eden ve her müminin anlayıp, öğüt alacağı bir "kutsal" kitaptır. Allah, ayetlerini niçin anlaşılmaz indirsin? Bu şüphesiz, yaratana karşı da büyük bir iftiradır.
Kur'an, anlaşılması en kolay kitaplardandır.
Geçen gün, bir arkadaşımla bu mevzuyu konuşurken, aramızda şöyle bir diyalog geçti:
- Ahmed, Kur'an anlaşılır değil mi?
- Anlaşılmaz olur mu kardeşim. Anlamayacaksak Allah neden indirsin?
- Ama olmaz, avam anlamaz.
- Neden öyle diyorsun?
- Bak şimdi meallere. Yaşar Nuri, Muhammed Esed... Yok, Kur'an'ı anlamak için Risale-i Nur şart.
- Ne yani, Risale-i Nur okumayanlar Kur'an'ı anlamıyorlar mı?
- Anlayamazlar, anlasalar da yarım anlarlar. Bilmiyorum. Öyle dediler.
- İnanma, kanma! Mü'min feraset sahibidir, sen Kuran'ı sünnetle tatbik ederek oku.
- Pekâlâ, göreceğiz.
Gittiği yerde biri demiş ki: "Risale-i Nur olmadan Kur'an anlaşılmaz!"
Ben, lafımı gizlemem. Bu kürsü, her şeyin en doğrusunun açıkça konuşulacağı yerdir. Bu şirk değil de nedir? Ebubekir Kuran'ı nasıl anladı? Ahmed b. Hanbel Kuran'ı nasıl anladı? Allah ifrat ve tefrit noktalarından cümlemizi korusun.
-Yeryüzünün en cahil toplumlarını kuşatarak örnek bir toplum haline getirerek dönüştüren bu kitap kendini en çok okuyanları yani bizleri neden dönüştürememektedir?
Zira, Kur'an, arzulayan mü'mine rahmettir.
Ebu Cehil'den de pekala güçlü, kuvvetli, celalli bir mü'min olurdu.
Ama o, Ebu Cehil oldu! Zira küfrü istedi.
Ebu Bekir'den de pekala zalim, kumarbaz, içkici bir kafir olurdu.
Ama o, Ebu Bekir oldu! Zira imanı istedi.
Ebu Cehil, Ebu Bekir; Ebu Bekir, Ebu Cehil olabilirdi.
Ama biri cehaletin, diğeri deve yavrusunun(Bekir) babası oldu.
Allah, Tevbe Suresinde mealen buyuruyor: (TEVBE suresi 24. ayet) De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
Bir kavim düşünün: zina yaygın, fuhuş bol, içki su gibi, gençler sapkın, Allah'ı zikreden küçümseniyor, okullarında-işyerlerinde namaz kılmak, örtünmek yasak, Allah'a inananlar hor görülüyor, her türlü pislik var, her türlü rezalet var... Allah, böylesi bir fâsık topluluğu hidayete erdirmez! Zira, hidayet bir nimettir ve arzu edene verilir. Mücadele ile alınır: "Ben namaz kılacağım!" dersen hidayet bahşedilir. Biri zina teklif ettiğinde, en genç, en delikanlı çağında: "Ben Allah'tan korkarım!"dersen hidayet bahşedilir. Yoksa, bütün gün, yan gelip yatarak; bütün gün her günahı işleyip sonra "Allah'ım hidayet ver" demekle, hidayet bahşedilmez.
Bu Kur'an, niçin bizi terbiye edemedi? Zira kişiyi hocası, rehberi terbiye eder. Biz asla Kur'an'ı rehber edinmedik. Kuran'dan gayrı her şeyi rehber edindik; "Ey inananlar! Şeytana tapmayın" buyuran Allah'a iman ettiğimiz hâlde şeytana taptık, paraya taptık, mala mülke taptık ve işte sonuç: Cehennemlik bir kavim. Zira Allah buyuruyor ki: "Gökte olanın, sizi yerin dibine geçiremeyeceğinden emin mi oldunuz?"
Artık kim Kur'an'ı rehber edindiyse, o kurtulmuştur. Ve artık kim şeytanı, nefsini ve şehvetini rehber edindiyse, o cehenneme giden bir yol üzerinde arşınlamaktadır. Allah'tan korkanlar Kur'an'ı rehber edinirler. Öyle ise biz de, Kuran'ı rehber edinmeliyiz.
Allah buyuruyor ki: Bunlar Kuran'ı düşünmezler mi? Yoksa kalbleri kilitli midir?
Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin için yaratan O'dur. Şüphesiz biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş bir şekilde açıkladık. (EN'AM/97)
Allah, size Kitab'ı açıklanmış olarak indirdiği halde, ondan başka bir hakem mi arayayım? (EN'AM/114)
Bu iki ayetten yola çıkarak, bilip bildiririz ki, bugün İslam âleminin rehberi Kur'an olmaktan çıkmıştır! Kur'an ölülerin arkasından okunan kitaptır. Kur'an, süslü kılıfıyla, tozlu raflarda duran kitaptır! Kur'an, sürekli Yasin'i tekrar etmektir. Kur'an, çoğunun tek bir ayetin mealini bilmediğidir.
Halbuki Kur'an, ölülere değil dirilere öğüttür! Halbuki Kur'an: "Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, Kur'an okuyun" buyuran peygamberin, her zaman okunmasını emrettiğidir! Halbuki Kur'an, Bakara'dır, Hucurat'tır, Ali İmran'dır, Mücadele'dir, Haşr'dır, Vakıa'dır; yalnız Yasin, Teberake, Amme değildir! Halbuki Kur'an, Arapça okunmasının farz olduğu gibi anlamını hayata tatbik etmenin de farz olduğudur.
Bugüne kadar -maalesef- biz Kur'an'ın verdiği öğütleri incelemedik; yerine "abdestsiz dokunulur" diyenleri mezhepsiz ilan ederek, kendimizi büyük alim sınıfına soktuk.
Bugüne kadar -maalesef- biz Kur'an'dan ders almadık; yerine "Evde Kur'an bulunmalı" diyerek, bir rafa soktuk.
Kur'an'ın indiriliş amacını kaçırdık. Allah, bu kitabı bize ders olsun ibret alalım diye indirmişken; biz tekdüze düşünerek, başka yönlere kaydık. Her Cuma, ayeti okuyor imam efendi: "yeizukum leallekum tezekkerûn"yani: "O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor."
Kur'an, hayatımızın her safhasında yer almalı.
Derdimiz var: Kur'an!
Sıkıntımız var: Kur'an!
Çünkü her şey, Kur'an'da bitiyor.
Çünkü bu Kur'an, hakikatin ta kendisi!
O yüzden, bundan kelli durmak yok:
Tefsir okunsun!
Meal okunsun!
Kur'an okunsun!
ve en önemlisi: Hayata tatbik edilsin!
Selam hidâyete tabi olanlara olsun.
Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi, mağfireti, cümle inayeti üzerinize olsun.
***
Evet kardeşimin sözü burada bitiyor. Gerçekten doğru tespitlerdi bunar bende ilaveten bir şeyler söylemek istiyorum.
Daha önce belirtmiştim tekrar belirtmekte fayda var. İslami meselelerde takip etmemiz gereken usul/sıra şöyle olmalıdır kardeşler;
1-Öncelikle Kuranı türkçesini okuyacağız kardeşler ve iyice belleyeceğiz
2-Ondan sonra hadislere bakacağız, bunlarda genelde tefsirlerde olur
3-Sonrada alimlerin görüşlerine bakacağız
Bu sıralamaya dikkat etmek çok önemli. Sıralamayı değiştirmek ya da ilk iki sırayı yok bilip doğrudan alimlere muracaat etmek insanı saptırabilir, yanıltabilir. Çünkü o zaman o alimin söz ve düşüncelerini tartacak ve doğrulayacak veya yanlışlayacak bir hakikat elimizde olmayacaktır ve o alimin her şeye ve söze boyun eğen muridi olmaktan başak çaremiz de olmayacaktır ki İslam bunu şiddetle reddeder.
Buradan alimleri küçümsediğimiz gibi bir mana asla çıkmasın, haddimize değil. Sadece sıralama dikkat edelim diyoruz. Biz Müslümanlar için ölçü alimlerimiz değil Kuran ve Sünnettir. Yapılan amelleri, birileri yapıyor veya söylüyor diye değil de Kuran ve Sünnete göre ve Kuran ve sünnet anlayışıyla yapmalıyız . Bu sebeble gerek alimler olsun ve gerekse İslam adına söz söyleyen kimseler olsun kesinlikle söyledikleri sözlerin Kuran ve sünnetten delilleri istenilmeli ve Kuran ve sünnete bağlılıkları nisbetinde onlara bağlanılmalıdır.
Şimdi bazı kardeşler çıkıyor ve diyor ki; Efendim Kuran'ı herkes anlayabiliyorsa neden sahabe ayetlerin manalarını Peygamberimize soruyorlardı?
Elbette daha iyi anlamak için. Çünkü Kuran sadece ilk ve açık manadan ibaret değil. Bir ayette sayısız mana ve hikmet var. Yani açık ve ilk manasını herkes anlıyabilir fakat bundan sonra gelen kapalı manalarını ve hikmetlerini elbette Peygambere sorulacak veya ondan sonra gelen Peygamberin mirasçıları olan alimlere sorulacak. Biz demiyoruz ki alimlere hiç sormuyalım onların kitaplarını okumayalım. Mesele şu;
Önce kuranı okuyacaz arapçası ve türkçesiyle....ilk ve açık manasını iyice bir belliyecez...sonrada sıra alimlerin sözlerine gelecek. Bakınız ayet açık;
“Bilmiyorsanız zikir (ilim) ehline sorun.” (Nahl: 43)
Ama biz bilmeye talip olmadan, Kuran ne diyor, Rasül ne diyor bakmadan her bir meseleyi alimlere sorar olduk. Önceleri kendi seyrinde ve şeri sınırlar dahilinde seyreden bu durum yani alimlere bağlılık zamanla öyle bir hale geldi ki; alimlerin fikirleri, ictihadları mutlak doğrular olarak kabul edildi ve insanların sözlerini Kuran'a ve Sünnete göre değerlendirdikten sonra kabul veya reddetme gerçeğinden tamamen uzaklaşıldı. Elbette suç alimlerimiz değildi.
O halde, mutlak doğru olan şey ancak Allah ve Rasulünün bildirdikleridir. Bunların dışında kalan fikir ve ictihadlar da kitaba ve sünnete uygunluk gösterdiği nisbette doğrudur. Bu sebeple bizler ibadetlerimizi, amellerimizi ancak bu ilahi kaynaklara göre düzenlemek zorundayız.
Biraz uzun oldu ama olsun önemli bir konuydu : ))
Moderatör tarafında düzenlendi: