Kur'an'ın işığında ihtilafları Çözüm Tarzı

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,107
Tepkime puanı
81
Kur’an’ın Işığında İhtilâfları Çözüm Tarzı

İnsan, ihtilâflarla iç içe yaşamaktadır. Hayatımız onunla vardır. Ancak, ihtilâflar, lüzumu açısından farklılık arzeder. Meselâ bir câmi inşâsında pek çok malzeme kullanılabilir. Cami; kerpiçle, tuğlayla, ahşap veya betonarme olarak yapılabilir. Bu malzeme çeşitleri ve inşâ tarzları bir ihtilâftır, ama gereklidir. Zaman ve zemine, insan ve imkâna göre farklı olabilecek bir mimarî tarzında inşâ edilebilecek olan câminin binâsı, ancak çeşitli malzemelerden oluşan ihtilâfla ayakta durabilmektedir. İlgililerden hiç birisi bu ihtilâfı gereksiz ve günah görmez. Ama herkes, yapılacak olan bu câminin kıblesini tesbit hususunda ihtilâf olmaması gerektiğini bilir. Çünkü bu konu kitâbîdir. Kıble, Kitab’a göre tâyin ve tesbit edilmeli, bu hususta ihtilâf varsa giderilmelidir. Yapılan böyle bir câminin girişine, iman edenlerden bir kısmının girmesini yasaklayan bir yazının asılacak olması da başka bir ihtilâfı çağırır. Bu üçüncüsü, sosyal bir ihtilâf olur. Birincisi kevnî, ikincisi kitâbî, üçüncüsü de ümmî ihtilâftır. Kur’ân-ı Kerim, işte bu üç ihtilâftan söz etmekte ve çözüm tarzlarını sunmaktadır.

1. Kevnî İhtilâf: Bu, câmi yapım malzemelerindeki gibi, doğal ve zorunlu ihtilâftır. Sünnetullah’ın cereyan ettiği eşyadaki ihtilâf böyledir. Oluşun ve başlangıcın kendisi olan yer ve göğün birbirinden ayrılması (fıtk), böyle bir ihtilâftır (21/Enbiyâ, 30). Bu ihtilâflar, birer âyettir. İnsanların farklı oluşu, arının karnından farklı (ihtilâflı) renklerde bal çıkması birer âyettir (30/Rûm, 22; 16/Nahl, 69). Her olgu, âdet, beyyine, hârika ve işaret, ihtilâfı sergileyen âyetlerdir (2/Bakara, 164). İşte bu âyetlerin neshinden söz edilebilir. Gece âyeti, gündüz âyeti ile mahvedilir. İnsanların irâdeleri dışında kalan, fıtrattan kaynaklanan anlayış ve anlatış farklılıkları da böyledir. Parmak izlerindeki çeşitlilik de kevnî bir ihtilâftır. Çocuk ve delilerin sorumsuzluğu, ya da herkesin anlama gücü (vüs’at) (2/Bakara, 286) nisbetinde sorumlu olması bu kevnî farklılıktandır.

Ancak, bu kevnî farklılık, bir düzen içerisindedir. Kaosda (kargaşada) değil, kozmosda (kâinatta) mevcut olan bir farklılıktır. Bu kozmosda başkasının orijinalitesi ve fıtratı (fütûr) yoktur (21/Enbiyâ, 22). Kevnî oluşta muhtemel bir çatlak, Allah’tan başka bir kudretin varlığını akla getirirdi. Oysa İlâh tek, düzeni de tektir. Aksi takdirde fesat olurdu (21/Enbiyâ, 22). İnsanın bu düzenlilikteki çabası İlâh’ın yönetimine ortak olmaya değil; ihtilâftaki analiz ve senteze yöneliktir. Bu düzenlilikteki kevnî ihtilâfı okumada başarılı olanlar, Kur’an’ın ifadesiyle “isimleri bilenler” yeryüzünde halîfe olurlar (2/Bakara, 30). Ama tekvînî âyetlerin kullanım projesi olan kitâbî âyetlerle ilişkisini kesenler, eninde sonunda bu dünyada ve mutlaka âhirette hüsrâna uğrayacaklardır.

2. Kitâbî İhtilâf: Câminin kıblesini tâyin etmede oluşan ihtilâf böyledir. Bu; Kitab’a, hükme ve hikmete bağlı bir ihtilâftır. Tenzîlî olan sünnetullahta ihtilâftır. Düşünemeyenlerin ihtilâfı kevnî idi; bu, düşünmeyenlerin ihtilâfıdır. İnsanın ihtilâfı denilince tenzîlî olan bu ihtilâf akla gelir. Yaratılış kıssasında insanın ilk adı olan “halîfe”, ihtilâf kökündendir (2/Bakara, 30). İnsan iki kere ihtilâftadır. Çünkü hem nesnel, hem de öznel yapısında ihtilâf vardır. Vücutça değişmesi bir ihtilâf, sözden cayabilmesi (ihlâf) ise başka bir ihtilâftır (30/Rûm, 6). Melekler de birbirlerine itiraz ederler, aralarında ihtilâf ederler (38/Sâd, 69). Peygamberler de ihtilâf edebilirler (20/Tâhâ, 92-94; 21/Enbiyâ, 78-79). Ama onlar ihtilâfta kalmazlar. Emanete hiyânet ve hikmete muhâlefet ederek şeytanlaşmak İblis'in işidir. Bu, farkta ihtilâfta kalmaktır. Farkta kalmanın sebebi "kendini yeterli görme"dir (istiğnâ). Bu, ilk nâzil olan sûrede Allah'a muhâlefet sebebi olarak bildirilmiştir (96/Alak, 6-7). "Kendini yeterli görmek"ten kaynaklanan ihtilâfta rahmet yoktur (11/Hûd, 118-119; 27/Neml, 76; 2/Bakara, 176). Rahmet, ihtilâfı Kitapla gidermekle elde edilir. Zaten Kitab, hidâyet ve rahmet yolunu göstermek, ihtilâf edilen konuları açıklamak için indirilmiştir (16/Nahl, 63-64). Kitaplarda farklı şeriatler vardır; ama bu, dillerdeki çeşitlilik gibi zâhirdedir. Bâtındaki hikmette ihtilâf yoktur. Çünkü ihtilâfı bir hikmetle hükme bağlayan, bir olan Allah'tır (42/Şûrâ, 10). Bunun içindir ki Kur'an'da ihtilâf yoktur. Bu; âyetleri iyice, sonuna kadar düşününce (tedebbür) anlaşılır. Tedebbür edenler, onda çelişki anlamında bir nesh olmadığını da anlarlar. Zaten nesh sünnetullahda değil; âdetullah'ta kevnî âyetlerde olur. Sünnetullahta olabilecek muhtemel bir nesh ise, kitâbî ihtilâfa, o da tefrikaya yol açacaktır. Tefrika da Kitab'ın yasakladığı bir şeydir.

3. Ümmî İhtilâf: Ümmetler farklı coğrafyalarda, farklı kimliklerle yaşıyorlar. Dil ve renklerinde olduğu gibi gidişatlarında da ihtilâftalar. Farklı sistem ve farklı yollara sahipler. Bu ümmetler, eğer kevnî sebeplerden ihtilâf ediyorlarsa hayırda yarıştıkça bu ihtilâfları müsbet görülmelidir. Ama, ihtilâf sebebi kitâbî ise hayrın ölçüsü yitirilmiş olacağı için ihtilâf da sonuçta menfi olacaktır. Bu cins bir ihtilâfın sebepleri, şüphesiz negatif değerlerdir. Bireycilik, egoizm, şehvet, hırs ve sonsuz arzu gibi toplumları helâke sürükleyen bu duyguları, "hevâ" başlığında toplayabiliriz (45/Câsiye, 23). Bu hevâî duyguların hepsi "ben" merkezlidir. Birinci ve İkinci dünya savaşlarında ümmetleri ihtilâfa düşüren sebepleri de bu duygular beslemiştir.

Bireyde tercih belirleme merkezi olan nefisteki fücur ve takvâ, toplum düzeyinde yerini hevâ ve hedâya bırakır. Yani bireyin nefsinde oluşan ihtilâfı takvâ, ümmetin bünyesinde oluşan ihtilâfı hedâ sona erdirir. Toplumsal ihtilâfı sona ermezse, tefrika doğar. Tefrika, aynı kitaba (imama) bağlı olan ümmetin (imam) içinden, küfrî bir ihtilâfa doğru giden yoldur (98/Beyyine, 4-5). Yaratıcı, bu sonuca karşı toplumları uyarmak için, orta coğrafyada merkezî bir yer olan Ümmü'l Kurâ'ya (imam) Kitap indirmiştir. Bu kitabın bir kısmını alıp bir kısmını atmak bizatihî tefrikadır (2/Bakara, 83-85). Kur'ân-ı Kerim, tefrikaya götüren bu tür ihtilâfın, azaba sürükleyeceğini bildirmektedir (30/Rûm, 31-32; 6/En'âm, 153). "Kendilerine açık deliller geldikten sonra ayrılığa düşüp ihtilâf edenler gibi olmayın. Onlar için büyük bir azap vardır." (3/Âl-i İmrân, 105)

Hz. Peygamber'in arkadaşları, Bedir esirleri hususunda (8/Enfâl, 67-69), savaşlara iştirak hususunda (24/Nûr, 62-63) ve daha benzeri pek çok konuda ihtilâfa karşı uyarılmışlardır. Ama yine de ihtilâfları olmuştur. Hatta Hz. Ebûbekir zamanında, dinden çıkmaya varan tefrikalar olmuştur. Hz. Ali döneminde de etkileri günümüze kadar süren Cemel, Sıffîn ve Hakem olayları, vuku bulmuştur. Tarih boyunca gündemimizden düşmeyen Hâricîlik, Mu'tezilîlik, Şiilik ve Sünnîlik gibi adlandırmaların kökleri Hakem olayında gizlidir. Sahâbe döneminde başlayan bu olayların şiddeti, olduğu gibi kalmamış, zamanla artmıştır. Fikrî plandaki sert tartışmaların dozajı, Kitabın sakındırdığı tefrika noktasına ulaşmıştır.

Her konuda aynı düşünerek akşamlayan arkadaşlar, sabahleyin karşılaştıklarında farklı oldukları konu arayışına başlayacaklardır. Zaten insanın mayasında var olan farklı görme hasleti, eğer şeytanın dürtüleri ile "kötü" için tahrik ve teşvik edilirse, bu haslet tefrikayı doğuracaktır. Yok eğer bu haslet yeryüzünde halîfenin imar ve ıslahını artırması için, İlâhî irâde ile yönlenirse tekâmül doğuracaktır. Farklı görme temâyülü, sonunda tekâmülü ve tefrikayı doğurur. Bu temâyülün faktörleri maddî ise, birey algılama, çevre, örf, ictihad, unutma ve benzeri farklı bilgilenme yollarından biriyle ihtilâf eder. Böyle bir ihtilâf kaçınılmazdır. Halîfe olarak yaşayabilmenin olmazsa olmaz şartıdır. Tekâmül için elzemdir. Bu ihtilâf nihayet, bilgilenme faktörüne bağlı olduğu için, bilgi, tekâmül seyrini tefrikaya dönüştürmeyecektir. Kan dökecek ve fesat çıkaracak halîfenin yaratılışına meleklerin hayrette kalması ilimle son bulmuştur (2/Bakara, 30-34). Ama eğer, o farklı görme temâyülünün etmeni, akletmemek, büyüklenmek ve benzeri rûhî faktörler ise, bilgi, bu tür ihtilâfı durduramayacaktır. Kur'ân-ı Kerim'in dilinde insanları azaba götürecek olan tefrikanın kaynağı bu ihtilâftır (8/Enfâl, 70-73).

**********
YYHPZ.gif
**********
 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,107
Tepkime puanı
81
Ümmî İhtilâfın (Tefrika) Çözümü

Ümmî İhtilâfın (Tefrika) Çözümü:

1. Kitapla Çözüm: Çevre, gelenek, hurâfe ve uydurma rivâyet bataklığını Kitapla geçmek, ihtilâfları çözmede atılması gereken ilk ve en önemli adımdır. Kitabî hükümlerin bulunduğu son vahiy, Kur'an'dır. Kur'an'ın adlarından birisi de "imam"dır (11/Hûd, 17). İçinde ihtilâfı bulunmayan (4/Nisâ, 82) imamdır. Namazda, cemaate Kitapla imam olunur. Peygamberlerin, toplumlarına imameti de soyla değil; Kitapladır (2/Bakara, 123-124). Halk da âhirette muhâsebe için imamları ile çağrılacaklardır (17/İsrâ, 71). "Topluca Allah'ın ipine yapışın, ayrılmayın." (3/Âl-i İmrân, 103) "Ayrılmayın (tefrika), Allah'ın ipine (Kitaba) yapışın (i'tisâm edin)." Bu âyet-i kerime, mâsum olanın Kur'an olduğuna işaret ediyor. Kur'ân-ı Kerim, iman edenlerin kopma, kırılma, çatlaması (infisâm) olmayan Kitab'a, kayıtsız şartsız bağlanmayı (i'tisâm) (2/Bakara, 256), onunla doymayı, onunla dolmayı öneriyor. Çünkü insanın oluşturduğunda kopma, kırılma ve çatlama olabilir. Ama Kitap Allah'tandır. Ondan olanda ihtilâf yoktur. İman edenler, onu mâsum bilmeli, "ismet" sıfatını da ona tahsis etmelidir. (İsmet, "mâsum" ve "yapışın" anlamındaki "i'tisâm" aynı köktendir.

İnsanlığın huzurunu bozan; kendini yeterli görme, büyüklenme, azma, şımarma, alay ve kıskançlık gibi rûhî hastalıkların kaynağı ırkçılıktır. Tefrikanın ve düşmanlığın rûhu ırkçılıktır. Bu hastalık, ancak mâsum kitapla temizlenir. Irkçı Evs ve Hazrec'in düşmanlığını da vahy nimeti temizlemiş, onları ateşten bir çukurun kenarından kurtarıp kardeşler yapmıştır. “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a, Kur’an’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sâyesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki, doğru yolu bulasınız.” (3/Âl-i İmrân, 103)

2. Fıtratla Çözüm: Kitab'ı anlarken nefsî hastalıkların oluşturduğu ihtilâfları, fıtratla geçmek, Kur'an'ın tefrikayı önlemek için getirdiği önerilerden birisidir. Kur'ân-ı Kerim, yahûdi ve hıristiyanlara tartışma yürüttükleri isimleri terkedip, hepsinin de birleşebilecekleri Hz. İbrahim'i teklif eder. Onun yahûdi, hıristiyan veya müşrik olmayıp, hanîf bir müslüman olduğunu

(3/Âl-i İmrân, 67, 95; 2/Bakara, 135; 4/Nisâ, 125) vurgular. Hanîflik, yaratılış temizliğine inerek Allah'ı birlemektir (98/Beyyine, 4-5). Bu, fıtrata dönmekle mümkün olur (36/Yâsin22). Fıtrat, fâtır olan Allah'ın yaratmasındaki kusursuzluk ve suçsuzluk halidir. Hamd ve ibâdetin temelidir (36/Yâsin, 22). Zanna uymadan, beyyine ile yaşamaktır (6/En'âm, 116; 49/Hucurat, 12; 53/Necm, 23). Nassları cehlen te'vil etmeden (3/Âl-i İmrân, 7), haberi araştırarak (49/Hucurât, 6; 12/Yûsuf, 111; 18/Kehf, 13), geleneği (18/Kehf, 55) ve akraba taassubunu geçerek (4/Nisâ, 135), bey/efendi ve büyüklere bağlanmadan (33/Ahzâb, 66-67; 5/Mâide, 104; 31/Lokman, 21) yaşamaktır.

3. İhsan ve Islahla Çözüm: Bireysel ilişkilerdeki tıkanmaları, ihsan ve ıslahla geçmek, tefrikayı önlemek için gösterilen Rabbânî yollardan birisidir. Elbette, tefrikaya düşmemek için, tefrikanın mantığından uzak olmak, en gerekli bir yoldur. Herkese iyi davranmak ve güzellikler sergilemek anlamına gelen ihsân (4/Nisâ, 36) bireyi tefrikanın semtinden uzak tutar. İhsan, ikram etmekten daha geniş ve adâletli davranmaktan da daha Yüce bir harekettir. Kişiye bulunduğu hal üzere, onu olduğu gibi kabul ederek yardım etmek, fedâkârlıkta bulunmak, karşılık beklemeden fazla vermek, yapılan işi güzel yapmak, hayvanı da keserken güzel kesmek, bunların hepsi ihsân cümlesindendir. Tefrika, bu güzellikler arasında bulunamaz. Cuma hutbelerinde hâlâ okunmakta olan ihsân âyetini, büyük fitne ve tefrika dönemlerinde hutbelerde okutmayı başlatan kişinin Ömer bin Abdülaziz olduğu söylenir. Âyetin meali şudur: "Allah; adâleti, ihsânı, akrabaya vermeyi emreder; fahşâdan, münkerden ve bağyden men eder. Tutasınız diye böyle öğüt verir." (16/Nahl, 90) Abdullah İbn Mes'ud; "eğer bundan başka âyet olmasaydı bile, bu âyet Kur'an'ın her şeyi beyan edici ve âlemlere hidâyet ve rahmet olmasına yeterdi" der. Allah, şehvete/hevâya uyarak saldırmayı yasaklıyor, adâleti emrediyor, kötü ve çirkin muâmeleyi yasaklıyor, yakınlara vermeyi emrediyor. Başka bir âyette de ihsân, Allah'a ibâdetten sonra ve herkese emrediliyor (17/İsrâ, 23).

 
Üst Alt